Şehit annesi: Başbakan bizi ikna etmeli
AKİL İnsanlar Heyeti Akdeniz Grubu'nun bu haftaki ziyaret mekânı Kahramanmaraş idi. Barış ihtimalinin ıskalanmaması gerektiğini söyleyen ve sürece koşulsuz destek veren yüzlerce vatandaşımızın yanı sıra endişeli, hatta öfkeli Maraşlılarla da karşılaştık. STK'ların gönderdiği temsilcilerden oluşan 200-250 kişilik büyük toplantımızı yapacağımız yerin önünde protesto için toplanan hayli kalabalık bir topluluk vardı.
Toplantımızı yaptığımız salonda da kısa süreli gerginlik yaşadık. Bir şehit annesi baygınlık geçirdi ve bize "Ne yüzle Kahramanmaraş'a geldiğimizi" bile sordu. Sakinleştiği zaman yanına gittim, "Teyzecim, oğlun sayesinde bu ülke bir metrekare toprak kaybetmedi ve kaybetmesin diye uğraşıyoruz, ayrıca oğlunu kaybettin, torunlarını da kaybetme diye çalışıyoruz" dedim. İsminin Ayşe Kılçık olduğunu öğrendiğim anne, Şehit ve Gazi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi'ydi. "Bak yavrum" dedi, "Oğlumun parçalanmayan tek yeri sadece yüzüydü. Ben bunu hiçbir Kürt ve Türk annesinin yaşamasını istemem, ben de artık barış gelsin isterim".
"Peki neye itiraz ediyorsun?" dedim... "Ben şimdi bu sınırdışına çekilen adamlara güvenmiyorum. Onların güçlenip geri geleceğinden korkuyorum. Çünkü onlar durmayacak" dedi. "Geri gelirler, yine silah sıkarlarsa devlet yine savaşır, ama bak, kanın durması için bir şans belirdi, bu şansı kullanmayalım mı?" dedim. "Abdullah Öcalan serbest bırakılırsa ben ölürüm, bütün şehit anneleri ölür, Başbakan bunu bilsin" dedi. Sonra devam etti: "Ben Başbakan'a oy verdim. Biz ona güvenmişiz. Bizi çağırsın. İkna edilecek biri varsa o benim, biziz. Bizi karşısına alsın ve anlatsın. Bizi dış kapıya itmesin. Bize önem versin... "
Bu taleplerini yazacağımı söyledim. Ayşe Anne şaşırdı. Çünkü heyetin "Öcalan'ın ikna timleri" olduğu söylenmişti ona. Kocaman bir öpücük kondurdu alnıma. Sarıldık.
Kahramanmaraş'ta yaptığımız toplantıda, her masadaki 9 kişiden en az 3'ü "Barıştan yanayız ama güven sorunu yaşıyoruz" diyorlardı. Bahsettikleri sıkıntılara tanıklık ederken şehrin belleğindeki olumsuz anıların, süreci objektif olarak değerlendirmelerine engel olduğunu gördüm. Maraşlılar, 77'de yaşanan ve daha sonra Alevi-Sünni çatışması diye lanse edilen ama aslında sağ-sol çatışması olan o meşum olayları unutmamıştı ve bir kısım Maraşlıda bu hatıranın etkisiyle "oyuna gelme" korkusu hâkimdi.
"Bu adamlar her zaman gittikleri yere, Kandil'e dönüyorlar, orada yeniden güçlenip geri dönmeyecekleri, bize oyun kurmadıkları ne malum?"
"Birileri Maraşlıya da oyun kurmuştu, öyle ki, piyango bileti satılmayan bu şehirde ne hikmetse birçok piyango bileti satıcısı türedi ve 100'ü aşkın insanımızın ölmesine neden olan o olayları o bilet satıcıları fiştekledi. Çünkü bir ihtilal yapılması planlanıyordu, darbeye hazırlananlar Maraş'ı yapacakları darbeye mazeret teşkil etsin diye kullandılar. Şimdi teröristler, kötü kötü adamlar televizyonlara çıkıyor, bize nasıl barışacağımızı anlatıyorlar. Neymiş, eşitlik olması için artık Türk sözcüğü olmayacakmış; neymiş, barış için geri çekiliyorlarmış da bak bu büyük bir fedakârlıkmış. Zaten yapmak zorunda oldukları şeyi yaptıkları için rüşvet istiyorlar. Bu rüşvet de Öcalan'ın serbest kalması. Anayasa'dan Türklüğün silinmesi, özerklik. Milleti kışkırtıp daha büyük bir çatışma çıkmasını sağlayacak, sonra yine bedel isteyecek, bu kez de Güneydoğu'yu, Doğu'yu alıp gidecekler. Şimdiki oyun bu. Ve biz bu filmi daha önce gördük."
*
Kahramanmaraş süreci destekliyor ama bu durum, havada onlarca endişe ve teori uçuşmasına engel olmuyor...
Maraş'ı yazmaya devam edeceğim ama ziyaretlerimiz boyunca gördüğüm şeyi ifade etmem lazım: Sürecin, yeni Anayasa yazımı ve Türk milleti ifadesinin yeni Anayasa'da yer alıp almayacağı tartışmalarıyla beraber ilerlemesi, eyalet tartışmasının bu dönemde yaşanması ve tüm bunların üzerine bir de "TC ibarelerinin kaldırılması tartışması"nın düşmesi, barış fikrinin derinleştirilmesini zorlaştıran etmenler olarak öne çıkıyor. Karayılan'ın, Demirtaş'ın, Kışanak'ın açıklamalarındaki "statü", "özerklik" ve "Öcalan'ın serbest kalması" önerileri ise heyetin ne dediğine, ne söylediğine bakılmadan protesto edilmesine neden oluyor.