Mahcup Esad'cılar online mı?
SON birkaç gün, YPG ve Şam rejimi ile o rejimi ayakta tutan İran’ın paramiliter grupları arasında yaşanan önemli ittifaklara sahne oldu. Rejim yanlısı milisler, YPG sözcüsü Nuri Mahmud’un iddiasına göre kendilerinin davetiyle Afrin yakınlarına akın ettiler. Mahmud öyle söylüyordu: “Suriye hükümeti, görev çağrısına cevap verip askeri birimlerini sınıra konuşlandırmak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün ve sınırlarının savunmasında yer almak üzere gönderdi.”
Hizbullah’ın askeri medya birimi ve Suriye Devlet Televizyonu, silahlarla donatılmış 20 kadar aracı “Tek Suriye” diye slogan atan rejim yanlıları eşliğinde Afrin’e yaklaşırken görüntüledi. Reuters, Hizbullah kaynaklarına dayanarak milislerin Afrin’e Halep’in kuzeyindeki Nubul kasabası yakınından girdiğini duyurdu. Anadolu Ajansı, daha sonra Afrin’e ilerlemeye çalışan rejim yanlısı grupların, uyarı amaçlı topçu atışı üzerine durduklarını, kente yaklaşık 10 kilometre kala geri çekildiklerini söyledi. Nitekim Suriye Devlet Ajansı da “Halk güçleri” olarak tanımladığı milislere Türk ordusu tarafından yapılan top atışını doğruladı.
Yani ortada “Yok canım, bütün bunlar uydurma” denilecek bir durum yok.
Rusya başından beri PYD-YPG’yi rejime itaat etmeye çağırıyor; Türkiye’ye hava sahasını açtığı için sitem eden PYD’lilere “Beni dinlemezseniz olacağı budur” diyerek “Ya bizdensiniz ya ABD’den” ayarı çekiyordu. Esad’ı koruyan İran ise bunu fiilen sahnelemeye başlayan taraf oldu.
Suriye’de yaşanan saflaşmanın bir hattını ABD, İngiliz aklı, Batılılar ve PYD-PKK olarak; bir tarafını ise Türkiye-İran-Şam rejimi-Rusya olarak koyanlar ve bu ayrışmanın hak-batıl kadar net olduğunu savunanlar kara kara düşünüyor tabii. Onca “Bölgede parçalanmamış iki ülke kaldı: Bir Türkiye, bir İran. El ele, gönül gönüle emperyalizme kafa tutmalılar. Esad da bu takımda yer almalı. O zaman gücümüzü kimse kıramaz” lafı an itibarıyla kadük. Onca “Esad ile uzlaşılırsa Esad, YPG-PKK’yı temizler” türü analiz girişimi de boşa gitti.
Gideceği de belliydi. Sattıkları ve müşteri de buldukları manzaranın gerçeklerden kopuk olduğunu defalarca söylemiştik. Öyle ya, madem “Bir Türkiye, bir de İran” kalmıştı, İran neden bu durumun farkında değil? Neden kader ortağı Türkiye’nin sınırlarındaki hattı YPG-PKK’dan temizlemesine izin vermiyor da milislerini TSK ile savaşmak için Afrin’e gönderiyor? Madem bölgesel tehdit iki ülke için de aynı derecede ortaktır ve düşman-dost ayrımı siyah ile beyaz kadar ortadadır, neden siyasi dehası da ihtirasları kadar kuvvetli olan İran bunun farkında değil?
Cevap: Çünkü bu analiz doğru değil.
BOŞLUKLARI DOLDURMAK
İran, komşumuz ve öyle de kalmak isteriz. Ama bu komşumuz, bölgeyi mezhepçilik batağına sürükleyen bir komşu. Bu komşu, mezhep görünümü altında milliyetçilik ve rejim ihraç etmeye gayret eden, Lübnan’dan Yemen’e, Irak’tan Bahreyn’e kadar da bunu başarmış bir komşu. Kâh tebliğle, kâh şimdi Suriye’de ve Irak’ta çatışan kendisine bağlı paramiliter güçlerle yaptı bunu. Suriye iç savaşını içinden çıkılmaz hale getiren ülkedir. Türkiye’nin Suriye ya da herhangi bir sınır ülkede avantaj temin etmesini istemeyen güçlerin başındadır. Daha önemlisi, Irak’taki Kürt bölgesel yönetimini tehdit olarak görürken Suriye’deki bir terör oluşumunu tehdit olarak görmemektedir.
ABD, PYD-PKK’yı destekliyor, doğru. Utanmadan, gözümüzün içine baka baka. Rusya da hava sahasını açarak büyük bir jest yapıyor, doğru. Ama şunlar unutularak yapılan her analiz kör dövüşüdür.
Aynı Rusya aynı zamanda canı istediğinde hava sahasını kapatabiliyor. İdlib’de TSK’nın karşısına dikilmiş Suriye ordusu, İran Devrim Muhafızları ve Hizbullah’ı destekliyor. Moskova’da PYD’ye tahsis ettiği ofisi kapatmıyor. Dahası başta Reyhanlı katliamı olmak üzere Banyas dahil pek çok katliamın sorumlusu Mihraç Ural’ı Soçi’de Türkiye’nin ve güya uzlaştırmak istediği muhaliflerin karşısına dikmekten çekinmiyor.
“Esad’la uzlaşalım da PYD’yi yenelim”ciler farkında değil mi? Zeytin Dalı Harekâtı başladığından beri YPG unsurlarının ve silahlarının Afrin’e intikalini sağlayan rejimden başkası değil.
Türkiye görünürde YPG-PKK ile savaşıyor ama aslında ABD de Rusya da İran da Şam rejimi de karşısında. Özetle, Türkiye’nin başarısı bu güçlerle kendi arasında bloklar, sanal hatlar vehmetmekten değil; bu güçlerin beklentileri arasındaki boşlukları doğru şekilde doldurmaktan, çelişkilerini doğru kullanmaktan geçiyor.