Sorun CHP mi CHP sosyolojisi mi?
CHP’nin akıbeti konuşulduğunda dile getirilen önemli bir eleştiri var.
“CHP devletçi, ulusçu, ülkenin toprak bütünlüğünü en önemli öncelik olarak belirleyen politikalardan uzağa savruldu. Kemalizm’in baskılara neden olduğu ve özgürlük sorunu yarattığı dönemde hiç gerekmediği kadar Kemalistlik yaptı. Şimdi ise son derece gerekli olmasına rağmen Atatürkçü bir pozisyon almıyor. Gelişmeler karşısında ‘milli’ tavır takınamıyor. Devletin değil bireysel özgürlüklerin tehlikede olduğu dönemde devletçilik yaptı, şimdi bizzat devlet tehlikede, ama CHP hiç oralı değil. Kemal Kılıçdaroğlu birlikte değişti, değişiyor ve bu olumlu yönde olmuyor.”
Milli olmanın ölçüsünü “AK Parti’ye, AK Parti liderliğine ve AK Parti’nin devlet ve millet tasavvuruna muhalefet etmemek-eleştirmemek” olarak anlayanlar söyleyince inandırıcı olmuyor ama eleştiride haklılık payı var. Özellikle son birkaç yıldır “milli duruş” CHP’nin kerhen ve kâğıt üzerinde tuttuğu bir şey gibi. Askerlerimiz Afrin’de şehit olurken kalkıp TSK’nın “teröristlerle” beraber ortak harekât yaptığını iddia eden ve ÖSO’ya karşı ABD’nin bile yapmadığı ithamları yapan bir Öztürk Yılmaz’ın, “Suriye ile savaşsa girsek banko Esad’ı tutarım” diyen Sera Kadıgil’in yeni parti meclisi için Kılıçdaroğlu’nun verdiği anahtar listede olmasını milli, akıllı, vicdanlı bir siyasetle açıklayabilmek mümkün görünmüyor.
Ancak “Kemal Kılıçdaroğlu mu CHP’yi bu hale getirdi, yoksa CHP’liler mi Kılıçdaroğlu’nu bu siyasete zorluyor? CHP’lilik artık bu mu?” sorusu da sorulmaya değerdir. Hatırlanacağı gibi, Kemal Kılıçdaroğlu 20 Ocak’ta Almanya’da CHP’lilere seslendiği konuşmada, Afrin’de mücadele veren askerlere “Allah onların yardımcısı olsun” dediği için ıslık ve yuhalama sesleriyle karşılanmıştı. Operasyonun haklılığını ya da haksızlığını tartışmayan, sadece askerler için Allah’tan yardım dileyen ifadelerin dahi protesto edilmesi, CHP’liliğin vardığı boyutun şimdilik diasporadan başını gösteren sıradışı izdüşümüydü. O toplantıda Afrin’deki askere yardım temenni ettiği için susturulan ya da protesto edilen CHP kitlesi değildi, bilakis genel başkanın kendisiydi.
BİREYİN GÜÇLENDİRİLMESİ
Ancak her halükârda şu gerçek: Böyle bir olayı tecrübe etmiş sorumlu bir genel başkanın yapması gereken, “Bizde bir sorun var ki böyle arızalı güruhları temsil eder olmuşuz” sorgulamasıdır, PM listesine “Banko Esadcı” ya da ülkenin sınırlarını ve bütünlüğünü korumakla ilgili mücadeleye gölge düşüren bünyeleri dahil etmek değil.
Yeni CHP’nin önemli bir sorunu, “milli” olmak ile “devletçi” olmayı tefrik edememek. Hem “milli” hem de “demokratik” siyaset üretmeye dair fikri de yok, tecrübesi de. Ancak bir anamuhalefet partisine, “Neden eskisi gibi devletçi değilsin” diye yüklenmek de pek anlamlı değil. CHP’nin eski devletçiliği, kolay olmasındandı. Eskiden CHP, sandıktan çıkmasa da devlet iktidarına sahipti, başta yargı olmak üzere devletin her kademesindeki bürokratik yapılanma nedeniyle zımnen hükümrandı. Şimdi öyle değil. AK Parti de AK Partililer de biliyor ki, devletçiliğin hasını AK Parti yapıyor. Yani ortada devletçilik eksiği yok, bilakis fazlası var.
Şu şartlarda devlet tarafından terk edilmiş olan bireyin daha güçlü hale getirilmesi, sivil alanın genişletilmesi, kişi hak ve özgürlüklerinin derinleştirilmesi, devletle ve çoğunlukla aynı görüşte olmayanın korkmadığı bir demokrasinin inşa edilmesine odaklanmayan bir anamuhalefet hiç anlamlı değil. Ancak CHP tabanının önemli bir kısmı bunun pek farkında değil. Onlar hemen şimdi yeniden devleti ele geçirmekle ilgili bir talepkârlık içindeler. CHP sosyolojisi, çaresizliğinin çıkışını herkes için ideal olabilecek bir ülke istemekte değil, eski güçlerini agresif biçimde talep etmekte buluyor. Partisini, milletin rızasını almaya teşvik etmiyor, tam tersini yapıyor; onu ülkenin yarısını temsil eden AK Parti'nin doğrularına, haklı taraflarına saldırdığı zaman alkışlıyor. Kafası karışık; tabanının agresif iktidar talebine mi, oy almak zorunda olduğu geniş kitlelerin sıkıntılarına mı cevap üreteceğini bilemez hale gelmiş CHP yönetimi de; deve mi kuş mu, yeni mi eski mi olacağına karar veremediği için, o rızayı alması giderek imkânsızlaşıyor.