Afrin Harekâtı kimleri rahatsız ediyor?
AFRİN’e harekât yapılacağının konuşulduğu günlerde kimileri Türkiye’nin ABD ve Rusya ile ilişkilerini riske etmeyeceğine inanıyor, böyle bir harekâtın yapılamayacağını ileri sürüyordu. Ancak tam olarak öyle olmadı. ABD’li yetkililer, Türkiye’yi bu karara zorlayan koşulları yeni yeni idrak ediyormuş gibi davranıyor, “Afrin Harekâtı ilişkilerimizi bozmaz” temalı görüşler serdediyorlar. İngiltere, Almanya hakeza. Batı kanadından sadece Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian’dan BM Güvenlik Kurulu’nu acil olarak toplama çıkışı geldi, sonra o da yumuşadı.
MISIR VE İRAN’IN AÇIKLAMALARI
Asıl önemli tepkiler, belirleyici olmasa bile rahatsız olunduğunu belli eden karşı açıklamalar bölge ülkelerinden geldi. 21 Ocak günü Kahire, Türk ordusunun harekâtına yönelik protesto yayımladı. Mısır Dışişleri Bakanlığı, “Mısır Arap Cumhuriyeti, Afrin’de Türk ordusu tarafından yürütülen operasyonu Suriye’de terörizme karşı verilen mücadelede alınan önlemler ve var olan siyasi kararların çerçevesindeki çabaları ve ülke egemenliğini sarsmaya yönelik olarak kabul ettiğini bildirmektedir” dedi. İran da ondan geri durmadı. Operasyon başladıktan kısa bir süre sonra İran Dışişleri Bakanlığı Temsilcisi Behram Kasımi, Türkiye’nin operasyonu sona erdirmesini talep etti ve Afrin’de devam eden krizin Suriye’nin kuzeyindeki teröristleri harekete geçirebileceğini ve savaş başlatabileceğini iddia etti. Çağdaş İran İncelemeleri Merkezi Genel Direktörü Racap Safarov şöyle bir analiz yapmış: “Terörle mücadele adı altında Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeyinde güvenlik koridoru olarak gördüğü yerde işgal alanı oluşturmaya çalıştığı bir süreç görüyoruz. İran bununla barışık kalmaz. Türkiye’nin işgaline karşı çıkabilmesi için Şam’a maksimum düzeyde destek verecektir.”
Anlayacağınız, konu sınır komşusu olan ve rahatça manipüle ettiği Irak olduğunda, IKYB referandumunu ve Barzani’yi tehdit olarak görüp Türkiye’yi proaktif tutum almaya teşvik eden İran, konu Suriye’deki PYD olduğunda bu kez Türkiye’yi tehdit olarak görüyor.
RUSYA’NIN GÖRDÜĞÜ FIRSAT
Ancak İran’a rağmen, Suriye’de Rusya’nın sözü geçiyor. Rusya’nın önce ikircikli, sonra Türkiye lehine seyreden tutumu sevindirici de olsa irdelenmeyi gerektirecek türden. Rusya Savunma Bakanlığı’na yakın kaynaklardan birinin, “Türk tarafı Afrin’i son ve değişmeyecek bir pozisyon olarak görüyor, bu alan değişmeyecek. Türkiye garanti verdi” iddiası Rus basınında yer almış, lakin Türkiye tarafından yalanlanmıştı. Rusya’nın daha önce -belli ki Türkiye’ye karşı- Afrin’e yerleştirdiği askerleri çekmesi ve Şam rejiminin, İran’ın çekincelerine rağmen Suriye’nin hava sahasını Türkiye’nin kullanımına açması halen en ateşli şekilde tartışılan konulardan biri. Hatta YPG’yi en fazla şaşırtan konulardan biri. Öyle ki kendisine “Suriye Kürdistanı Moskova temsilcisi” diyen Rodi Osman epey sitemli konuşmuştu: “Şu anda Türkiye Rusya’nın onayıyla ülkenin egemenliğini işgal ediyor. Rusya bu olanlardan sonra hangi kriz çözümünden, hangi arabuluculuktan bahsedebilir?”
Rus uzmanlar ise Rusya’nın “değişen” tutumunu buz gibi soğuk ve kaba bir realiteyle açıklıyor: “Moskova’nın Kürtlere yönelik hiçbir borcu ya da sorumluluğu yok. Daha önce Rusya askerlerinin Afrin’e yerleştirilmiş olması, Ankara’ya karşı yürütülecek olan pazarlığa yönelik bir adımdı. O dönem Moskova açısından Türkiye’nin yürüteceği bir operasyon herhangi bir avantaj sunmuyordu.”
Peki şimdi nasıl bir avantaj sunuyor? Strateji ve Teknoloji Analiz Merkezi Direktörü Ruslan Puhov, yeni durumu şöyle izah etmiş: “Kürtlerin arkasında ABD duruyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan için bu, büyük bir mücadele, ama aynı zamanda ABD ve Batı ile olan ilişkilere de zarar veriyor. Böyle bir durumda, Rusya şöyle bir kombinasyon kurabilir: Afrin’i Türkiye’ye verip Türkiye’yle yakınlaşırken, Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’nin gerçekleşmesi için gereken desteğini alır.”
İstenecek desteğin “Beşar Esad’ı meşrulaştıracak beklentiler” olduğunu hemen herkes tahmin edebilir. Ancak Türkiye’nin bu beklentiye olumlu karşılık vermesi, çok başka çelişkilere ve sorunlara yol açar, Cumhurbaşkanı da bunun farkındadır. O yüzden “Hayaller şelale, gerçekler Türkiye” deyip burada bırakalım.