Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CumhurbaşkanıErdoğan’ın “Suriye’ye Esad’ın hükümranlığına son vermek için girdik” cümlesini kullandığı konuşmanın daha geniş versiyonu şöyle: “Bizim Suriye’nin topraklarında gözümüz yok. Mesele toprağın gerçek sahipleri, toprağına sahip olsunlar. Bunu sağlamak için. Orada adaletin tesisi için varız. Devlet terörü Esed’in hükümranlığına son vermek için biz oraya girdik. Kimse de ırki milliyetçilik yapmasın. Çünkü bizim asabi bir milliyetçiliğe asla olumlu bakmamız mümkün değildir.”

        Lavrov’un ziyaretinden bir gün önce sarf edilen bu cümle üzerine Kremlin açıklama yapmış, “Bizim için sürpriz oldu” ifadesini kullanmıştı. Zira Fırat Kalkanı operasyonunun amacı için çizilen çerçeve aşağı yukarı şöyleydi: Türkiye’nin sınırına yakın olan ve şimdi IŞİD’in elinde olan, yarın PYD’nin eline geçeceğine kesin gözüyle bakılan kritik noktaların IŞİD’den boşaltılması ve PYD’nin Fırat’ın batısıyla bağlantısının koparılması, sınırlarımızda oluşturulan PYD-PKK koridorunun engellenmesi.

        Lavrov ziyaretine paralel olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan bir açıklama daha yaptı: “Fırat Kalkanı operasyonunun hedefi de herhangi bir ülke veya kişi değil, sadece terör örgütleridir. Defalarca dile getirdiğimiz bu hususta hiç kimsenin şüphesi olmasın, söylediklerimizi de kimse başka bir şekilde yorumlamasın, başka yere çekmesin.”

        Bundan ne anlamalıyız?

        Önce tabloyu özetleyelim.

        Fırat Kalkanı operasyonu için; 15 Temmuz’da darbe başarılı olsaydı sevineceğini belli etmiş, hatta çok muhtemeldir ki darbecilere destek vermiş ABD’nin rızası hilafına yola çıkılırken, gerek hava savunması itibarıyla gerek sahada destek alınan bölgesel güç Rusya idi. Rusya, Esad’ı değil ama rejimi; rejim üzerinden elde ettiği çıkarları korumak istiyor ama Suriye’de olan hadiseye “Batı’nın Suriye’yi parçalama planı” olarak baktığı için Esad’ın geleceğiyle ilgili yüksek sesli tartışmalar yapmaktan da kaçınıyor. Halep kuşatması da pek tabii Rusya desteğiyle sürüyor.

        Türkiye’nin üzerindeki baskılar da çeşitli. Fırat Kalkanı operasyonu, hem IŞİD’i püskürtsün, hem PYD’yi koridor hayallerinden vazgeçirsin, hem de Halep’e insani yardım koridoru açılmasını sağlasın, insanları açlığa mahkûm ederek öldüren rejimin kuşatması yarılsın gibi çok çeşitli umutların taşıyıcılığını yapıyor. Ama gerçekte sağa dönsek ABD bayrağı açan PYD-YPG’liler sayesinde ABD’ye tosluyoruz, sola dönsek “Halep kuşatmasını yaramazsın haa” diyen rejime ve Rusya’ya...

        Türkiye’nin Rus uçağını düşürdüğü gün olan 24 Kasım’da askerlerimiz El Bab yakınında saldırıya uğradı. O bölgede Rusya izni olmadan yaprak kıpırdamadığı bilindiğinden ilk algı, “Rejim askerleri bu saldırıyı Rusya’nın onayıyla yaptı” şeklinde oldu. Yapılan araştırmalarda elde edilen bulguların okları da bu yönde olmasaydı, Erdoğan ilk açıklamayı yapmazdı diye düşünüyorum. “Suriye’ye Esad’ı devirmek için girdik” şeklinde haberleştirilen ilk açıklama, Rusya’ya verilen bir mesaj olsa gerek. İkinci açıklama ise, Rusya’nın teminatlarının yinelemesi sonrasında Türkiye’nin arabulucu rolüne devam edeceğinin göstergesi.

        Arabulucu evet. Türkiye hem istediği şekilde doğu-batı yönünde, Azez ve Cerablus arasında yaklaşık 90, güneye doğru da yaklaşık 30 kilometrelik bir alanda tampon bölge oluşturmaya başladı hem de savaşı bitirmese de şartları eşitleyecek ve kısmen de olsa düzeltecek uzlaşı yolları arıyor.

        Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov, Antalya’da yaptığı açıklamada, muhalefetle görüşmelerinin “gayet doğal” olduğunu belirtti. El Şark el Evsat Gazetesi’nin de yazdığı gibi, Rusya ile Suriye muhalefetinden bazı gruplar Ankara’da bir araya geliyor ve Halep’teki durum üzerine görüşüyorlar. Bazı gruplarla Halep’e güvenli koridorlar açılması karşılığında geri çekilmeleri üzerine pazarlık yapılıyor. Financial Times Gazetesi’nde 1 Aralık’ta çıkan bir haber de, muhalif grupları temsil eden 4 kişinin Ankara’da Rus yetkililerle görüştüğünü yazdı. Halep kuşatmasının sona ermesini sağlayacak bir anlaşma masada.

        Fiyasko denilen politikalar olmasaydı, Suriye’deki muhalifleri Suriye’deki rejimin sahibiyle aynı masaya oturtmak da mümkün olmayacaktı.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar