Ayı
Rus savaş gemisi Caesar Kunikov’un İstanbul Boğazı’nı güvertesine konuşlandırdığı “atış pozisyonu almış” askerle geçmesi pek çok tartışmaya neden oldu. Askerin omzuna dayadığı ve hafifçe havaya doğrulttuğu Strela-2 tipi silah, alçak irtifadaki uçak ve helikopterleri vurmak için kullanılıyor.
Ruslar “Vururum ha” tehditleriyle yetinmiyor, bunu “atarım” ile şeddeliyorlar. Rusya’da ikamet eden Türk vatandaşları kötü muamele görürken ve İstanbul Boğazı kendisine doğrultulan Rus silahını konuşurken Türkiye’nin Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Alanya’da ikamet eden Ruslara “Müsterih olun” diyordu. “Halklar arasına nifak girmesine izin vermemeliyiz” diyor, Türkiye’de yaşayan ve tatile gelen Rusların güvencesinin tüm Türkiye halkı olduğunu söyleyerek Ruslarla fotoğraf çektiriyordu.
Gazetelerde çok önemli bir haber olarak bile görülmedi bu tenakuz.
Çünkü Türkiye böyle bir ülkeydi. Ve nasıl desek, Rusya da “öyle” bir ülke.
Tam da bu nedenle olsa gerek, Strela-2’li asker manzarasının bende yarattığı ilk duygu küçümseme oldu. Pazıları ile hava atan adamın çantasından düşen protein tozu gibi geldi bu fotoğraf. Putin’in güç gösterilerinin yaydığı radyasyona epeydir maruz kaldığımızı fark ettim. Bünyenin doz aşımına bağışıklık kazandığını da.
Strela-2 şovu, Putin’i fotomontajla ayıya, kaplana, T-Rex’e, mavi balinaya binmiş gibi gösteren “caps”lerle aynı duyguyu uyandırdı. Putin propagandası yapmak için kurulmuş sosyal medya ordusunun hormonladıkları “Güçlü Putin” vurgusunun Rusya’ya ve Putin’e fayda değil zarar getirdiğini de ilk o an düşündüm. İçimden ilk geçen cümle “Montrö Antlaşması’nda bunun yeri nedir efendiler?” sorusu olmadı, “Ayı işte yaa” cümlesi oldu. Bir hakaret olarak değil, bir “mazur görme” ifadesi olarak.
Tabii Ruslar için “ayı” ulusal bir sembol, kahramanlığı, cesareti ve aynı zamanda Rusları temsil ettiğine inanılıyor. Hatta kendisini “ayılar” olarak tanımlayan Kremlin yanlısı gençlik hareketi, 2007 yılında Putin’i “baş ayı” seçmişti. Putin’in kaplanı Boris, Sibirya’ya kaçıp ayı parçalamaya kalktığında da “Neyse neyse” dediler.
Ruslarda cesaret, kahramanlık, dürüstlük sembolü olan ayı, Türkiye’de de kötü bir hayvan olarak görülmez. Ama kahramanlık ya da cesaretle de yan yana anılmaz. Türkiye’de ayı dendiğinde akla “güç”ten önce “kabalık” ve “tekâmüle açık olmayan varoluş halleri” gelir.
Ayılık genlerle ya da belirli bir ırkla ilgili değildir bizde, bir “hâl”dir. Sınıfsal da değildir nitekim. Donald Trump gibi Amerikalı, 2016 başkanlık seçimi için yarışan, Cumhuriyetçi Parti aday adayı bir emlak imparatoru da pekâlâ ayı olabilir.
Bir başkan adayı düşünün ki, New York Times muhabiri engelli Serge Kovaleski ile konjenital eklem sendromu nedeniyle alay edebilsin. Evet Trump bunu yaptı, kendisine soru soran engelli muhabiri taklit ederek onun özrüyle dalga geçti.
Fox News muhabiri Megyn Kelly’ye “sürtük” demekle yetinmedi, Kelly’nin zor sorularını tarif etmek için “âdet dönemi” esprilerinden mürekkep süper seksist açıklamalar yaptı: “Her yerinden kan geliyordu. Gözlerinden bile kan geliyordu.”
Meksika sınırına duvar örüp duvarın parasını da Meksikalılardan tahsil etmek gibi insanlık dışı, ayrımcı ve ırkçı seçim vaatleri var.
Son olarak da ABD yönetimine, Müslümanların tümünün ülkeye girişini yasaklama çağrısında bulundu.
Trump yarışı kazanamayacak. Ama diğer cumhuriyetçi aday Jeb Bush’u parlatacak. Trump’ın gafları Bush’un ne kadar kabul edilebilir ve “beyefendi” bir cumhuriyetçi olduğu vurgusunun altını çizmeye yarayacak.
Kötü haber: Dünya, halkların Trump’lara, Putin’lere itibar ettiği bir alan haline geliyor. “Çoğulculuk”; ekonomik sıkıntılar, terör ve ırkçılık nedeniyle gerilerken, ayılaşma ivmesi giderek yükseliyor.