'90'lı yıllara dönüldüğünü söyleyenler belki de o dönemlere özlem duyuyorlar'
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan; Çin, Endonezya ve Pakistan’ı kapsayan gezisinde uçakta gazetecilerin sorularını cevapladı. Kandil’in seçtiği yolun daha fazla sabra mahal bırakmadığını ifade eden Erdoğan, “Türkiye asla 90’lara dönmeyecek ya da bölgesel bir savaşın içine çekilmeyecek. Türkiye’nin 90’lara döndüğünü söyleyenler, o günlere özlem duyanlar” diye konuştu
-DEAŞ ve PKK’ya yönelik son operasyonları “Türkiye bölgesel bir savaşa çekiliyor” şeklinde yorumlayanlar var. Siz ne düşünüyorsunuz?
Türkiye’nin bölgesel bir savaşa çekildiği iddiası doğru değil. Bu iddiayı ortaya atanlar, operasyonları engellemek istiyorlar. Olaylar karşısında gereken neyse yapılacaktır. Biz sadece hedefi belirleriz ve işin takibini yaparız. Türk Silahlı Kuvvetleri’miz de bu hedefleri gerçekleştirir. Operasyonun ilk etabı, DEAŞ’ın sınırlarımızda tehdit haline gelmesiyle başladı. Ama PKK ve benzeri terör örgütlerinin tehdit ve saldırılarına da sessiz kalamazdık. Irak’ın Kandil’e yönelik operasyonları eleştiren bazı açıklamaları var. Irak önce, kendi topraklarında, Türkiye’ye tehdit oluşturan terör unsurlarının barınmasına izin vermemeli, onları engellemeli. Türkiye kendi tedbirini kendisi alacaktır. Kaldı ki Irak’a, teröre karşı mücadelede kendilerine gerekli yardıma hazır olduğumuzu her zaman söyledik. Öte yandan Suriye’de PYD’nin Suriye ordusuna katılabileceğine ilişkin haberler ilginç. Tabii ki koalisyon güçleri olarak tüm bunları aramızda konuşup değerlendireceğiz, ona göre yol haritamıza işlerlik kazandıracağız.
‘TÜRKMENLER DE GERİ GİDEBİLMELİ’
-PKK, PYD ve DEAŞ’ın aynı anda Türkiye’ye karşı kullanıldığı söylenebilir mi?
Aralarında birtakım çıkar ilişkileri olduğunu göz önüne almak gerek. Mesela Telabyad’da yaşananlar. DEAŞ önce işgal ediyor. Telabyad boşaldıktan sonra PYD ile DEAŞ arasında mücadele başlıyor ve bu defa da oraya PYD giriyor. Yapılması gereken, boşaltılan bu yerlere Araplar, Türkmenler de dahil olmak üzere asli sakinlerinin de tekrar dönebilmelerini sağlamaktır. Bu, oraların güvenliği sağlandıktan sonra mümkün olacak. Aynı şey Cerablus için de geçerli. Bir diğer arzumuz da yine koalisyon güçleriyle müşterek alacağımız kararlarla, Türkiye’deki mültecilerden topraklarına dönmek isteyenlere bu imkânı sağlamak. Birçok ülke üzerine düşeni yapacağını söylüyor. Nihai karar, bir donörler toplantısıyla verilecek.
‘90’LARA DÖNÜŞ YOK’
-Artan terör eylemleri ve akabinde ordunun operasyonları, “90’lara mı dönülüyor?” tartışması da başlattı...
Buna katılmıyorum. Öyle bir şeyin olması zaten mümkün de değil. O ifadeleri kullananların zihinsel yapısı, aslında 90’ların çok daha gerisinde. Belki de 90’lar öncesine bir tür özlem duyuyorlar. Ama Türkiye o dönemleri çoktan geride bıraktı. Artık o dönemlere yer yok. Bizim Yeni Türkiye’yi kararlılıkla inşa etmeyi başarmamız lazım. Bunu başardığımızda onların tuzakları boşa çıkacak. Biliyorsunuz, bize 2013’te silahları bırakma sözü vermişlerdi. Ama sözlerini tutmadıkları gibi, terör saldırılarına tekrar başladılar. Son olaylar, kimin hangi hayaller peşinde olduğunu gösteriyor. Buna, Cumhurbaşkanı olarak biz de seyirci kalamayız. Türkiye’nin yönetiminde tabii ki Beştepe’nin de rolü var. Anayasa’da verilen rol neyse, onu her zaman üstlenmek durumundayım. Anayasa’da belirlenen esaslar çerçevesinde gerekeni yapacağız.
"6-8 EKİM OLAYLARI ARTIK YARGIDA, BİZ SADECE GİDİŞATI İZLERİZ"
-HDP’yle ilgili başlayan parti kapatma davası tartışmalarını nasıl yorumluyorsunuz?
Siyasi partilerin kapatılmasına her zaman karşı oldum. Hatta Başbakanlığım döneminde, 2010’daki Anayasa değişikliğine, partilerin kapatılmasına artık son verecek bir madde eklemiştik. Ancak o maddenin görüşülmesine sıra geldiğinde maalesef CHP, MHP ve o zamanki BDP, parlamentoyu terk etti. Ne yazık ki bizim içimizden de 3–5 milletvekili arkadaşımız ihanet etti. 330’u bulamadık. Neticede o madde referanduma girmedi. O madde referanduma girmiş olsaydı, bugün partilerin kapatılmasından söz edilemeyecekti. Dolayısıyla partilerin kapatılmasını kim istiyor, kim istemiyor belli. Kim kimi aldatıyor! Benim tezim şu; gerçek kişi ile tüzel kişiyi ayırmamız lazım. Kişi suç işliyorsa, bedelini ödemeli. Tüzel yapıyı cezalandırmanın hiçbir anlamı olmaz. Bir parti kapatılır, diğeri açılır. Nitekim zaten birçoğu yedeklemeyi bile yapmış durumda, yedek partileri var. Dokunulmazlıkların kaldırılması veya sadece kürsü dokunulmazlığı mı olacağı meselesi, parlamentonun vereceği bir karar. Ben şu anda yasama organı konumunda değilim. Sadece, yasama organının vereceği kararlar üzerinde belli bir sınırla tasarruf yetkim vardır. O yetkimi kullanırım o kadar.
-6-8 Ekim olaylarına dair Selahattin Demirtaş hakkında bir soruşturma yürütülüyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Değerlendirme yapmam doğru olmaz, yargıyla alakalı bir mesele. Savcı konuyla ilgili soruşturmayı başlatmış, herhangi bir dava açılma sürecine girilmişse, gidişatına bakılmalı. Biz sadece izleriz.
‘GÜNEYDOĞU’DAKİ TAYİNLER İSABETLİ Mİ DEĞİL Mİ DEĞERLENDİRİLMELİ’
-“Paralel yapı”yla mücadele kapsamında Emniyet’te görevden alınanların çoğunlukla Doğu ve Güneydoğu’ya tayin edildiği, bunun sonucunda terörle mücadelede zafiyet oluştuğu yorumları var. Siz de böyle bir durum sezinliyor musunuz?
Bölgede, bahsettiğiniz paralel yapılanmaya ek olarak, ulusal güvenliğimizi tehdit eden başka unsurlar da var. Bazı vilayetlerimizde kendilerine göre yargı organı oluşturmaya kalkışanlar var. Dediğiniz çerçevede, tayinler isabetli mi isabetsiz mi olmuştur, elbette hassasiyetle değerlendirilmeli.
‘EKONOMİ UFAK BİR SIKINTI YAŞASA BİLE HEMEN TOPARLAYACAKTIR’
-Artan terör saldırıları, hükümetin kurulmasının gecikeceğine dair işaretler ve turizmdeki gerilemenin, ekonomiye olumsuz yansıyabileceğine dair endişelere katılıyor musunuz?
Benim o yönde bir kaygım yok. Ekonomi konusunda, ciddi sıkıntılar olacağına ihtimal vermiyorum. Belki ufak bir sıkıntı yaşanabilir ama siyaset süratle sağlıklı bir geçiş sağlayabilirse çok kısa zamanda Türkiye toparlar. Turizmde de öyle ciddi bir etki olacağını sanmıyorum. Mesela Ruslarda sıkıntı olunca, gelen Almanlarda ciddi bir artış yaşandı. Ayrıca, para harcayan turist sayısında artış var.
‘BAZI UYGURLARIN DEAŞ’A KATILDIKLARINI BİZ DE BİLİYORUZ’
-Çin’de Uygur Türkleri konusunda yaptığınız görüşmelerin sonuçları neler oldu?
Sincan Uygur Özerk Bölgesi de gündeme geldi. Çin, bazı Uygurların DEAŞ başta olmak üzere terör örgütlerine katılmalarından, Çin’in birlik ve bütünlüğüne kasteden terör faaliyetlerinden tabii ki rahatsız. Bazı Uygurların DEAŞ’a katıldıklarını bizler de biliyoruz, bunu da açıkça söylemek durumundayım. Pekin’de Çin İslam Cemiyeti mensuplarıyla görüştüm. Onlar “Çin’de 35 bin cami, 40 bin din görevlisi var” dediler. Ben de “Çin şu anda dünyada ikinci sırada. Sizler böylesine güçlü bir ülkenin vatandaşı konumundasınız. Birlik ve beraberlik içinde olmaya, Çin içerisinde konumunuzu sağlamlaştırmaya önem vermelisiniz” dedim. Bu görüşlerimiz, Çin yetkilileri tarafından da memnuniyetle karşılandı.
‘PARALEL YAPI HASSASİYETİ ELBETTE TSK’DA DA VAR’
-Yüksek Askeri Şûra’da (YAŞ) ordu içindeki “paralel yapı” mensupları hakkında bir çalışma yapılacak mı? Ayrıca iki kuvvet komutanının görev sürelerinin uzatılabileceğinden söz ediliyor...
YAŞ ile ilgili konuları şu anda konuşmam doğru olmaz. Şûra görüşmelerini bitirsin, zaten sonuç bildirgesiyle açıklamayı yaparlar. Ama paralel yapıya yönelik aynı hassasiyet şüphesiz orada (TSK) da var.
"DÜNYA MÜCADELEMİZE SAYGILI"
-Türkiye-ABD ilişkilerinde son durum ne? Yakın dönemde bir ABD seyahatiniz olacak mı?
Birleşmiş Milletler (BM ) Genel Kurulu’na katılırsam eylülde, katılmazsam bu ay içerisinde bir ABD seyahati söz konusu olabilir. 22 Temmuz’da Sayın Obama ile özellikle DE AŞ eksenli bir telefon görüşmesi yaptık. Koalisyon güçleriyle alakalı yapacağımız çalışmaları değerlendirdik. Akabinde, ülkemize saldırılar sonucu DE AŞ’a karşı operasyonumuzu yapmış olduk. PKK ’ya yönelik de adımlarımızı attık. Bölücü terör örgütünün Doğu’da, Güneydoğu’da, büyük şehirlerimizde yaptıkları demokratik bir ülke için kabul edilebilir, müsamaha gösterilebilir şeyler değil. Devlet elbette gerekli adımları atmak durumundaydı. Atılmaya da devam edilecek. Devlet olarak bu noktada kararlıyız. Tek millet, tek devlet, tek vatan, tek bayraktan taviz vermeyiz. Olanlar karşısında daha fazla sabretmek mümkün değildi. DEAŞ ve PKK dahil terör odaklarına karşı düzenlediğimiz operasyonlara ilişkin, müttefiklerimiz başta olmak üzere ilgili devletleri bilgilendirdik. BM ve NATO da haberdar. Bütün dünya, attığımız bu adımlara saygı duyduğunu söyledi. Ama dünyanın değişik yerlerinde Türkiye düşmanı bazı medya organlarının dezenformasyonları var. Tabii ki bunlara eyvallah etmemiz mümkün değil. Gereken neyse yapılacak, planımız neyse uygulamaya devam edeceğiz. Terörle beraber hareket edecek olanlar, buyursunlar etsinler. Barışa ve Türkiye’nin huzuruna katkıda bulunmak isteyenler de buyursunlar bizimle hareket etsinler.
‘PUTİN’İN ESED’DEN VAZGEÇECEĞİNE İNANIYORUM’
-Suriye konusunda, Rusya Devlet Başkanı Putin’in tavrında değişiklik var mı?
Putin’in Suriye konusundaki tavrı eskiye oranla çok daha olumlu. O ilk zamanlardaki yaklaşımı yok. Artık “Sonuna kadar Esed’in yanındayız” noktasında değil. Esed’den vazgeçebileceğine doğrusu inanıyorum.
"OBAMA BANA 'KOBANİ 2 GÜNE KALMAZ DÜŞEBİLİR' DEMİŞTİ"
-Türkiye’nin PYD konusundaki tavrı ortada. Ancak ABD’nin PYD ile neredeyse stratejik müttefiklik ilişkisi kurduğu konuşuluyor. Bu durum Türkiye’nin PKK ile mücadelesine ve güvenlik yaklaşımına nasıl yansır?
Bu konu, Kobani’de DEAŞ’la çatışmaların yaşandığı süreçte, Obama’yla yaptığımız bir telefon görüşmesinde gündeme gelmişti. Obama “Kobani 2 güne kalmaz düşebilir” demişti. Ben de kendisine “200 bine yakın Kobanili zaten bizim ülkemizde. Orada sadece 3 bin civarında savaşçı var. Oraya indireceğiniz silahlar sadece PYD’ye değil DEAŞ’a da gidebilir” demiştim. PYD’nin içinde PKK terör örgütünün unsurlarının da yer aldığını, PYD’nin adeta PKK’nın farklı bir yapılanması olduğunu anlatmıştım. Ama bunu pek anlamak istemediler, o gece oraya silah da indirdiler. Süreç bizi haklı çıkardı. Kuzey Suriye’de herhangi bir terör oluşumuna, terör yapılanmasına sıcak bakmamız mümkün değildir. Bu kararlılığımız Amerika tarafından da biliniyor. NATO’daki müttefikimiz ve stratejik ortağımız ABD, söz konusu bölgede Türkiye’ye karşı oluşturulabilecek bir tehdide sıcak bakmayacaktır. Müttefiklerimizin böyle bir yanlışın içerisine düşeceklerini sanmıyorum.
-O dönemde sizin “Kobani düştü düşecek” sözünüzü, bazı kesimler sanki seviniyormuşsunuz gibi algılamıştı.
O ifadelerimi çarpıtanların kimler olduğu belli. Kobani’nin düşmesini arzulamamız asla söz konusu olmamıştır. Kobani’nin düşmesinin Türkiye’ye, bizlere kazandıracağı bir şey de olamaz. Nitekim Kobani’nin düşmesini istemediğimiz için Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) ve peşmergelerin Kobani’nin imdadına koşmalarına imkân sağladık. Tüm bunları, Kobani düşmesin diye yaptık. O esnada, ABD’nin havadan yapmış olduğu harekâtı karadan destekleyecek güç yoktu. O güç, topraklarımızdan geçirerek oraya ulaşmalarını sağladığımız peşmergeler ve ÖSO ile oluştu.