Kılıçdaroğlu başkan olsa?
PAZARTESİ gecesi Şirin Payzın’ın programının tekrarında izledim Kemal Kılıçdaroğlu’nu. İktidara gelirlerse inanç özgürlüğü noktasında ne kadar esnek olacaklarını anlattı. Şeffaflık konusunda yöntem olarak hükümetin harcamalarını denetleyecek bir mali işler ve hesap komisyonu kurulacağını ve başına da muhalefet partisinden birinin görevlendirileceğini söyledi. Dindarlara, Kürtlere bakış açılarının değiştiğini, geçmişten ders aldıklarını anlattı.
Bir ara “Siz iyi hoşsunuz da, iktidara gelirseniz her yer CHP’li dolacak, onlar da sizin gibi mi bakıyor özgürlüklere, dindarlara, Kürtlere? Biz sizin anlayışınızın diğer CHP’lilerce de paylaşıldığını nereden bileceğiz?” gibi bir soruyla karşılaştı. Soruyu başarılı bir karşı atakla savuşturdu. “Biz iktidar olduğumuzda her yer CHP’li olmayacak” dedi.
Başarılı bir cevap; çünkü bu cevapla Kılıçdaroğlu “Biz AK Parti’yi ‘parti devleti’ kurmakla eleştiriyoruz, CHP’yi aynı hataya sürüklemeyiz” demiş oldu, pratik neyse ama teoride tuzağa düşmemiş oldu.
Başarılı bir cevap; çünkü yalan söylemekten de kaçınmış oldu.
Zira Kılıçdaroğlu dese ki, “Olur mu, biz CHP’liler sevgi, barış, tolerans insanlarıyız, devlete hükümet ettiğimizde göreceksiniz ki çok eşitlikçi ve demokratız”. Ona kimse inanmaz.
Zira CHP tabanındaki dominant kesimin, AK Parti tabanına amansız bir nefret duyduğunu herkes biliyor, hepimiz biliyoruz.
O yüzden kendisini dinlerken şunu düşündüm: Kılıçdaroğlu’nun vaatleri arasında doğru şeyler var. Hatta yer yer demokrat bir duruş gözlemlemek bile mümkün. Ama o demokratik duruşu hayata geçirmesi gerekseydi otoriter birine dönüşmesi de gerekirdi.
Neden mi?
Çünkü AK Parti tabanının aksine CHP içindeki baskın kesimin dönüşüm talebi yok. İstedikleri asıl şey “hâl-i sabıka irca”...
Yani, bazı imkânsızlıklar nedeniyle düşmüş bir “hakkın” geri kazanılması. Hukuki terim olarak karşılığı “eski hale getirme”. Eski hale gelmeyi istiyorlar sadece.
Dolayısıyla eğer Kılıçdaroğlu söylediklerinde samimi olması koşuluyla iktidara gelseydi ve sözlerini tutmaya kararlı olsaydı, dönüşüme dirençli olanları aşmak, dirençlerini kırmak zorunda kalırdı.
Erdoğan, çoğunluğun yönetme hakkını “tanımayan” antidemokratları dönüştürmek için kararlı davranmak ve bu nedenle otoriter yaftası yemeyi göze almak zorunda kalmıştı. Kılıçdaroğlu da “içeriyi” dönüştürmek zorunda olduğunu anladığında aynı riski göze almak zorunda kalacaktı. Aynı kararlılığı gösterebilir miydi? Bunu bilmiyoruz.
Kılıçdaroğlu, “Bizde siyaset eninde sonunda bürokrasiye esir hale geliyor” diyor. Siyasetin bu sorunu aşması gerektiğini, kendilerinin aşacağını iddia ediyor. Tespit haklı. Vaat de samimi ise CHP’nin iktidar olduğu bir ihtimalde, hele hele AK Parti kadar uzun süre iktidarda kaldığı bir ihtimalde, emin olun, yine onu duyacaktık: “Başkanlık sistemi.”
Çünkü siyasetçi (milletvekili) seçildiği bölgenin ahalisine karşı değil, kendisini aday gösteren merkeze karşı sorumlu hissettiği için etkin değil. Bunun farkında olan bürokrasi de ipleri siyasetçinin eline vermeye gönüllü değil. Kısacası bu sistemde siyasetçi verimli değil. AK Parti iktidarı döneminde ortalama bir refahı ve etkin hizmeti tadan Türkiye’nin bu çıtanın aşağısında kalanları tarihe gömeceğini tahmin etmek de zor değil.
Yöntem de belli. Kılıçdaroğlu bile olsa eninde sonunda başkanlık sistemini ya da ona benzer bir şeyi savunacak.
Peki Kılıçdaroğlu başkan olsa ne olur?
Şimdi aman başkanlık gelmesin diye oylarını aslında o kadar da güvenmedikleri bir partiye, HDP’ye kaydıranlar; aman AK Parti güçlenmesin diyerek hükümeti yönetemez hale getirmeye çalışanlar hiç bu hayali kurdu mu? Bilemem. Ben bu ihtimali düşündüm.
Cevabım da belli.
Evet, iyi bir başkanlık sistemi modelinde Kemal Kılıçdaroğlu’ndan da iyi başkan olur. Erdoğan beş birim mesafe alacaksa Kılıçdaroğlu iki birim mesafe alır. Ama illaki alır.
Seçilmesini sağlayacak kadar kuşatıcı, birleştirici olmak ve önemli ciddi projeler sunmak zorundadır çünkü. Seçilmek için verdiği sözleri yerine getirmesi ile kendisi arasında engeller olmayacaktır.
Bütün mesele o “iyi” modelin hangisi olduğunu sağlıklı biçimde tartışmaktan geçiyor. Yine tartışılacak. Ve Türkiye eninde sonunda bu değişimi gerçekleştirecek.