Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        -Siz Mogadişu’ya gitmeden önce bombalı saldırı oldu... Burada üçüncü bir devletten bahsediliyor... Türkiye’nin orada istenmediğine dikkat çektiniz, bu saldırı da onunla mı ilgili?

        Basın toplantısında 3 kardeşimizin şehit edilmesi olayını söyledim. Bizim bu gidişimize yönelik böyle bir eylemin önceden tasarlanmış veya yapılmış olması tahminlerimin dışında bir şey. Fakat olsa da olmasa da, sağ olun sizler de kararınızı verdiniz, “Biz geri dönmeyiz, gideriz” dediniz ve birlikte gittik. Korkuyu korkutabilirseniz netice alırsınız, korkuyu korkutamazsanız netice alamazsınız. Ben ülkemde 81 vilayetin hiçbirini ayırt etmedim, terörün en yoğun olduğu zamanlarda ülkenin her yerine gittik. Bu gidişleri sürdürdük, yine sürdüreceğiz. Niye? Bu insanlar da bizim, 3-5 teröristten dolayı oraları bırakacak değiliz.

        -“Gündemi belirlenen Türkiye’den gündem belirleyen Türkiye’ye geçiş” diyorsunuz. Böyle bir süreçte başkanlık sisteminin rolü ne olur? Bu konuda hükümetle bir uyum problemi var mı? Kulislere çeşitli iddialar yansıyor...

        Öncelikle gündemi belirlenen bir Türkiye ile gündem belirleyen bir Türkiye noktasında, gerçekten ben başkanlık sisteminin bu sürece güç katacağına inanıyorum. Bu bir defa, iki kere iki dört. Başkanlık sisteminin sağlayacağı en büyük avantaj, çokbaşlılığı ortadan kaldırması olacaktır. Karar süreçlerine etkisi çok olumlu olacaktır. Seri karar almak, çok daha çabuk netice almayı getirecektir diye düşünüyorum. Zira “Bizdeki mevcut sistemde karar süreci süratle işliyor” dersek kendimizi aldatırız. İkincisi, her zaman söylediğim bir şey var; gerek insan yönetiminde, gerek paranın yönetiminde, gerekse bilginin yönetiminde çok daha verimli olabiliriz ama şu anda verimli değiliz, bu çok açık net, ortada. Bizim verim ekonomisini devreye sokmamız lazım. Verim ekonomisini devreye sokabilirsek, netice almamız da o denli artacaktır. Görüyoruz ki gelişmiş ülkelerin tamamına yakınında başkanlık sistemi var. Bu neyi gösteriyor? Demek ki buradan netice alınıyor. Buradan netice alındığına göre, biz niye hâlâ ayaklarımıza prangaları bağlayalım, gitmemek, koşmamak için buna devam edelim?

        -Şu anki yapı neden ayağımızda pranga?

        Ben iki Cumhurbaşkanı ile çalıştım; birincisi Cumhurbaşkanı ile çalışma dönemimiz farklı, Abdullah Bey ile çalışma dönemimiz farklı idi. Şimdi Abdullah Bey değil de başka biri olsaydı, biz bu kadar rahat çalışamayacaktık. Şimdiki hükümetle koordineliyiz. Ben kolaylaştırıcı olacağım, hükümet de bu noktada çalışmalarını rahatlıkla sürdürecek. Tabii dışarıdan dedikodu üretenler olacaktır, birçok şeyleri söyleyenler olacaktır. Bunları üretenler mevcut iktidarın başarılı olmasını isteyenler değil, istemeyenlerdir. İşte kalkıp da şu anda Cumhurbaşkanlığı makamını dahi kaçak saray olarak niteleyecek kadar alçalanlar, seviye kaybına uğrayanlar... Şu anda içinde bulunduğumuz uçak, şu uçağı dahi eleştirenlerin dünyaya bakışlarını düşünün. Büyük düşünemezseniz, ufkunuz büyük olmazsa, sizler gelişmiş ülkelerle rekabet yapamazsınız. Nasip olursa kasımda G-20’yi yapacağız. Artık Türkiye işte gündemi belirleyen ülkelerden bir tanesi, onun için G-20’ye başkanlık yapabilecek noktaya geldik.

        -Davutoğlu ile başkanlık sistemine geçiş noktasında görüş ayrılığı var mı?

        Bu yeni konuşmaya başladığımız bir şey değil. Belediye başkanlığımdan beri konuştuğum, savunduğum bir tezdir. Ahmet Bey gerek başdanışmanlık yaptığı dönem, gerek Dışişleri Bakanlığı yaptığı dönemde yine başkanlık sistemini meydanlarda hep konuştuk. Yine Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aynı şekilde konuştuk. Öyle zannediyorum ki, Ahmet Bey’in de -ki yeni Anayasa çalışmalarında bile bizim üzerinde durduğumuz konulardan biriydi- savunacağı en önemli tezlerden birisidir. Bu seçimlerin de bence bu seçimlerin de üzerinde konuşulacak konularından biri olacaktır diye düşünüyorum.

        -Başkanlık sisteminde, denge ve denetleme mekanizmalarının kurulamayacağını, ciddi antidemokratikleşme süreci başlatacağını öne sürenler de var...

        Tam aksine, başkanlık sistemindeki denetim mekanizmaları şu andaki bizim mevcut sistemde yok. Örneğin, ABD’de temsilciler meclisi, senato herhangi bir yetkiyi vermedikten sonra Sayın Obama adım atamaz. Bir helikopteri bir yere verecek değil mi, geçmediği sürece veremez.

        -Siz bunu mu istiyorsunuz? Denetleme gücü bu kadar sağlam bir sistem?

        O olması lazım, ama başkan aldığı gücü de kullanabilmeli. Ben şunu da savunuyorum; ikili değil tek sistem. Şu anda bizim parlamento nasılsa öyle. Tek sistem olmalı ve tek sistemle gidilmeli diye düşünüyorum. Orada da zaman kaybı olmamalı. Tekli sistemde çok daha seri karar almak mümkün olur. Güçlü bir iktidarsanız, güçlü bir iktidar olarak da başkana yetkisini verecektir, verdikten sonra da denetleyecektir.

        ‘Fidan’dan sonra beni alacaklardı’

        -Hrant Dink cinayetinde paralel yapının bağlantısı olduğunu düşünüyor musunuz?

        Daha önce söyledim; biz aslında iyi niyetimizin kurbanı olduk. MİT Müsteşarı’na malum operasyon yapıldığından itibaren bu işi anlamış durumdayız. Biliyorsunuz, hesapları önce MİT Müsteşarı’nı almak, sonra da beni almaktı. Pennsylvania ile bu işin alakası var mı? “Yok” demek mümkün değil, işin hep içinde. Dink olayında işin nerelere ulaştığı zaten şu anda ortaya çıkıyor. Emniyetteki, istihbarattaki ayakları ortaya çıkmış vaziyette. Şimdi bunların üzerlerine hem emniyet teşkilatı hem de yargı gidiyor. Gerek Balyoz, gerek Ergenekon bunların içinde hep bunlar var. Hem yargı hem de emniyet ayağı ile var. Adam bakıyorsun, emniyette zaten her şeyi hazırlıyor, yargı kalkıp da o emniyette hazırlanan zabıtlar hakkında herhangi bir tasarrufta bulunmuyor, alıyor, tutuklamayı yapıyor, işi bitiriyor. Bu süreç böyle devam etti. 17-25 Aralık sürecinde bu müdahale yapılmamış olsaydı iş böyle gidecekti. Darbeye karşı darbe yapılınca o iş bitmiş oldu.

        -Etiyopya’da ‘Paralel Yapı’nın buradaki okulları kapatılsın, okulları Milli Eğitim açacak..’ dediniz. Bu sözleriniz karşılık buldu mu, ne türde cevaplar aldınız?

        -Konu ile ilgili, biliyorsunuz her gittiğimiz yerde devlet başkanları ile ben görüşüyorum, görüşmeye de devam edeceğim. Niye derseniz? Kalkıp kendi ülkesinin hükümetini, o ülkelerin hükümetlerine veya parlamenterlerine olumsuz şekilde şikayet eden anlayışa karşı biz de gereği neyse yapacağız. ABD’de birinci derecede karalama kampanyası düzenliyorlar, oradaki milletvekilleri ile senatörlerle maalesef çok çirkin, kirli ilişkiler içerisine giriyorlar. Biz ne gerekiyorsa onu yapacağız. Somali’de de aynı görüşmeleri yaptık ve olumlu bir karşılık aldık. Cibuti’de zaten durumları yok, aynı şekilde Etiyopya’dan da olumlu netice aldık. Söyledikleri şey şu: ‘Size karşı olan bize de karşıdır. Biz size karşı olan her unsura tavrımızı kesinlikle koyarız.’ Bu noktada Milli Eğitim Bakanlığının çalışmaları zaten devam ediyor. Milli Eğitim Bakanımız ile bu ülkelerin milli eğitim bakanları biraraya gelmek suretiyle hem buradaki eğitim öğretim sistemleri yine istiyoruz ki bizim milli eğitim bakanlığımız tarafından eş olarak yürütülsün, burada da aksamalar olmasın.

        ‘YUNANİSTAN IÇIN HAYIRLI OLSUN’

        -Yunanistan’daki erken genel seçimlerin sonuçlarına ilişkin gelen ilk haberlere göre, Radikal Sol Koalisyon (SYRIZA) önemli bir başarı elde etmiş görünüyor. İlk yorumuzunu alabilir miyiz? (Konuşma sırasında kesin sonuç belli değildi.)

        Devletler arasındaki ilişkilerde devamlılık esastır. İktidarda kim olursa olsun, Türkiye-Yunanistan arasındaki ilişkilerin gelişmesini ve güçlenmesini sağlamak bizim için öncelikli konudur. Dolayısıyla seçim sonuçları hayırlı olsun.

        "Çözüm süreci konusunda Demirtaş karar veremez"

        -Kandil’in çözüm sürecini akamete uğratma amaçlı atakları var. Selahattin Demirtaş’ın yüzde 10 barajı ile ilgili sözleri de dikkat çekici... “Bu baraj nedeniyle Meclis’e giremezsek gerisini devlet düşünsün” diyor.

        Bir siyasi partinin eşbaşkanı durumunda olan bir kişinin bu tür bir açıklama yapmasının hiçbir siyasi edebe sığması mümkün değildir. Böyle bir yaklaşım tarzı olamaz. “Yüzde 10 barajını aşamayıp da barajın altında kalırsam, çözüm süreci akamete uğrar, farklı bir süreç başlar.” Ya çözüm sürecinin akamete uğrayıp uğramamasının kararını sen mi vereceksin? Bunun kararını millet verecektir. Eğer seni yüzde 10’un altında bırakacaksa millet ne demiştir: “Çözüm sürecinden memnunuz, siz yolunuza aynı kararlılıkla devam edin.” Bu, bu demektir, ben bundan bunu anlıyorum. Çünkü sizler seçim bölgelerinde yaşananları bilemiyorum bizim kadar biliyor musunuz? O dönem otobüslerimiz taşlandı, yeri geldi camlarımız kırıldı, yeri geldi taşlı sopalı saldırılara uğradık, yeri geldi ekmeğin içinden silah çıktı. Bunları hep yaşadık. Dolayısı ile çözüm sürecini istiyorsan işte bunların olmadığı bir Türkiye’nin özlemi içerisinde olacaksın. Bize Anadolu’da, özellikle Güneydoğu Anadolu’da vatandaşımız “Biz rahat değiliz, huzurlu değiliz” diyordu. Bunun için biz akil adamlar toplantılarını yaptık. Aydınlarımız, entelektüellerimiz Türkiye’nin dört bir yanını dolaştı. Buraları dolaştıktan sonra bunları tekrar aramızda değerlendirdik, “Ne yapabiliriz, nasıl yapabiliriz?”... Yasal düzenlemeler noktasında tarihin hiçbir döneminde olmayan düzenlemeleri yaptık. Biz hâlâ Yüksekova’da bir havalimanını yapmakta zorlanıyoruz. Çözüm süreci kararlılıkla yürüyecek. Yüzde 10 barajı da ülkemizin istikrarı için çok çok önemlidir. Şu anda değişmesi söz konusu değildir.

        -HDP seçime parti olarak girer, barajı aşamazsa, siyasi muhatap olma imkânını kaybetmiş olur mu?

        Parlamentoda olduğu zaman siyasette muhatap olmak başkadır, parlamento dışında olduğu zaman muhatap olmak başkadır.

        ‘Yüce Divan konusunda rahat olduğumuz için araştırma komisyonu kurdurduk’

        -Meclis’teki Yüce Divan oylaması çok tartışıldı. Darbeye maruz kalmış bir Tayyip Erdoğan olarak, iki Cumhurbaşkanı olarak, Meclis’in Yüce Divan konusundaki kararını nasıl yorumluyorsunuz?

        Parlamentoda bir komisyon kurulması teklifi gündeme geldiğinde grup başkanvekillerime hiç çekinmeden soruşturma komisyonunu kurabileceğimizi söyledim. Bizim bir çekincemiz olsa, komisyonu kurmayabilirdik, orada engelleyebilirdik. Komisyon ne dedi: “Yüce Divan’a gönderilmesine gerek yoktur.” Efendim, “Niye iktidar partisinden bu kadar fire var, şu var bu var” ifadeleri gündeme geldi. Bir defa bu ifadeleri kullanmak bana göre çok çirkin. Bir taraftan “Milli iradeye saygılı olun” diyeceksin, öbür tarafta milli iradenin kararına karşı kalkacak, bunları söyleyeceksin. Aslolan nedir? Muhalefet olarak 276’yı niye bulamadın, ya sen önce bunu düşün. “İktidar niçin bu sayıda kaldı?” deme hakkın yok ki. Parlamento Yüce Divan’a gitmesine gerek görmedi ve orada işi noktaladı. Kimsenin elinden buna saygı duymaktan başka bir şey gelmez.

        ‘Her adım demokratik hukuk sistemi çerçevesinde atılacak’

        -Paralel yapı ile mücadelede kaçınılmaz olarak olağanüstü tedbirler gerekiyor. Bu tedbirler, yasalar ileriye yönelik demokratik nizamı olumsuz etkiler mi? Siyasi iradenin enerjisi aşırı şekilde bu konuya yönelirse...

        Devlet şüphesiz ki demokratik hukuk devletidir, adımları da bu çerçevede atacaktır. Bizim attığımız atacağımız adımlarda da bu hassasiyet var. Eğer biz bu hassasiyeti göstermeyecek olursak bedeli çok çok ağır olur. O zaman bu enerjiyi de bulamazsınız. Ben, uzun süreli mücadele derken, tahayyül edilemeyecek bir uzun süreç görmüyorum. Bakanlıklar, her kurum teyakkuz halinde olmak durumundadır. Nedir bu? Legal görünüm altındaki illegal örgütlerden paralel devlet yapılanması. PDY (Paralel Devlet Yapılanması) Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne bu şekilde giriyor. Öyle zannediyorum ki hükümetimiz de bizler de bu kararlılığı devam ettirdikten sonra inşallah en kısa zamanda neticeyi alacağız.

        Milli yas ilan ettik çünkü…

        -Kral Abdullah’ın vefatı dolayısı ile Türkiye’nin milli yas ilan etmesine çeşitli kesimlerden tepkiler geldi. Suudi Arabistan ile bazı konularda uzlaşmadığımız için de sözkonusu karar eleştirilere neden oldu. Cenazeye ve tepkilere ilişkin değerlendirmenizi alabilir miyiz?

        Cenazeye katılım noktasında birinci günü, daha ziyade İslam ülkelerinin liderlerine ayırıyorlar. Daha sonraki günlerde de, Müslümanlardan gelememiş olanlar, başka dinlere mensup temsilciler geliyorlar. Usul bu şekilde. Suudi Arabistan’la son zamanlarda Mısır gibi bazı konularda elbette görüş ayrılıklarımız oldu. Ama biz her daim ilişkileri iyileştirmekten yana olduk. Geçmişe dayalı olan hukukumuzdan dolayı taziye ziyaretimizi yaptık, cenazeye iştirak ettik. Türkiye-Suudi Arabistan ilişkileri, Suriye’ye Suriye’de farklı seyrediyor, Filistin’de farklı seyrediyor, Mısır’da farklı seyrediyor. Görüş farklılıkları tabii ki olabilir. Ama biz görüş farklılıklarının ikili ilişkilere karıştırılmamasından yanayız. Nitekim bir günlük yas ilan edilmesini de, Suudi Arabistan’la ikili ilişkilerimize önem atfettiğimize ilişkin bir mesaj olarak algılamak lazım. Vefat haberinin akabinde hükümetimizle görüşerek yas kararı aldık.

        -Bazı yorumcular, Suudi Arabistan’da yeni yönetimin İhvan dahil çeşitli konularda bir önceki yönetime göre daha farklı bir tutum sergileyebileceğini ileri sürüyorlar. Bu husustaki değerlendirmeniz nedir.

        Bence bu hususlarda aceleci davranılmamalı. Öncelikle Selman Bin Abdülaziz’in neler yapacağını bekleyip görmek lazım. Ben şöyle bir hafta on gün içinde bir hayırlı olsun ziyaretine gitmek, yeni görevleri nedeniyle kendilerini bizzat tebrik etmek istiyorum. Ama şu var ki İslam dünyası üzerinde büyük operasyonlar oluyor. Bu Müslüman Kardeşler olur, başkaları olur fark etmez. Bir parçalama metodu uygulanıyor. Daha önce dediğim gibi bir üst akıl bu operasyonları sürdürüyor. Bu üst akılın operasyonlarına karşı ortaya konulacak tavır çok önemli. Salman Bin Abdülaziz’in de ifade ettiği gibi, “İslam dünyasındaki birlik ve beraberliği” sağlayabilmek için de hep birlikte çalışmamız lazım. Somali’ye bakın mesela, iki parça. Bir Somali ve bir de Somaliland var, ikiye bölünmüş. Bunlar iki kardeş, hazmetmek mümkün değil. Somali’de alınan güvenlik tedbirlerini gördünüz… Bu tedbirleri nihayetinde Somaliliye karşı alınmış oluyor. Terör örgütü yüzünden, ki, üç sene önce daha güçlüydü. Bizim havalimanı, yol, hastane, buna benzer yatırımlar yapıyoruz. Donörler toplantısında katılanların verdiği hiçbirşey yok. İngiltere toplantı yapıyor, konuşuyor. “Peki gelen bir şey var mı ?” diye sordum Somali Cumhurbaşkanı’na… ‘Yok’ dedi. Başka yerlerden gelen yardım var mı? Yok. Şimdi, Terörle mücadele eden bir ülke var, ciddi manada silah yardımı yapılmıyor, o zaman Somali nasıl terörle mücadele edecek?

        -Esed’in çökmesine ilişkin düşüncelerde farklılıklar oluştu gibi, ABD bizim yaklaşıma uzak, Fransa yakın durdu. Fransa’nın başına da bu olaylar geldi… Türkiye’nin Suriye’ye ilişkin politikasında uluslararası kamuoyunu harekete geçirecek yeni bir açılım var mı?

        Çok açık, net söylememiz lazım; bizim Suriye’ye yönelik politikamız bellidir. Bunun üzerinde asla oynama yapmayı düşünmüyoruz. Bizim hedefimiz rejimdir. Esed rejimi ile Suriye’de bu iş devam etmez. Oradaki muhalif güçler de bunu defaatle açıkladılar. Üç şeyin hallolması gerekiyor. Bir, uçuşa yasak bölge İki, güvenli bölge, üç, eğit donat. ABD eğit donata geliyor diğer ikisine yanaşmıyor. Ayrıca rejim hedefli bir harekete yanaşmıyor. Zaten o olmadıktan sonra burada çözüm olmaz ki. Burada ne olur? Aynen Irak’ta meydana gelen olur. Biz yeni bir Irak olsun istemiyoruz. Burada Türkiye olarak üzerimizdeki yükün ağır olduğunun bilincindeyim, biz buradaki duruşumuzu korumak zorundayız. Aksi takdirde Kuzey Irak’tan sonra burada da bir Kuzey Suriye olacaktır. Bu oluşumlar gelecekte büyük sıkıntılara yol açar. Bir de şu boyut da var, yani Afrin, Kobani, Kamışlı, bu şeritte böyle bir düzenlemenin yapılması da manidardır. Çünkü biz onlara şunu söylüyoruz: “Niye Halep’e yönelmiyorsunuz?” Halebi hiç nazarı itibara almıyorlar. Halep’te tarih kültür mahvoluyor ayrıca bu gidişle oradaki insanların da büyük kısmı bizim ülkemize gelmek zorunda kalabilir. Temenni ediyorum ki Amerikalılar görüşlerini yeniden gözden geçireceklerdir. Ve işin doğru olanı bulunacaktır.

        -AB’yi test ediyoruz dediniz… Süreç daha fazla uzarsa, Türkiye süreci bitirir mi ?

        AB noktasında biz görevi aldığımızda ben 15 gün firesiz ülke ülke dolaştım. O günkülerin yaklaşım tarzı çok daha olumluydu. Şu anda ise muhataplarımız AB müktesebatını bile kavramaktan uzak. Biz o zaman aday ülke olarak liderler zirvesine katılabiliyorduk… Sarkozy ve Merkel’in gelmesi ile onların da aldığı kararla, aday ülkeler liderler zirvesine çağrılmamaya başladı. Sonra 10 ülkeyi alma durumları oldu. Tamamen siyasi kararlar. Müktesebatı uyuyor mu uymuyor mu? Hiç alakası yok. Güney Kıbrıs’ın müktesebatın gereklerine uygun bir yanı yok. Türkiye bunun çok çok ötesinde. Şu anda Türkiye’ye desinler ki, bu fasılları ne kadar zamanda bitirirsiniz?.. Bizim bu fasılları bitirmemiz, her fasıl için taş çatlasın iki ay vaktimizi alır. Bitmiş olanlar var, enerji mesela… Oyalıyorlar. Nabuko’ya yapalım dedik, imzaları attık Ankara’da. Onlar para bulamadılar, biz Azerbaycan ile TANAP’ı başlattık. Çok açık net; Türkiye Avrupa Birliği sürecinde aynı kararlılığını devam ettirir, ama bunlar ileride “Artık biz Türkiye’yi almıyoruz’ gibi bir yaklaşım içine girerlerse, Türkiye de o zaman artık kendi kriterlerini belirleyip yoluna devam eder diye düşünüyorum.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar