Stratejik hamle: 1 Kamuoyu oluşturma: 0
1 Kasım, Dünya Kobani Günü ilan edilmiş. Aralarında dünyaca önemli şahsiyetlerin de olduğu bir platform, dünyayı Kobani için direnişe çağırmış. “Kim o önemli yazarlar?” derseniz, Nobel Barış Ödülü sahibi Arjantinli Adolfo Perez Esquivel, eski AP Milletvekili Luisa Morgni ve dünya üzerinde hemen hemen pek çok konuya kafa yoran Noam Chomsky. Başka? Bazı aydınlar, filozoflar. Kim oldukları çok mühim değil. Bu işlerin “Noam Chomsky’yi denkle, gerisini merak etme” şeklinde bir formülü bile var artık.
Chomsky işin içinde olur da bizimkiler durur mu? Eski solcu, sonra Kemalist, sonra liberal, sonra tekrar solcu olan Türkiyeli aydın sosyetesi tarafından zehirlenen Kürt silahlı ve siyasi hareketi de 1 Kasım için kitleleri sokağa çağırıyor. 6-8 Ekim olaylarında yaşananlar düşünülürse çağrının kendisi yasal da olsa, içinde bulunduğumuz şartlarda provokasyon niteliği taşıyor. Zira daha ekim ayının başında KCK’ya bağlı YDG-H’liler tarafından hedef seçilerek öldürülmüş, evleri ve dükkânları “önceden işaretlenerek” yakılmış, yıkılmış olanlar ve yakınları da bir şekilde bugüne hazırlandıkları izlenimi veriyorlar.
Tüm bunlar PKK ile akrabalık ilişkisi bulunan PYD’nin, Suriye’nin kuzeyinde oluşan fiili durumdan yararlanarak kendisine kantonlar yaptı ve bu kantonları koruyamadı diye oluyor. Koruyamadı ve Türkiye devleti de sponsorluk yapmadı diye. Hatırlanacağı gibi PYD hem Türkiye’yi suçluyor, hem Türk askeri istemiyor, “O zaman peşmerge yardıma gelsin” tekliflerine ayak diriyor, sadece ağır silah ve YPG güçlerinin kendisine “ulaştırılmasını” istiyordu. Bölgesine kendi çizgisinin dışında Kürt sokmak istemediği için peşmergeyi istemiyordu, bu yüzden binlerce KDP’liye eziyet etmiş ve gitmelerine neden olmuştu. Şimdi ise peşmerge bir şekilde Kobani’de.
Hedef Kobani’de savaşanların IŞİD karşısında hezimete uğramaması, Kobani’nin düşmemesi için ise peşmerge takviye kuvvet olarak Kobani’de. Türkiye koridorun oluşturulmasında bilfiil çabaladı, sonuçta hem Kobani’nin IŞİD’e karşı korunması sağlandı, hem de PYD’nin Kürtler arasında bile ayrımcılık yapan parti hegemonyasını tahkim edilmesi önlenmiş oldu. ÖSO’yu da sayarsanız, Kobani’den kovulan iki unsurun oraya tekrar girmesini sağladı. Türkiye’nin akıllıca hamlesi sayesinde oldu bu. Aynı zamanda Türkiye’nin IŞİD’e karşı almaktan kaçındığı riski almasıyla oldu.
Peki nasıl oluyor da, Mahmur Kampı’nı bile koruyamayanlardan kahraman Kobani savunması hikâyeleri çıkarılıyor? Nasıl oluyor da IŞİD’e karşı risk alan ve yardım eden Türkiye olduğu halde; Türkiye düpedüz IŞİD’in muarızı olduğu halde hâlâ IŞİD ile özdeşleştiriliyor? Tebrikler ise Biji İran, Biji Peşmerge, Biji Obama şeklinde Türkiye hariç herkes şeklinde bölüştürülüyor?
İlk nedeni kuşkusuz karanlık IŞİD örgütüne karşı YPG’nin kadın savaşçılarının, yani YPJ’nin dünya basınındaki satışının çok iyi olması. Batılı kamuoyu, “Kobani bizim değerlerimizi taşıyor, onları yalnız mı bırakacağız?” noktasına getirildi. Uluslararası basın, CIA operasyon merkezi gibi çalışıyor.
Türkiye’nin politika üreticilerinin ise algı oluşturma, kendi hikâyesini anlatma, yaptığı fedakârlıkların dünyaya duyurulması konusunda ise sadece iki enstrümanı var. Recep Tayyip Erdoğan ve Davutoğlu’nun hitabeti ve belagati.
Türkiye, Suriye’den kaçan 1.6 milyon insanı doyurdu, barınmalarını sağladı. Salt insani ve vicdani nedenlerle birçok bedel ödedi, ödüyor. Türkiye bölge insanını bölgenin diktatörlerinden korumak için uzun vadede haklı adımlar atıyor. Ama gecikiyor. Ayrıca kısa vadede yaptıklarının kitlelerde olumlu bir duygu uyandırmasını sağlayacak bir şey yapmakta geri düşüyor. Mülteciler konusunda çekilmiş bir filmimiz yok. Filmi geçtim, belgesel yok. Amatör girişimler var, ama yayın kuruluşlarımız onların çabalarına katkı sunmaya hevesli değil. İngilizce yayın yapan web sitesi yok. Hiç mi yok? Ah elbette var, ama Türkiye’nin iddiasını, hikâyesini, vizyonunu anlama ve anlatma çabası içinde değiller, bilakis köküne kibrit suyu dökme çabasındalar.
1.6 milyon mülteciye kucak açan ülke İran olsaydı, Suudi Arabistan olsaydı, İsrail olsaydı bırakın bölgeyi, dünyayı ağlatırdı.
Bilmem anlatabiliyor muyum?