Mahmut Özer'in 1 yıl 9 ayı
Mevcut rejimi otoriter bulan ve bu düzene özgürlükçü-demokrat açıdan itirazları olan bir yazarım. Bugünkü rejimde ana kolon olan Türk milliyetçiliği şemsiyesinin altında muhafazakarlık, ulusalcılık (Kemalizm) ve İslamcılık ideolojilerinin otoriter bir alaşımında yaşadığımız kanaatindeyim.
Bunu özellikle sembol bir olay olarak gördüğüm Osman Kavala’ya yapılan zulmün başladığı günden yani 1 Kasım 2017’den beri net bir dille defalarca yazdım. Enis Berberoğlu’nun tamamen hukuksuz yere tutuklandığı 15 Haziran 2017 de sembol bir tarihtir. Ben bu skandala çok sert şekilde karşı tavır almıştım.
Fakat tabloyu böyle görmem yapılanların toptan hatalı olduğunu düşünmem anlamına gelmiyor.
Mesela Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer’i çok başarılı bulduğumu defalarca yazdım. Özer kesinlikle işinin ehli bir bakan. Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı seçildiğinden beri göreve gelen tartışmasız en başarılı Milli Eğitim Bakanı.
Ağustos 2021’de göreve başladıktan kısa bir süre sonra somut olarak bir şeyler değişmeye başladı.
Askıya alınan eğitimi yeniden başlattı
Hiçbir gelişmiş ülkede örneği olmadığı halde 1.5 yıldır pandemi gerekçesiyle kapalı tutulan okullar kısa süre içinde yeniden açıldı.
Onca şehir efsanesi bir anda çöktü. 1.5 yıl boyunca hiçbir bilimsel temele dayanmayan felaket hikayeleri anlatıp okulların kapalı kalması ve çocukların ev hapsinde tutulması için ellerinden geleni yapan sözde eğitimciler, siyasetçiler, gazeteciler ve televizyoncular bir öz eleştiri dahi yapmadılar.
Okullar açıldı ve hiçbir problem yaşanmadı…
Aradan 1.5 yıl geçti. Türkiye yalnızca kendi tarihinin değil dünya tarihinin en büyük deprem felaketlerinden birini yaşadı. 10 şehir yerle bir oldu, on binlerce insanımız öldü.
Bu kabus üzerimize bir karabasan gibi çökmüşken Özer, çok kararlı bir duruşla deprem bölgesi hariç diğer yerlerdeki okulları 2 hafta içinde yeniden açtı. Deprem bölgesindekileri de iki ayda onarıp tekrar öğrencilerine kavuşturdu.
Ben pandemi döneminde eğitime kilit vurulmasına gücüm yettiğince karşı çıkmış bir gazeteci olarak az konuşan ama somut adımlar atan bir Bakan olarak gördüğüm Sayın Özer’i göreve geldiği günden itibaren dikkatle takip ettim. Sanırım bürokrasi kökenli olduğu için kendini anlatmayı pek tercih etmedi ama eğitimde çok kısa süre içinde çok önemli işler gerçekleşirdi. Öğretmenlik Meslek Kanunu gibi dikenli alanlara girmeyi ve sonuç almayı başardı ama bu arada birçok haksız eleştiriye maruz kaldı.
Bence Recep Tayyip Erdoğan tekrar sandıktan çıkarsa bakan olarak devam etmeliydi. Eğitim alanı süreklilik ister, attığı adımların devamının gelmesi önemli ancak öyle olmayacak. Özer’in bakan olarak son günleri.
Pazar günü AK Parti Ordu milletvekili adayı olarak seçmen karşısına çıkacak, önümüzdeki dönem şayet Erdoğan iktidarı devam ederse o da diğer mevcut bakanlar gibi kabinede yer almayacak.
Mahmut Bey ile dün, 45 bin öğretmen atamasının yapılmasının hemen akabinde İstanbul’da buluştuk ve bir öğle yemeği yedik. Kendisinden bakanlık döneminde yaptığı ve önemli bulduğum icraatları özetlemesini istedim.
Aklımda kalanları bugün sizlerle paylaşmak istiyorum.
45 bin öğretmen ataması yapıldığı gün bir araya geldiğimiz için öncelikle öğretmenlerimiz ile ilgili genel tabloyu hatırlatayım:
1 milyon 250 bin öğretmenimizin 130 bini tüm okulların içinde yüzde 8’e tekabül eden özel okullarda görev yapıyor. Geri kalanı devlette.
Mahmut Bey’in verdiği bilgiye göre devlet okullarının kapasitesinin yüzde 95’i şu aşamada dolmuş durumda.
583 bin uzman ya da başöğretmen
Peki kıyamet koparan Öğretmenlik Meslek Sınavı ve uzman ile başöğretmen meselesi ne durumda?
583 bin öğretmen o süreçten geçerek uzman ya da başöğretmen olmuş. Sınavdan önce süreci protesto edip öğretmenleri sınava girmemeye çağıran sendika temsilcileri de girmişler hatta.
Ben o süreçte de öğretmenlerin akademik yetkinliklerini artırmayı hedefleyen bu sistemi doğru bulduğumu söylemiştim. Branşlarında yüksek lisans ve doktora yapmayı teşvik eden, maaşlarda 5 ila 10 bin artış sağlayan uzman ve başöğretmenlik sistemi bence tüm öğretmenlerimiz için değeri daha sonra çok daha iyi anlaşılacak bir adım.
Öğretmenlere mesleki gelişim eğitimlerinde de kayda değer bir ivme gördüm. 2011’de öğretmen başına düşen eğitim saati 44 iken bugün bu rakam 250 ki bu OECD ortalamasının epey üzerine tekabül ediyor.
Okullara eğitim için bütçe gönderildi. Hatta Bakan Bey’in anlattığına göre önce bu bütçe ile ne yapacağını bilemeyen okullar olmuş, kullanamayıp geri göndermişler. Bugün mesleki yeterlilik ve kendilerini geliştirme anlamında bir talepleri olduğunda mesela yabancı dil eğitimi ya da bilişim alanında uzmanlık, bu bütçeyi onun için kullanıyorlar.
Okul öncesi eğitimde oran yüzde 99.8
Gelelim okullaşma oranına. Bence Özer döneminin en önemli icraatlarından biri okul öncesi eğitimi yaygınlaştırmak oldu. Türkiye’de hep “Büyük siyasi mevzularla” boğuştuğumuz için bu çok hayati konu gündemde fazla yer bulmuyor halbuki okul öncesi eğitim eğitimde fırsat eşitliği bağlamında çok kritik bir öneme sahip.
Biraz rakam vereyim…
Mahmut Özer’in göreve geldiği 6 Ağustos 2021’de Türkiye genelinde okul öncesinde 3 yaşta okullaşma oranı yüzde 9’de. Bunu yüzde 21’e çıkardı.
4 yaşta yüzde 16’ydı, yüzde 42’ye çıkardı.
5 yaşta yüzde 65’ti, yüzde 99,8’e çıkardı! Yani 5 yaşta okul öncesi neredeyse yüzde 100’e yakın bir okullaşma oranı sağladı. Bunun çok kıymetli olduğu kanaatindeyim.
Burada Millet İttifakı’na bir eleştirim var. Vaatleri arasında "Okul öncesi eğitim zorunlu olacak" diyorlar. Halbuki Mahmut Özer zorunlu olmasına gerek kalmadan yüzde 99,8 gibi bir rakama erişti. Bence burada muhalefet etmek anlamlı değil. Onun yerine "Biz tek çocuk açıkta kalmayana ve birden fazla alternatif sunana kadar devam edeceğiz" dense daha anlamlı olur.
Türkiye’de Ağustos 2021’de 2 bin 782 anaokulu vardı. Bu rakam bugün 9 bin 432.
Unutmayalım anaokulu sadece çocuklar değil kadınlar açısından da hayati öneme sahip. Yaygınlaşması kadınların istihdama katılımının artması demek.
Hedef yıl sonuna kadar tüm köy okullarını açmak
Diğer bir konu köy okulları meselesi.
Pandemi sürecinde köylere dönüş arttı, bu da kapanan köy okullarını yeniden gündeme getirdi. Sayın Özer’e kaç köy okulu açtıklarını sordum. “3155 okul açtık ve bunları köy yaşam merkezlerine dönüştürdük Nagehan Hanım” dedi.
Bu okullarının içine halk eğitim merkezleri kurulmuş, 170 bin 349 kişiye kurs veriliyor ve bunların 129 binden fazlası kadın! Bakan’ın hedefi bu yıl sonuna kadar tüm köy okullarını açmak.
Peki taşımalı eğitime ne oldu, diye sordum.
“Artık ondan uzaklaşmak istiyoruz, hala taşıma ile ulaştığı okula devam etmek isteyen öğrencilere bu hizmeti vermeye devam ediyoruz ama yavaş yavaş herkesin kendi köyünde okula gitmesini hedefliyoruz.” yanıtını verdi.
159 binden 1 milyon 400 bine çıkan çırak-kalfa sayısı
Mesleki eğitimle ilgili yapılanların üzerinde de durmak gerek. Eğitimin zayıf bir çok noktası var ülkemizde, bunlardan biri de mesleki eğitim.
Mahmut Özer Aralık 2021’de bir kanun değişikliği yaptı. Meslek eğitim merkezlerinde yetişen çırak-kalfa-ustalar 1 gün okula, 4 gün işe gidiyor. O iş günlerinde çalıştıkları işyerleri asgari ücretin yüzde 30’unu çırak ve kalfalara maaş olarak ödüyordu.
Yapılan değişiklik ile devlet bu payı üslendi ve kalfalara ödenen oranı asgari ücretin yüzde 50’sine çıkardı. Böylece 4 gün çalışarak meslek eğitimi alan gençlerin sayısı 159 binden 1 milyon 400 binin üzerine çıktı. Eğitim süreci bitince de genellikle aynı yerde çalışmaya devam ediyorlarmış. Yani kalıcı iş olanağı açısından da bu değişiklik olumlu bir sonuç doğurmuş.
Açık ara en büyük bütçe MEB’in ama yetmez!
Bugün geldiğimiz noktada MEB’in bütçesi 651 Milyar TL, bu bakanlıklar içinde açık ara en büyük rakam demek. Ama yetmez. Daha da yükselmesi, bu ülkenin kaynaklarının daha fazlasının eğitime ayrılması gerek.
Elbette Türkiye’de eğitimde birçok sorun var olmaya devam ediyor. Sadece somut değişiklikler kafi değil. Bir zihniyet devrimine ihtiyaç var. Fakat iki yıldan kısa bir sürede hem de pandemi ve deprem gibi iki çok zor süreç esnasında dirayetli bir şekilde okulların açık tutulması ve koşulların iyileştirilmesi için çalışan bir Bakan’ın hakkını teslim etmek gerekir diye düşünüyorum.
Dilerim sonrasında yine "reform" vaadi ile yapılanlar çöpe atılmaz, kalındığı yerden devam edilir zira milli eğitimde her gelen Bakan değişim vaat etti ve sonuç bir yap-boz tahtası oldu. Değişime değil sürekliliğe ihtiyacımız var!