Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bu yazı yayınlanana kadar olayın detayları ile ilgili çok daha fazla bilgi sahibi oluruz.

        Amacım bilgi vermek değil. Yaşadığım şok ve hayatın tesadüfiliği üzerine birkaç şey söylemek istiyorum.

        Şu anda tam tepemde hiç durmadan helikopterler uçuyor.

        Bugün 13 Kasım 2022 Pazar. Saat 17.00…

        İstiklal Caddesi’nde patlama olduğunda yani bundan 40 dakika önce çocuklarla birlikte tam Odakule’nin karşısındaki Nur-u Ziya Sokak’tan aşağı, Tomtom’daki evimize doğru iniyorduk.

        Bu haftasonu Beyoğlu’nda kaldık. Ela ve Yasemin’i ödevlerini bitirdikten sonra küçük bir İstiklal turuna çıkardım. Biraz dolaşıp söz verdiğim gibi birlikte dondurma yiyecektik.

        Ancak İstiklal uzun zamandır görmediğim şekilde kalabalıktı. Hafta sonu kalabalıklara alışığız ama dünkü alışık olduklarımızdan değildi.

        Hiç yürüyemedik. Bu aşırı kalabalıktan ürktüğümü söylemek isterim. Çok tuhaf ama aklımdan bir saldırı ihtimali geçti böyle bir insan selini görünce. Terörizm her zaman böyle aşırı kalabalıkların olduğu ortamlarda şok yaratma peşinde bir yöntemdir çünkü.

        Saat 16.00’da yani patlamadan 20 dakika önce biz patlama noktasının neredeyse önü olan Demirören AVM’nin içindeki spor mağazasından çocuklarla birlikte alışveriş yaptık.

        Çıktık, zar zor yürüyerek Odakule’nin çaprazındaki pastaneye geldik, dondurma aldık ve geri Nur-u Ziya Sokak’a döndük. İşte tam İstiklal’den saparken, adımımızı yokuş aşağı attığımızda dev bir ses geldi. Sanki tam arkamızda bir şey patladı.

        Çocuklar “Anne ne oldu ne oldu” diye sormaya başladılar. Onları sakinleştirmek için “Bir şey yoktur” diyerek hızla yokuş aşağı yürümeye devam ettim.

        Eve geldik. Tabii o esnada telefonlarım çalmaya başladı.

        Çocukları eve bıraktım ve hemen koşarak İstiklal’e geri çıktım. Biraz önce iğne atsanız yere düşmeyecek kadar kalabalık olan Galatasaray Lisesi’nin önünde tek tük insan kalmıştı.

        Hızla saldırı noktasına doğru yürümeye başladım. Yaklaştıkça insan sayısı arttı. Olay yeri polis ablukasına alınmış, kordonun önünde kalabalık toplanmıştı.

        Abluka henüz Galatasaray’a ve Taksim’in girişine kadar genişlememişti. Her kafadan bir ses çıkıyordu. Türlü felaket senaryoları duydum.

        Herkes görgü tanığı havasında konuşuyor, sonradan gelenler kaçışıyordu. Yayın yasağı geldiği için konuşulanları buraya yazmıyorum.

        Kısacası acayip bir bilgi kirliliği ve tedirginlik vardı olay yerinde. Oradan yan sokağa girdim.

        Bir saat önce cıvıl cıvıl olan kafeler ve restoranlar kepenk indirmiş, temizlik yapıyorlardı. Her tarafta bir hayalet sessizliği…

        Masaları toplayan Galatasaray Hamamı’nın yan sokağındaki yılların kafesinin garsonuna sordum.

        “Servis yapıyorduk, öyle bir ses geldi ki yerimizden adeta zıpladık, herkes bir anda ayağa fırladı, çok kötüydü” dedi.

        Sokağın içinde sıra sıra dizili diğer tüm mekanlar kepenk indirmişti.

        Yarım saat içinde cıvıl cıvıl bir Pazar yaşarken bombalarla sarsılan bir korku filmi setine dönen Beyoğlu’nda yürürken evde bıraktığım Ayşe Ela ve Betül Yasemin’i düşündüm…

        20 dakika... Hayat ve ölüm arasında bizim bugünkü mesafemiz tam 20 dakika ve sadece 200 metreydi…

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar