Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dün bu köşede Bülent Ersoy’un Anıtkabir’e gidişi ve sonrasında olanlarla ilgili yazdım.

        Bülent Hanım, Atatürk’ün mozolesini ziyaret ederken Anıtkabir Komutanı Albay Hakan Osman Sert yürüyemeyecek kadar hasta olan sanatçıya yardım ettiği, Sert’e bağlı bir subay Ersoy’a şemsiye tuttuğu için linç edildiler ve ardından görevden el çektirildiler biliyorsunuz. Ben de bu karara karşı çıktım ve Albay Sert’in yanında durdum.

        Dün bu yazım üzerine sizlerden çok sayıda mektup aldım.

        Çoğu benzer sorular içeriyordu.

        Anıtkabir’i ziyarete giden Bülent Ersoy değil de aynı onun gibi tekerlekli sandalye ile hareket etmek zorunda olan sinema sanatçımız Cüneyt Arkın olsaydı ve Anıtkabir komutanı Albay Hakan Osman Sert, yağmur altında kalmış Cüneyt Arkın’a şemsiye ile yardım etseydi bunlar yaşanacak mıydı? Albay Sert yine görevden alınacak mıydı?

        Benim buna cevabım şu:

        Hayır. Aynı olayda Bülent Ersoy yerine Cüneyt Arkın olsaydı kesinlikle Albay Hakan Osman Sert görevden alınmazdı.

        Sadece Cüneyt Arkın değil, orada Bülent Ersoy yerine Orhan Gencebay da olsaydı yine Hakan Sert görevden alınmazdı.

        Bülent Ersoy’un transseksüel kimliğinin hem sosyal medyadaki bu linç olayında hem de sonraki gelişmelerde çok etkili olduğunu düşünüyorum.

        Öte yandan bir okurumun dediği gibi eğer “Paşa” lakaplı merhum büyük sanatçımız Zeki Müren hayatta olsaydı ve Müren’e bu ihtimam gösterilseydi de yine Albay Hakan Osman Sert’in görevden alınmayacağı aksine alkışlanacağı kanaatindeyim.

        YILLAR ÖNCE SÖYLEDİĞİ O CÜMLE...

        Bu arada özellikle ulusalcı kesimin Ersoy’a yönelik çok sert tepki göstermesinde ikinci bir neden de Bülent Hanım’ın seneler evvel söylediği bir cümle bence.

        Ersoy, 2008’de “Ben artık ölüm değil çözüm istiyorum. Ben bu ortamda oğlumu askere göndermek istemezdim. Ölüm yerine çözüm istemek askerlikten soğutmak ya da vatan hainliği değildir” demişti ve bu sebeple 3 sene hapisle yargılanmıştı.

        Ulusalcı kamuoyu Ersoy’un bu sözlerden ötürü geri adım atmasını istedi. Ama o hiçbir şekilde geri adım atmadı.

        Mahkemede duruşmalar boyunca “Ölüm değil çözüm istiyorum” diye haykırmaya devam etti Ersoy. Son derece kararlı bir duruş sergiledi. Üstelik tüm bu yaşananlar Cumhuriyet tarihinin en büyük projesi olan demokratik açılım ve çözüm sürecinden önceydi.

        Bu güne kadar hiç düşünmedim ama o sürecin başta “Barış süreci” diye adlandırılırken sonradan “Çözüm süreci” adını almasında Bülent Ersoy’un popülerleştirdiği “Ölüm değil çözüm istiyorum” sloganının payı olabileceği kanaatindeyim.

        PEKİ YA METİN AKPINAR YA DA MÜJDAT GEZEN GİTSEYDİ?

        Öte yandan kimi CHP’li okurlarım haklı olarak şunu da soruyor: Eğer oraya giden Cumhurbaşkanlığına hakaretten yargılanan Metin Akpınar ya da Müjdat Gezen olsaydı o Albay şemsiye tutar mıydı? Tutarsa görevden alınır mıydı? O koşulda Nagehan Alçı ne tavır alırdı?

        Açık konuşalım…

        Eğer Metin Akpınar ya da Müjdat Gezen Anıtkabir’i ziyarete gitseydi muhtemelen bu resmi karşılama ve ihtimam olmazdı. Albay Sert bunu yapmaya çekinirdi. Çekinmeyip bu iki sanatçımıza yardım etseydi de herhalde yine görevden alınırdı. Öyle olsaydı ben o zaman da buna karşı çıkardım. Tıpkı bu iki sanatçının yargılanmasına karşı çıktığım gibi.

        Fakat Akpınar ve Gezen kesinlikle Bülent Ersoy gibi muhalefet tarafından yalnız bırakılmazdı. CHP ve İYİ Parti camiası yani mevcut rejimin “muhalefet” kanadı bu iki Kemalist sanatçımızın yanında durur ve hükümeti tenkit ederlerdi. Oysa Bülent Ersoy hadisesinde gıklarını çıkarmadıkları gibi bir de linç korosuna katılanları oldu.

        TÜM SANATÇILARI AYNI ŞEKİLDE KAPSAMALI

        Ben devletin sanatçılara karşı tüm dışlayıcı tavırlarını yanlış buluyorum. Bülent Ersoy’a yapılan çok çirkin.

        Metin Akpınar da Bülent Ersoy da Müjdat Gezen de Hülya Koçyiğit de Türkan Şoray da Cüneyt Arkın da Fatma Girik de Kadir İnanır da Orhan Gencebay da Sezen Aksu da Ajda Pekkan da Türkiye’nin son 50 senesine damga vurmuş sanatçılarımız.

        Bunlar gelip geçici “ünlü” kategorisinde değiller. Türkiye gibi zor bir ülkede yarım asırdır ayakta kalmayı başarmış insanlardan bahsediyoruz.

        Bu isimlerin hepsine devletin en üst seviyede olumlu ve yakın davranması gerekir. Hangi siyasi çizgiden olursa olsun marka olmuş sanatçılarımıza hoyrat davranılması kabul edilemez.

        Bu isimlerin her birinin apayrı dünya görüşü var. Mesela şu an içlerinde en heterodoksu, mevcut rejimin külliyen muhalifi olanı Kadir İnanır. İnanır aynı anda hem İslamcılığa hem Kemalizme hem muhafazakarlığa hem ulusalcılığa hem milliyetçiliğe toptan tavır alan, tüm bu ideolojilerin hepsine muhalefet eden nadir sanatçılardan biri. Üstelik 80 öncesi bir politik gelenekten de olmamasına rağmen geldiği bu nokta gerçekten dikkat çekici.

        Bu arada en az Bülent Ersoy’un Anıtkabir ziyareti kadar tepki çeken bir de Sezen Aksu’nun şarkı sözleri krizi var. İki gündür ortalık yıkılıyor. Türkiye’nin en değerli sanatçılarından biri olan, hepimizin kalbine öyle ya da böyle mutlaka dokunmuş Minik Serçe 5 sene önce yaptığı bir şarkı nedeniyle bir sosyal medya linçiyle karşılaştı. O meseleyi ayrıca yazacağım…

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar