Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Portekiz’de denizcilerin ardından eşlerinin yaktığı fadoları ilk kez dinlediğimde daha önce varlığını fark etmediğim bir hüzün duygusu kalbimin tam ortasına oturmuştu.

        Bundan yaklaşık 10 sene önceydi…

        O tarihten beri ne zaman bir fado duysam kendimi bir kıyıya oturmuş, aşina ama tanımlayamadığım bir kederi deşifre etmem gerekiyor gibi hissederim.

        Çok ilginç. İki hafta önce Kabil’e ayak bastığımda o keder ete kemiğe büründü sanki.

        Şehrin her yerinde çok keskin bir acı, bir feryat, bir yok oluş korkusu hissettim.

        Yavaş yavaş bunun sebebi netleşmeye başladı.

        Darmadağın olmuş, büyük güçlerin deneme tahtasına dönmüş olan ülkeden herkes kaçmak istiyordu.

        Bu duyguya burun kıvıramayız. O insanları suçlayamayız. Dünya 40 milyonu kaderine terk edemez…

        ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi Türkiye’yi en çok büyük bir Afgan göçü ihtimali dolayısıyla endişelendiriyor. Aylardır genç Afgan erkeklerin gruplar halinde Türkiye’ye girdiğine dair birtakım fotoğraflar gösteriliyor.

        Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da düzensiz yollarla Afganistan’dan ülkemize gelen 300 bin kişi olduğunu açıklamıştı.

        İSLAMABAD HAVALİMANINDA KARŞILAŞTIĞIMIZ TABLO

        Doğru, yasadışı yollarla ülkeden çıkmaya çalışan binlerce kişi var. Ancak bu insanlar yakalandıkça geri gönderiliyorlar. Son günlerde art arda deport dalgaları yaşanıyor. Türkiye kanunsuz bir şekilde gelen yabancıları hızla sınır dışı ediyor.

        Mesela biz Afganistan’a gitmek için İslamabad’a indiğimizde alanda yüzlerce Afgan bekletiliyordu. Türkiye’den gönderilmişler. Bu her gün tekrarlanan bir prosedürmüş.

        Afganistan’daki insanlık dramını yakından görmüş biri olarak çok acı verici buluyorum olanları. Açık hava hapishanesine dönmüş ülkeden Taliban mensupları hariç- ki onların içinde dahi bir kaçı etrafı kolaçan ettikten sonra bize ülkeyi terk etmek istediklerini söylediler- herkes kaçmak istiyor. İnsanın bu çaresizlik karşısında nutku tutuluyor.

        Öte yandan elbette düzensiz göçün önüne geçmeliyiz. Türkiye bundan çok çekti ve çekiyor. Kapıları açıp herkese ‘buyrun’ diyecek halimiz yok. O nedenle doğru düzgün bir göç politikası oluşturmamız gerekiyor.

        "GÖÇE SIFIR TOLERANS"A DOĞRU...

        Ancak son günlerde doğru düzgün bir göç politikasından ziyade ‘göçe sıfır tolerans’ politikası geliştiriliyor gibi geliyor bana. Sanki Suriye’den gelen milyonlarca göçmenin psikolojik yükü Afganlara çıkıyor. Suriyelilere ne kadar müsamaha gösterildiyse Afganlılara o kadar rijid davranılıyor.

        Halbuki bu işin bir orta yolu olmalı…

        Bakın Afganistan’da NATO kapsamında görev yapan belli başlı ülkelerin tamamı kontenjanlar belirlediler. Kendileri için çalışmış Afganlara ülkelerine giriş kağıtları çıkardılar. Evet ABD bir çok kişiyi arkasında bıraktı, çok büyük dramlar yaşanıyor, geri çekilme tam bir fiyaskoya döndü ama sonuçta her ülke kağıt üzerinde bir kontenjan belirledi. Ona ne ölçüde uyulup uyulmadığına bakılıyor.

        Türkiye 20 yıl boyunca Afganistan’da toplam 20 bin kişilik askeri ile bulunmuş önemli bir güç. Üstelik diğer NATO ülkelerinden Afganların gözünde algı olarak ayrışıyor. Afganlar Türklere hiçbir zaman bir işgalci kuvvet gibi bakmadılar. Atatürk zamanından beri geliştirilen ilişkiler, İslam ortak paydası, Hikmet Çetin’in NATO sivil temsilcisi olduğu dönemde kurduğu ilişkiler gibi faktörler nedeniyle Türkiye Afganistan’da hakikaten ayrı seviliyor. Türk deyince açılmayan kapı yok ülkede.

        Ancak bir avuç asker ile üstelik kısa bir süre NATO çerçevesinde Afganistan’da bulunmuş Litvanya dahi kendisi için çalışmış Afganlara belli bir kontenjan açmışken Türkiye Afganistan’da kendisi için çalışmış personel için hiçbir kontenjan belirlemedi.

        Biz Kabil’deyken bir grup Türkçe tercüman ile görüştük. Birçoğu 15-20 yıldır TSK’ya hizmet ediyorlarmış. Önemli bir kısmı Türkiye’de üniversite okumuş. Hepsi aksansız Türkçe konuşuyor.

        Ancak Türkiye bu insanları kabul etmiyor.

        Öyle binlerce kişi değil, 100 kişiden bahsediyorum. Aileleri ile olsun 300-400. Çoğu Türkmen ve Özbek.

        Bakın ABD, Almanya, İngiltere hepsi kendi tercümanları ve diğer çalışanlarının önemli bir kısmı için kota belirledi. Bizde ise böyle bir şey söz konusu değil.

        Bu insanlar uzun yıllar TSK’ya çalışmışlar, üstelik şimdi NATO kapsamında görev yaptıkları için Taliban’ın hedefindeler, hayatlarını güvende hissetmiyor, saklanarak yaşıyorlar.

        Tek kelime Türkçe bilmeyen, Türkiye ile buraya gelene kadar hiçbir ilişkisi olmayan milyonlarca Suriyeli göçmen ülkeye alınırken bize Afganistan’da hizmet etmiş, dilimizi çok iyi konuşan bu insanların ateş altında bırakılması doğru mu?

        Bir ülkenin ‘soft power’ı tam da böyle insanlardır. Kendisine hizmet etmiş, kendi dilini konuşan 100 kişi ve ailesine sahip çıkmak Türkiye’yi küçültmez, büyütür.

        Türkiye’de son dönemde göçmen meselesi maalesef iç politikada bir polemik konusu haline geldi. Ekonomik sıkıntıların faturası göçmenlere çıkarılıyor. Suriyeliler üzerinden biriken göçmen karşıtı dalga top yekun kapıların kapanmasına sebep oluyor.

        Halbuki akılcı bir göçmen politikası kapsamında kontenjanlar belirlense ve denetimli bir şekilde Afganistan’da en azından Türk devletine hizmet etmiş isimler için yer açılsa hem hayat kurtarırız hem de ülkeye katkıyı sağlayabilecek insanları getirmiş oluruz…

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar