Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yakup Kadri Karaosmanoğlu mühim bir yazardır. Romanla çıkmış arenaya. “Fecri Ati”edebiyat topluluğunun kurucularındandır. İnönü zaferinden sonra Falih Rıfkı Atay’la birlikte İzmir’deki Mustafa Kemal’in yanına gittikleri gün kaderi değişti. O artık Atatürk’ün sofrasında, sofra takımı kadar değişmez bir demirbaştır.

        Milli mücadele sonrasında çok önemli bir rol üstlendi.

        Kemalizm’in “fikir ve ilmi izahını yapan” “Kadro” dergisinin kurucusu, “Yaban” romanıyla yeni edebiyat kanonunun öncüsü ve “zoraki diplomat”tır.

        *

        Çok güzel romanların yanında çok güzel hatıra kitapları da yazdı Yakup Kadri. “Gençlik ve Edebiyat Hatıraları”, “Zoraki Diplomat”, “Anamın Kitabı”, “Vatan Yolunda” ve “Politikada 45 Yıl”…

        Hatırata edebi bir libas giydirdi. Yaklaştığı şahsiyetlere derinlik katarak, birer roman kahramanı gibi ele aldı. Yazdığı kendi hatıratıydı ama kendini anlatmıyor, başkalarını anlatırken kendini anlatıyordu. Mesela “Politikada 45 Yıl” bir Atatürk-İnönü dostluğu-çatışması kitabıdır. İktidar mücadelesini anlatır. Muharrir o kadim dostluğu anlatırken, tıpkı roman kahramanlarına yaklaştığı gibi yaklaşıyor onlara. Ne Atatürk’ü kayırıyor ne de İnönü’yü. Ne Atatürk’ten yana tavır alıyor ne de İnönü’den. Atatürk İnönü’ye haksızlık yaptığında İnönü’nün yanına, İnönü Atatürk’e haksızlık yaptığında Atatürk’ün yanına geçiyor.

        Eski şairlerden Avni’nin, “dünyada hiçbir gerçek saklı kalmasın” anlamına gelen “Bir hakikat kalmasın alemde Allahım nihan” sözünü kitabına epigraf yapmış ve bu ilkeden hareketle o kadar ilginç, o kadar bilinmedik (en azından benim bilmediğim) hadise anlatıyor ki, şaşırtıcı.

        *

        Yakup Kadri 1923 seçimlerinde Mardin’den mebus seçildi.

        O sırada Başvekil Rauf Orbay, Hariciye Vekili de İsmet İnönü’dür. İkilinin arası oldukça açıktır. Arada Mustafa Kemal var. İnönü henüz Lozan’dan dönmemiş.

        İşte o günlerde Mustafa Kemal bu krizi atlatmak için bir Başvekil arayışındadır. Yakup Kadri’nin de aralarında bulunduğu birkaç vekile fikir danışır, herkesin aklına gelen ilk isim İsmet İnönü’dür kuşkusuz, yakında Lozan’dan “3. İnönü Meydan Muharebesini” kazanmış muzaffer bir komutan olarak dönecek yurda, ondan iyisi Şam’da kaysı…

        Mustafa Kemal hepsini ayrı ayrı dinledikten sonra şunu söyler onlara:

        “Haklısınız ama İsmet Paşa’nın sıhhi bir arızası var. Biliyorsunuz o biraz ağır işitir. Bu hali meclis müzakereleri sırasında kendisi için mahzurlara sebep olur.”

        Orada bulunanlar Mustafa Kemal Paşa’ya “ama bu durum Lozan Konferansında mahzur teşkil etmedi, aylardır müzakere sürdürüyor o sağır haliyle” derlerse de Paşa çoktan kararını vermiş; Başvekil “çocukluk arkadaşı, yakın dostu, dert ve fikir ortağı” Fethi Okyar olacak!

        *

        “Okyar Hükümeti” kısa ömürlü bir hükümettir, 22 Kasım 1924’te kuruldu, üç ay sonra, 3 Mart 1925’te ömrünü tamamladı.

        1925 kışında başlayan Şeyh Sait hadisesi kısa sürede genişledi. Mart ayının başında isyancılar Diyarbakır kapılarına dayandı. Meselenin “ciddiyetinin” ilk farkına varan şahsiyet İnönü oldu. O yüzden Atatürk’e biraz kırgın, biraz kızgın kapandığı Heybeliada’dan kalkıp Ankara’ya geldi. Ona göre ordu derhal müdahale etmeliydi, Atatürk de bu konuda aynı fikirdedir ancak Başvekil Fethi Bey’i, Yakıp Kadri’nin deyimiyle “nedense uyarmıyordu”.

        O günlerde Çankaya Köşkü’nde yenen bir yemekten sonra birkaç oyun masası kurulmuş, birinde Mustafa Kemal, Yakup Kadri ve birkaç kişiyle poker; İsmet İnönü de Fethi Bey ve iki arkadaşıyla başka bir masada briç oynuyorlar. O sırada bir yaver Mustafa Kemal’e bir telgraf getirir. Atatürk oyunu bırakır telgrafı okur ve aynı yavere telgrafı Başvekile vermesini söyler. Fethi Bey telgrafa hızlıca göz gezdirir, yavere geri verir, hiçbir şey olmamış gibi oyuna devam eder. Yaver şaşkınlıkla telgrafı Atatürk’e geri getiri. Atatürk bu kez, “Şimdi İsmet Paşa’ya götür,” der yavere. İsmet Paşa telgrafı alır, okur ve birden ayağa kalkar, telaşlı telaşlı etrafına bakar, derken eline bir sigara alır, kibriti arar, sonra vazgeçer, kendini toplar yerine oturur. Bu sahneyi göz ucuyla takip eden Atatürk, masasında bulunanlara dönerek yavaşça şunları söyler:

        “İşte iki adam arasındaki fark.”

        Bundan sonra Takriri Sükun Kanunu, Şark Islahat Planı, Şark İstiklal Mahkemeleri’yle ortalığı tozu dumana katacak olan yeni İnönü Hükümeti 3 Mart’ta kurulur.

        *

        Kürt meselesiyle ilgili bir hadise (Şeyh Sait) İnönü’yü tekrar Başvekil yaptı; yine Kürt meselesiyle ilgili başka bir hadise (Dersim) İnönü’yü Başvekillikten indirdi.

        Ama İnönü ile Atatürk arasındaki “çekişme” sadece bu hadiselerle ilgili değildi. Birbirini çok seven ama zaman zaman da birbirinden hiç haz etmeyen bir ikili oldular hep. Arada “haber” getirip götürenler de vardı. Bir yığın hadiseden sonra mesele çok “ciddileşti”, en sonunda İnönü son bir defa onu görmeden Atatürk vefat etti.

        Atatürk’ün vefatından sonra “yerine İsmet Paşa gelirse halimiz nice olur” diye düşünen müzmin muhalifleri Cumhurbaşkanlığı için kah Fevzi Çakmak kah Abdülhaluk Renda’nın adını ortaya atarlar ancak belliydi; hiçbir güç Meclis’in İnönü’yü Cumhurbaşkanı olarak seçmesinin önüne geçemeyecekti.

        İsmet Paşa’dan korkanların korktukları kısa sürede başlarına geldi. İnönü Cumhurbaşkanı oldu ve işe hızlı başladı. Yakup Kadri şunları yazar:

        “İsmet Paşa, yalnız Atatürk’ün çevresindekileri darmadağın etmekle kalmamış, bunlardan boşalan yerleri birtakım yeni kimselerle ve bir vakitler kendi yüzünden Atatürk’e dargın olanlarla doldurmuştu.”

        Elini korkak alıştırmadı.

        Kağıt paradan Atatürk resmini çıkarttı, yerine kendi resmini koydurdu. Posta pullarından da aynı şekilde…

        O yaşadığı için kendine “Milli Şef” unvanını uygun gördü, Atatürk’e de “Ebedi Şef” dedi…

        Yakup Kadri, bu devirde kendisini en çok üzen hadisenin Atatürk’ün naaşının “yıllarca Etnografya Müzesi’nin eşyaları arasında bırakılmış” olması olduğunu yazar. Anıtkabir inşası bir komisyona havale edildi. O komisyonda Falih Rıfkı Atay da vardı. Falih Rıfkı, Atatürk’ün Çankaya’ya gömülmek istediğini vasiyet ettiğini söyler Yakup Kadri’ye ancak Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Kemal Gedeleç, “Demek ki İnönü’ye bir türbedarlık vazifesi verilecek” diyerek işi yokuşa sürdü, en sonunda da yine Gedeleç’in ısrarlı teklifiyle bugünkü Anıtkabir yeri tespit edildi. Gerisini Yakup Kadri şöyle anlatır:

        “Ortalıkta dolaşan söylentilere bakılacak olursa, Kemal Gedeleç bu teklifi yaparken bir taşla iki kuş vurmuş, yani bir yandan İsmet Paşa’yı türbedar olmaktan kurtarmış, öbür yandan şimdiki Anıt Kabrin bulunduğu semtteki arsalarını değerlendirmek imkanını sağlamış imiş…”

        Yakup Kadri’nin anlattığına göre ölümünün birinci yılında Atatürk çok sönük anıldı. Türk Ocağı binasında Halkevi gençleri bir anma töreni tertipledi, o kadar. O anma töreninde hem hükümetten hem de Halk Partisi erkanından çok az kişi vardı. Cumhurbaşkanı locası ise bomboştu. Milletvekillerine ayrılmış localarda ise birkaç kişi oturuyordu. Sahnede yanık sesiyle şiirler okuyan Behçet Kemal Çağlar vardı, bir de en hararetli hatip olarak Necip Fazıl Kısakürek göz dolduruyordu.

        Yakup Kadri der ki:

        “Sonradan işittiğimize göre, İsmet Paşa herhangi bir gösteriden kaçınarak Etnografya Müzesi’ne gelip Atatürk’ün ‘muvakkat kabri’ üstüne bir menekşe demeti koyup gitmişti.”

        *

        Her hatıra kitabı sormadığı sorulara cevap vermez ama o hatırat Yakup Kadri gibi bir kıymetli yazarın kaleminden çıkmışsa, sormadığı soruların cevabını da bulursunuz o kitapta.

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar