Çocuk kanıyla kirlenmiş ütopya!
Usul usul büyüyor ay.
Asılı kaldığı yerden sarkan bir kandilin yaydığı ışık gibi düşüyor şavkı denize.
Vurduğu yeri yakamoza kesmiş.
Yakamozların gözüme yanıp sönen ağustosböcekleri gibi görünmesi, her tarafı mahşeri bir gürültüye boğan seslerinden olsa gerek. Sanki denize düşmüş hepsi, çırpınıyorlar.
Ayın şavkı düştüğü yeri aydınlatıyor sadece.
Etraf alaca bir karanlığın içinde.
Uykusu kaçmış bir sürü gezgin dolanıyor ortalıkta.
Hem zaten “ay büyürken uyumak” kimin haddine...
***
Uzak bir yerden, denizden fersah fersah uzakta, kurak rüzgârların estiği Mezopotamya ovasının kıyısında, kadim şehrin hemen ayaklarının dibinde, On Gözlü Köprü’nün oralarda bir yerden cayır cayır yanan bir çocuk çığlığı geliyor kulağıma.
Kendi varoluşları için çocukları yakıyorlar ya Rab, yetişin imdada!
***
Denize vurmuş ayın şavkı, kulaklarımda ağustosböceklerinin sesi, her şeyin üstüne düşen bir çocuk silueti...
Kandil ışığına benzer ay ışığını bir zembille aşağı sarkıtmışlar gibi...
O ışık demetinin içinde yukarıya, arş-ı âlâya yükselen bir çocuk, anne karnındaymış gibi, her yanı ışığa kesilmiş...
Yaşamasına izin vermedik diye bizi Allah’a şikâyet etmeye gidiyor besbelli!
***
Küçük kızımın eli avucumun içinde.
“Geçen sene bugünlerde de aynı rüyayı görmüştüm baba” dedi kızım bana.
“Bana da olur kızım” dedim.
“Sana da nasıl olur? Rüyamı sormayacak mısın?”
“Çocuklar hep aynı rüyayı görür zaten” dedim içimden.
Aklımda, annesi Demet’in daha da bağrına bastırdığı Ceylan Naz’ın ölüsü...
Önce kulak zarını patlatan bir patlama sesi...
Arabanın içindeler. Nine, teyze, anne ve 6 yaşındaki ağabeyi...
Yer sarsılıyor. Gök inliyor. Sonra alev sarıyor her yanlarını. Yutuyor.
Bir anda kesif bir insan eti kokusu yayılıyor her yere.
***
(Geçen hafta salı günü, Cemil Bayık “Savaş şehirlere inecek, hepiniz hedefimizdesiniz” dedi. Zaten çok uzun bir süreden beri hedeflerindeydik. O bunları söyler söylemez, Türkiye FETÖ’cü darbe girişiminin açtığı yaraları sarmakla meşgulken, emrinin altındaki “Demokratik Modernite Güçleri” daha önce hazırladıkları bomba yüklü araçların kontaklarını çalıştırarak harekete geçtiler. İlk araç Diyarbakır’da, Dicle’nin üzerindeki On Gözlü Köprü’nün oralarda nöbet bekleyen polislere yaklaştı ve patladı. O sırada yakın bir zamanda kendilerine bağlı belediyenin tepesine betondan bloklar diktiği Kırklar Dağı’na nazır bir yerde gezintiye çıkmış “Kapitalist Modernite Güçleri”nden, 2’si çocuk, 3’ü kadın 5 sivil yurttaşın içinde bulunduğu araç oradan geçiyordu; hepsi cayır cayır yandı. Tümü aynı ailedendi.)
***
Bir çocuğun iki ismi varsa, bilin ki birisini annesi, ötekini babası koymuştur. Babaların gönlünde kızlar hep “Naz”lıdır. Kızları da “Ceylan”ıdır her zaman annelerinin...
Sıcak yapış yapıştır bu saatlerde Diyarbekir’de.
Dicle, yaşlı bir yılan gibi sürünüyorsa da bu mevsimde, yine de bir serinlik duygusu yayar On Gözlü Köprü’nün oralarda.
Hevsel Bahçeleri yeşille buluşturur Dicle’nin bulanık sularını...
Şen şakraktır çocuklar arabanın içinde.
***
Avucumun içindeki elini daha bir sıktım kızımın.
Beraber seyre daldık denize düşen şavkını ayın...
Aklı neden geçen sene gördüğü rüyaya gitti bilmiyorum.
Bir yıldan beri aklında kalan rüya ne olabilir ki?
“Tsunami baba” dedi. “Geçen sene de deniz kabarmış, dalgalar üzerimize gelmişti rüyamda... Tsunami olmuştu. Dün gece de aynı rüyayı gördüm.”
***
(“Demokratik Modernite Güçleri”nin aracı patladığında Ceylan Naz belli ki, annesinin kucağındaydı. Böylesi patlamalar her şeyi savurur. Havayı, suyu, toprağı... Her şeyi her şeyden koparır. Kayayı topraktan söker, betondan demiri... Bir tek, küçük bir kız çocuğunu annesinin kucağından alamaz. Yetmez gücü buna..
“Beraber yandılar anne ile kız” dedi ajanslar. “Öylesine bir yanmaydı ki, çocuk annenin bedenine yapışmıştı. Ayrılmaları zormuş, o yüzden beraber verecekler toprağa” haberi yayıldı ilk anda.)
***
Geçen sene bugünlerde görmüştü kızım “tsunami” rüyasını... O gün bugün dalga dalga üzerimize geliyor o felaket.
Çocukları boğup boğup kıyıya atarak hem de...
***
Ceylan Naz’ın henüz sadece üç bahar görmüş küçük bedeni annesinin bedeninin içinde erimeden bir gün önce “şehir hayatını bize dar edeceklerini” söylediler.
“Eğer şehirlere inerseniz, oralarda bulacağınız en büyük hedef sadece küçük çocuklar olur” demiştik onlara aylar önce.
Annelerinin bedeninde eriyen çocukların ruhu, zehir olur yapışır ütopyanıza.
Uzun bir süreden beri o ütopya çocuk kanıyla kirlenmişti zaten.
Bunu dediğimiz için “hain” yaftasını asmışlardı boynumuza.
***
“Halkı kurtaracağız” diye dağa çıkanlar, halkı kurtarmak yerine kendilerini kurtarmak için halk çocuklarını cayır cayır yakacak bir merhaleye ulaşmışlarsa, bundan sonra gidecekleri en yakın yer, gittikçe yaklaşmakta olan ateş dolu bir kuburdan başka bir yer olmayacak.