Startup partiler…
TÜRKÇE karşılığı “yeni girişimcilik” diye tanımlanan bu İngilizce deyim, daha çok şirketler için kullanılıyordu.
Genelde de problemlere çözüm bulmak, ortaya çıkan yeni ihtiyaçlara yanıt vermek, sorunlara çözüm üretmek amacıyla her türlü teknolojik olanaklar kullanılarak gerçekleştirilen ticari girişimlere verilen isimdi…
Bu tanımı duyduğumuzda, piyasanın ihtiyaç veya boşluğunun farkına varılarak kurulup, bir seviyeye ulaşınca da büyük şirkete pazarlanmış şirketleri tanımlardı.
BAĞIMSIZ ADAYDAN, PARTİYE DÖNÜŞTÜ…
Siyasette de bir karşılığı yoktu...
Henüz acemiliğini çektiğimiz, ikinci tur gibi deneyimini yaşamadığımız başkanlık sistemi, siyasete de bu tanımı sonunda soktu…
Startup parti siyasetini getirdi…
Aslında benzer ideoloji daha büyük bir partide mevcutken, aşırısını etkili dille sunanlar bu seçimde görünür oldu.
Geçmiş seçimlerde daha çok bağımsız milletvekilleri ile zuhur eden durum, bu sandıkta bir ileri aşamaya geçti; parti yapılarına dönüştü...
Seçim öncesi yapılan tüm anketlerde oldukça geride gözükmesine karşın, sandıkta topladığı tepki oyları ile görünürlüğünü arttırdı.
Toplumun bir alandaki hassasiyetini yakalayıp oradan devam etti ve sonunda etkili, büyük partilerin ilgi odağında olmak bir yana masaya oturup pazarlık yapabilecek güce ulaştı.
BAŞAT 2 PARTİNİN PEŞİNE DÜŞTÜĞÜ…
Bunun en belirgin örneğini son bir haftadır açık yaşıyoruz.
Sinan Oğan’ın bir partisi yokken, sandığında toplanan %5.17 oy ile bütün partilerin ilgi odağı oldu…
İkinci tura kalan iki aday tarafından da kabul gördü, son tahlilde Cumhur İttifakı’nın adayını destekleme kararı aldı.
Kendisini aday gösteren, 100 bin imza toplamasını sağlayan Zafer ve Adalet partileri ise hanelerindeki %2,2 oranındaki oy üzerinden pazarlıklarını yürüttü.
Son üç günde önce Millet İttifakı lideri Kılıçdaroğlu, ardından Cumhur İttifakı’nın başat partisi AK Parti Genel Başkan Vekili Numan Kurtulmuş ile görüştü.
Sonunda Millet İttifakı’nda karar kıldı, üstelik Kılıçdaroğlu ile dün 7 maddelik protokol imzaladı.
Protokol maddelerinin hepsi de Millet İttifakı’nın 6 partisinin imzasını taşıyan Ortak Protokol metninde mevcut; üstelik kayyum konusu da iki yerinde kaldırılacağı konusunda karara bağlanmışken…
Daha ilerisi bunları gerçekleştirmek için de hepsi Zafer Partisi’ne gitti; ben daha büyük partiyim, gel burada imzalayalım diyemedi.
ASILLARI VARKEN
Peki, milliyetçi hassasiyeti yüksek olan her iki cephede de MHP ve İYİ Parti varken, daha sert dile sahip üçüncü aşama sağ siyasete toplumsal teveccühün gerisinde ne vardı derseniz, “hakikat erozyonu” ya da “toplumsal hakikat krizi” yanıtından başka bir anlam yükleyemiyorum.
Neden de uzun yıllardır Türkçeye gereken özeni göstermemizin sonucu; gerçek ile hakikati karıştırıyor olmamızdan kaynaklık…
Çünkü gerçek bilinçten bağımsız, somut ve nesnel olarak var olandır; hakikat ise gerçeğin bilinçteki yansısıdır.
Dolayısıyla toplum özellikle de kriz dönemlerinde gerçek ile hakikat arasında gidip gelir…
ANLATI KRİZİ YAŞANIYOR
Bu çağın önemli düşünürlerinden Byung-Chul Han’ın da kayda geçirdiği gibi, “bugün bir ekonomik kriz ya da pandemi krizi içinde bulunmuyoruz; aynı zamanda bir anlatı krizi içindeyiz…”
Çünkü anlatılar anlam ve kimlik yaratır, “dolayısıyla anlatı krizi anlamsızlığa, kimlik krizine ve oryantasyon bozukluğuna” yol açar.
Kimlik krizinin en çok yaşandığı uçlardaki sağ cenahta bu daha fazla yayılır…
Hatta en olmaz sandıklarınızı da buluşturur…
Bundan iki yıl önce, Kılıçdaroğlu ile Özdağ arasında işbirliği protokolü imzalanacağı söylense inanır mıydınız?
Ya da on yıl önce DSP’nin Genel Başkanı’nın AK Parti listesinden seçime girip milletvekili seçileceği söylense nasıl bir açıklama gelirdi?
Bütün bunların nedeni açık, toplum gerçeği bıraktı, hakikatin peşinde koşuyor…
Tam anlamıyla hakikat krizi yaşanıyor.
İÇİŞLERİ BAKANLIĞI AÇIKLAMASI
Nitekim dün sabah saatlerinde, görüşmeden hemen önce Zafer Partisi lideri Özdağ’ın attığı bir tweet de bunun bir başka yansıması.
Millet İttifakı’ndaki partilerin, hatta CHP yöneticilerinin kaşlarının çatılmasına neden olan, gerçekliği sorgulanmadan parti yöneticilerinin sert twitlerine yol açan “Ve söz ben İçişleri Bakanı olarak yollayacağım” cümlesi siyasi bileşenlerin aslında ne denli stres içinde olduğunu da ortaya koydu.
GERÇEĞİ ÖĞRENMEK YERİNE
Her biri farklı partilerden üç genel başkan yardımcısının o sırada telefonda söylediği cümlelerin özeti aynıydı:
“Bu durumda oy vermem… Sandığa da gitmem…”
Aslında bir telefon açıp, son iki yıldır binlerce kez konuştuğu CHP’deki bir genel başkan yardımcısına bunun ne denli gerçek olduğunu sorsa yetecekti.
Oysa anında twitterda tepkisini dile getirmeyi tercih etti…
Bu da tepki gösterdiğinin tepkisine yol açtı…
CHP’nin etkin bir isminin söylediği şu cümle de bunun en iyi göstergesiydi:
“Seçim sürecinde hayalet olanlar çok şükür gerçek olmayan bir durumla görünür hale geldi…”
Bu da TBMM’de grup kurmak için temasların yürütüldüğü bir dönemde aslında CHP listesinden kazanan partilerin gerçek durumunun anlaşılması açısından da önemliydi…
- Gençleşemiyoruz...2 gün önce
- Mr. Fico…4 gün önce
- Elektrikli otomobil savaşı...6 gün önce
- Anneler günü…1 hafta önce
- Güç savurması…1 hafta önce
- Nüfus kalmayınca1 hafta önce
- Columbia'nın "dış aktörleri…"2 hafta önce
- Mirasın geleceği…2 hafta önce
- Metal yakalılar, mavi yakalıları yakalayamaz...2 hafta önce
- Evrenin Antarktika'da kaybolan büyük sırları3 hafta önce