Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Mozilla/5.0 AppleWebKit/537.36 (KHTML, like Gecko; compatible; ClaudeBot/1.0; +claudebot@anthropic.com)
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        MEHMET Türker’in ilk icadıyla tanışmamın üzerinden 9 yıl geçmiş…

        Eğitimi amacıyla bulunduğu sırada, iş hayatına atılıp, önemli işlere imza attığı Çin’den tatil için yeni gelmişti.

        Yakın dostum olan amcası ile sohbet ederken, her zamanki sakin tavrıyla söze girdi ve şöyle dedi:

        “Amcalar, dünyanın en ince pilini (power bank) ürettim; Apple ve diğerleri tabletleri için benden almak istiyor ne derseniz, vereyim mi?”

        Sonra detayını aktardı…

        Israr ettim, Habertürk için, ürettiği pille zar zor fotoğraf verdi.

        Habertürk ve Show TV haberlerine demeci de yine utana çekine verdi.

        İyi de oldu, 3,2 mm ile dünyanın en ince pilini üreten en tanınmış kişisi olarak uluslararası medyada adı sıklıkla anılır hale geldi.

        İnternet üzerinden satış yapan uluslararası boyutlu dev şirketler de ürününü marketlerine pazarladı.

        Kısa süre sonra kolları sakat veya boyundan altı felç durumda olan engelliler için yeni bir cihaz geliştirdi…

        Baş ve dilini hareket ettirerek, engelli aracından tutun da bilgisayara kadar her bir aleti kullanabileceği aparat geliştirdi.

        DEVLER PEŞİNE TAKILDI

        Dün sabah sohbet ederken konu dünyanın yeni gelişim alanı olan ve gelecekte de en çok üzerinde durulacak depo pillerden söz ederken yine aynı ses tonuyla söze girdi:

        REKLAM

        “Biliyor musun, dünyanın en hızlı şarj olan pilini ürettim…”

        Hatta yetmedi, uluslararası arenada tanıtımını yaptığı filmi de yolladı.

        Bizlerin dolması için saatlerce beklediğimiz taşınabilir bataryayı en fazla 12 dakikada dolduğunu ispatıyla sergiledi.

        Bataryanın %80 seviyesine ise 8 dakikada gelebildiğini gösterdi.

        ÇİNCEYİ ANA DİLİ GİBİ KONUŞUYOR

        Aslında bu harika genç mucit Mehmet Türker’in yaptığı birçok iş var

        Çin’in Shenzhen kentinde başladığı öğrencilik yılları sırasında daha 25 yaşındayken askeri amaçlı telsiz ve el feneri bataryası üretimiyle başlamıştı iş hayatına

        Türk harfi olduğu anlaşılsın diye markası ÇEBA’nın ilk harfini Ç ile başlatmıştı.

        Bugün 30’lu yaşların içinde bulunan Mehmet Türker’in bir de yabancı dil hakimiyeti var…

        Pekin’de bulunduğum sırada kendisi de oradaymış; buluşup bir yerde karnımızı doyurmak istedik.

        Telefonda Çince konuşup yer ayırttı.

        Restorana gittiğimizde garson yerleri olmadığı belirtip bizi içeri almak istemedi.

        Önceden yer ayırttığımızı söyledik inanmadı; Çinli birinin yerimizi ayırttığını söyledi.

        Mehmet Türker, garson kızın konuşmasından hangi bölgeden olduğunu anladı ve onun lehçesiyle Çince konuşmaya başladığında kızdaki şaşkınlık görülmeye değerdi.

        Yemek süresince garson kız masaya her geldiğinde Mehmet Türker’in memleketinde doğup büyümüş olabilme ihtimalini sorguladı.

        Bir ara, “Kardeşlerim, babam dahi senin kadar bizim lehçemizi iyi konuşamıyor” dedi.

        ŞARJ SÜRESİ 12 DAKİKADA %100

        Yeni nesil elektrikli otomobillerin şarjlarının %80 seviyesine gelmesi için en az yarım saate ihtiyaç duyduğu bir dönemde, bu alanda bir yeniliğe daha imza attı.

        REKLAM

        Dünyanın %80 seviyesine 8, %100 seviyesine de 12 dakikada ulaşan en hızlı şarj edilebilir bataryasını üretti.

        İşte Mehmet Türker’in bu harika iki buluşunu yansıtan linkler…

        Dünyanın en ince pili:

        https://www.facebook.com/criturkce/videos/gen%C3%A7-t%C3%BCrk-giri%C5%9Fimcinin-shenzhendeki-ba%C5%9Far%C4%B1-%C3%B6yk%C3%BCs%C3%BC-shenzhende-bir-%C3%BCniversiteden-m/362231991200929/

        Dünyanın en hızlı şarj edilen pili:

        Yeni sandık stratejisi: Gitmeyeni getirmek…  

        Yeni sandık stratejisi: Gitmeyeni getirmek…  
        0:00 / 0:00

        HER iki Cumhurbaşkanı adayının ikinci tur stratejisinin siyasetinin seçmen motivasyonu üzerine kurulu olacağını belirtmiştim.

        Öyle de oldu...

        Her ikisinin de oyun planı kendinde olanı yerinde tutmak, ötekine gitmemiş olmakla birlikte kendine gelmeyeni de safına çekmek üzerine kurulu olacak.

        Bunun yapılabildiği propaganda zemini de “alan” yerine, “markaj” siyaseti olacak.

        Yani kendi tabanını konsolide edip, cevvaliyet yüklemeye dayalı alanlardaki miting siyaseti yerine, bire bir ikna yönteminin geçerli olduğu yeni propaganda yöntemi markaj politikasına tanıklık edeceğiz…

        Bu yeni durumda ikisinin de avantajlı olduğu kadar, dezavantajlı yerleri var…

        KORELASYON İÇİNDE ORGANİZE DAĞINIKLIK

        İki tarafla da son iki gündür konuşuyorum.

        Her ikisinin de öncelikli endişesi “katılımın nasıl olacağı” noktasında duruyor.

        Burada özellikle endişe diyorum, çünkü endişe genellikle problem çözmeye odaklıyken, kaygı bir bozukluktur ve problem çözme yerine sürekli yakınmayı, özgüvensizliği, dağınıklığı ve dövünmeyi tetikler…

        O nedenle seçimden sonraki 4 gün içinde yaşananlar açısından bakıldığında AK Parti cenahında bir endişe, CHP’de ise kaygı hakimdi.

        Hatta CHP’de var olanı, korelasyon içinde, otonom, bir o kadar da organize kaygı ve dağınıklık olarak tanımlayabilirim…

        Bunun giderilmesi olası mı derseniz; İYİ Parti lideri Meral Akşener’in bırakın bir bardağı, koca bir varil döktüğü soğuk suyun yaratacağı etki oranında olur.

        Sadece CHP’de değil, korelasyon içinde hareket ettiğinden, zayıf bedenlerine mutsuzluk virüsü anında bulaşan ittifakın öteki partileri için de geçerli.

        O nedenle CHP’nin içindeki kaygıdan çıkarken, bütün nüvelerine işlemiş tereddütlü yüz normunu da değiştirmesi gerekiyor.

        SPİN DOKTORLARI YOK…

        Aslında iki tarafın içinde bulunduğu durum ötekinden kategorik farklılık göstermiyor; oy oranları arasındaki fark kadar yansıyor…

        Çünkü ikisi de iletişim sosyolojisinin de alanını oluşturan kamuoyu oluşturucuları yerine, marka ve reklam pazarlama üzerinde yoğunlaşan kamuoyu pazarlamacılarıyla çalıştı…

        Oysa batının bütün siyasi partilerinde onlarca metin yazarı bir yana, sinema ve reklam alanında çalışan algı bükücülerine kadar geniş yelpazede ekipler yer alır…

        Sözünü ettiğim kişiler adlarına “Spin Doctor” veya “Spinmaisters” denilen algı sürücüleri...

        Bunlar için, kamuoyu üzerindeki olumsuz etkileri azaltmak için, bir konunun veya siyasal söylemin etkisini “akılda kalıcı” bir başka söylemle yön değiştiren kişiler de diyebiliriz...

        Aslında birinci turda Erdoğan’ın ekibi, “cımbızlama” taktiği dediğimiz bir tarafını terör konusunda kullandı…

        Rakibinin geçmiş konuşmalarından cımbızlama tekniği ile alıntılar yaparak, seçmeni rakibine karşı güçlü olumsuz ışık altında tuttu…

        EKONOMİ, KREDİ KARTI VE HÜDA-PAR ÜZERİNDEN

        Ancak ikinci turda bunun sürdürülebilmesi pek olası görülmüyor.

        AK Parti açısından içinde barındırdığı zaaf veya dezavantaj da bu noktada karşısına çıkıyor.

        Çünkü Merkez Bankası, Perşembe gecesi alıp, ardından vazgeçtiği dar gelirli için geçiminin kurtarıcısı olan kredi kartı ile orta ve küçük işletmelere yönelik ticari kartlarına dönük kararları, var olan endişeyi, toplumsal kaygıya dönüştürdü.

        Kararın seçim sonrası işleme konulmayacağına yönelik bir tek açıklama da gelmedi.

        Dolayısıyla ekonomi ve Hüda-Par’a yönelik rakipten gelen salvolar aşılması gereken mesele olarak önünde duruyor.

        ORTAKLARDAN GELECEK DESTEK

        AK Parti açısından diğer dezavantajlar ise seçmeninin hemen kazandık havasına girip rehavete kapılması…

        AK Parti’nin seçim sürecinde aktif olan yöneticilerinden biri ile dün sohbet ederken gördüm ki, onlar da katılımın düşmesine bunun etki yapmasından endişe duyuyor.

        “Katılım konusunda endişeliyim, ancak Sayın Bahçeli’ye bu konuda çok güveniyorum…” cümlesi de bunu yansıtıyor.

        Nitekim MHP lideri Bahçeli de dün Erdoğan ile birlikte dün gittiği deprem bölgesi Adıyaman ve Hatay’da bu yöndeki güçlü mesajını verdi.

        Bir diğeri de seçimden %7 oy düşmesiyle %35 ile çıkan AK Parti’nin kabineyi tek başına kuracak olması; hükümetinde ittifak ortaklarından bakan bulunmaması.

        Oysa rakibi, ittifakı ortaklarına da bakanlık veriyor; bu durumun ittifak içindeki partilerin sandığa gitme motivasyonunu nasıl etkileyeceğini 28 Mayıs’ta göreceğiz.

        YURT DIŞI SEÇMENİ SANDIĞA GÖTÜRMEK

        Bu konuda bir diğer nokta da yurt dışı oylara katılımın azalması…

        Çünkü yurt dışı oyların %39,68’ini Kılıçdaroğlu, %57,70’ini ise Erdoğan aldı; toplam oya etkisi yüzde bire dahi ulaşmıyor olabilir ancak bu sistemde seçimin alınmasında bir oyun dahi önemi var.

        Geçen seçim deprem dönemine denk geldiği için yurt dışından gelip dönenlerin gümrük kapılarındaki oy kullanımı yüksek olmuştu.

        Oy vermek için büyükelçilikler önünde 5 saat bekleyenlerin durumu da tepkiye yol açmıştı.

        Dolayısıyla seçmeni tekrar sandığa götürmek için yoğun seferberliğe ihtiyaç var.

        Bütün bunlara karşın Erdoğan’ın, seçime giderken hem moral hem de seçmen üzerindeki etki avantajları rakibinden çok daha yüksek…

        Miting yerine ev ev dolaşarak markaj siyasetinin kurgulandığı, ötekinden çekmek yerine, ötekine gitmemiş gönülsüz oyları kendine getirmek üzerine kurulu bir hafta önümüzde duruyor.

        Çok sıcak geçeceği de bugünden belli oluyor…

        Diğer Yazılar

        Sizlere daha iyi bir hizmet sunabilmek için sitemizde çerezlerden faydalanıyoruz. Sitemizi kullanmaya devam ederek çerezleri kullanmamıza izin vermiş oluyorsunuz. Detaylı bilgi almak için ‘Çerez Politikasını’ ve ‘Aydınlatma Metnini’ inceleyebilirsiniz.