Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SEÇİM sürecinde son bir haftaya girerken sahanın iki gerçeği var… Bu seçimin belirleyicisi “sessiz çoğunluk…” olacak.

        Cumhurbaşkanı adayı üzerine kurulu seçim propagandası, öngörülmedik sandık sonucu doğuracak...

        Son bir haftadır sahada gördüğüm, gezdiğim yerlerde dinlediğim her partiden adayın söylemi de bu konuda ortak…

        Nitekim dün Cumhur İttifakı’nın önemli bir ismi ile seçim ofisinde veya Millet İttifakı’nın bir adayı ile telefondaki sohbetlerimizde tanıklık ettik ki hepsi benzer cümleyi tekrar ediyor:

        “Yıllardır seçime giriyorum. Öyle bir tavırları var ki okuyamıyorsunuz… Öngörülebilir değiller. Alışık olmadığımız bir durum var…”

        Haksız değil…

        Ünlü toplum bilimci Jean Baudrillard’ın da yıllar önce kaleme aldığı gibi, yeni iletişim çağında siyaset, stratejik alan düzenlemesi olmaktan çıktı...

        Çünkü kitleler uzun süredir temsil edilme sorunu yaşıyor…

        Ondan dolayı politik olanla, toplumsal olanı ayırmak, okumak zorlaştı.

        TOPLUMSAL YERİNE, RAKAMSAL ÖLÇÜM…

        Ondan dolayı politika da varlıklarını toplumsal değil, sürekli kamuoyu sondajlarıyla istatiksel; rakamsal ölçümlüyor…

        Çünkü uzun süredir seçim sahalarında politik- ekonomik sınıf, halk, millet, yurttaş kavramları anlamını yitirdi; neredeyse bütün partilerde bu kavramlar tekilleşti.

        Seçimlerin en önemli motor gücü, dinamizmi, sıcak enerjisi olan toplumsal olan bir kenara itildi…

        Taraftarlığı her yerden fışkıran kamuoyu sondajlamaları, anketleriyle nötralize edilmiş sessiz yığınlara dönüştürüldü...

        Özetle, sessiz çoğunluk olmaları bizzat siyaset kurumu tarafından sağlandı…

        Bugün gelinen noktada siyaset kendi iteklediği yerde kitlenin oy tutumunu okuyamıyor.

        Aslında kitleler de bu durumundan hoşnut; konforlu bir alana dönüşen zeminin keyfini sürüyor…

        Yıllardır saat 21.00 sonrası çekirdeğini, çayını alıp geçtiği ekran karşısında sportif, yarı eğlenceli TV magazin programlarına dönüşen politikayı izliyor…

        DAHA GÜÇLÜ İLETİŞİM ARACINA DÖNÜŞTÜ…

        Hemen belirteyim ki, aslında bu durum kitlelere farkında olmadıkları önemli bir gücü de bahşetti…

        Bugün kitleler, bütün iletişim araçlarından çok daha güçlü bir iletişim aracına dönüştü.

        Sosyal medya aracılığıyla, siyasal tutumunu, olaylara yönelik tavrını, beğeni veya paylaşımlarıyla sergileyerek sessiz yığınların gücünü ortaya koydu...

        İttifakların vaatler ve popülizm üzerine oturan, gelir arttırıcı propagandaları da onların bu tutumunu coşturmaları ve şaha kaldırmalarında kamçı görevi üstlendi...

        Sessiz yığınların ağırlıklı bölümünü de genç nüfus oluşturuyor…

        Ankara Grup Temsilcimiz, arkadaşım Sibel Erdem ile dün Ankara 3. Seçim Bölgesini kapsayan Etimesgut, Sincan bölgesinde dolaşırken Yenikent’te bir gencin şu cümlesi de bunu yansıtıyordu:

        “Adaylar geliyorlar, kime oy vereceğimizi soruyor; onlara cevap vermek yerine hangi konuda ne yapacaklarını soruyoruz. Oyumuzu açıklamıyoruz. Anlatıyorlar, sözleri bize sığ geliyor; zaten bunu kendilerine de söylüyoruz, çabuk bozuluyorlar…”

        “Çıkar telefonunu…” cümlesi ötesinde masadaki otomobil anahtarına bakıp, “Görüyorum ki araban da var; hangi model? Ne marka ayakkabı giyiyorsun?” yönündeki soruların da muhatabı olmalarına öfkeliler…

        Hatta ifrit oluyorlar…

        KIRLANGIÇ SÜRÜSÜ GİBİYDİ, ONLARDAN ESER KALMAMIŞ

        Çok sayıda seçim görüp geçirmiş iki Ankara kökenli gazeteci olarak dikkatimizi çeken en önemli iki veri daha vardı...

        Biri eskiden neredeyse her caddenin iki köşesinde görülen seçim irtibat büroları dönemi neredeyse bitmiş; her mahallede tek tük kalmış…

        Evlerinin balkonu veya pencerelerine asılan, cadde veya mahallenin politik tutumunu da okumaya yarayan parti flama veya afişlerinden de eser kalmamış.

        O kadar sokak ve cadde dolaştık, partilerin seçim bürolarının çevresi dışında kendi rızasıyla parti bayrağı veya aday afişi asana rastlamadık…

        Çok geriye gitmeye de gerek yok; iki seçim öncesi, havadaki kırlangıç sürüsü gibi, evlerin balkon ve camlarından bir o yana bir bu yana dalgalanan bayraklar çevre kirliliğine yol açardı.

        Maliyeti 200 ile 400 bin lira arasında tuttuğu söylenen, sınırlı sayıda binanın tümünün süslendiği giydirmelerin ötesinde, parti veya aday pankartları görmedik…

        Bir hafta kalmış olmasına karşın, iki yer dışında seçim otobüslerinin ses kirliliğine de tanıklık etmedik…

        PANKARTI TWEET, AFİŞİ INSTAGRAM…

        Bu durumdan milletvekili adayları da çok memnun…

        Çünkü kırlangıç diye tanımlanan bir pankartın maliyeti 3 bin 400 ile 4 bin lira arasında yapılıyormuş.

        Adaylardan birine kaç tane propaganda afişi yaptırdığını sordum, “18 bin adet sadece bundan yaptırdık; onlarca bina giydirmesi ve tanesi 30-40 bin lira olan büyük pankartlar da cabası” yanıtını verdi.

        Ardından avuçlarını dua eder gibi göğe doğru açıp, gülümseyerek devamını getirdi:

        “Allah Cumhurbaşkanı adaylarının hepsinden razı olsun; bizi büyük masraftan kurtardı…”

        Nedenini sorunca devamını getirdi:

        “Çünkü seçim onların üzerinden yürüyor. Bu da biz milletvekili adaylarının yapacağı masrafı azaltıyor…”

        Haksız değil…

        Siyasetin yeni propaganda meydanı sosyal medya haline geldi; pankartı tweet, seçim afişi ise instagram gönderisi haline dönüştü…

        Politik söylemini ise meydanlarda avazı çıktığı kadar bağırmak yerine, WhatsApp gruplarında dost arasında paylaşır oldu.

        O nedenle bu seçimde sürprizi sessiz çoğunluğun kararı gösterecek…

        Onun ne olduğunu da ancak sandıklar açıldığında göreceğiz…

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar