Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ORTAK işledikleri suçtan aynı cezayı almış, farklı cezaevlerini tercih eden iki kişinin hapishanede kalma sürelerinde 6-8 ay arasında fark olur mu?

        Varsayalım ki her ikisi de ortak işledikleri suçtan 7 yıl 8 ay aldı…

        Bunlardan birinin 8 ay önce serbest kalırken, farklı cezaevinde hapis yatan diğerinin serbest kalamaması nasıl izah edilir?

        Bir süredir MHP’nin af düzenlemesi üzerinde çalıştığına ilişkin haberlerin kaynağını da bu durum oluşturmuş.

        Avukat da olan MHP’nin hukuk işlerinden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ile dünkü görüşmesinde müvekkilliğini üstlendiği iki mahkumun karşılaştığı bu durumu aktarmış.

        Sorunun mahkumlar cezaevine girerken düzenlenen ve “Müddetname” olarak isimlendirilen belgede yapılan hesaplama hatalarından kaynaklandığını belirtmiş.

        Her cezaevinin kendine göre bir müddetname düzenleme yapması yerine, merkezi bir sistemin işlemesi gerektiğine vurgu yapmış.

        BİRBİRİNDEN 6 AY FARKLI

        Yıldız ile dün telefonda sohbet ederken, aynı suçtan mahkum, ve hüküm süreleri aynı olan avukatlığını üstlendiği iki kişiden birinin Tekirdağ, diğerinin Bursa cezaevine gönderildiğini belirtti.

        “İkisinin yatış süreci birbirinden 6 ay farklı” dedi.

        Başka örneklerin de elinde bulunduğunu, hükümlünün cezaevine girmesi sonrası savcılık tarafından kalış süresini belirlemek için düzenlenen müddetname belgesinde yapılan hesap hatalarından kaynaklandığını söyledi.

        “Hatanın kaynağı da bazı cezaevlerinin kanunlarda yer alan geçmiş yıllardaki indirim sürelerinin hükümlü lehine işletilmemiş olması…” dedi.

        Örnek gösterdiği müvekkilinden birinin yattığı cezaevinin müddetnamede suçun işlediği 2015 öncesi hükümlü lehine olan hükümlerin uyguladığını, diğerinin ise bunu görmezden geldiği için aynı cezayı alan kişiyi daha uzun süre yatırdığını vurguladı.

        Bakan Bozdağ ile görüşmesinde bunu dile getirdiğini söylerken, şu cümlesi önemliydi:

        “Birileri çıkmış af düzenlemesi diyor… Ne affı, af düzenlemesi yapsak açıktan söylerim. Müddetname sorununu konuştuk…”

        Özetle, kimse seçim öncesi yeni arayışlara girmesin…

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Suriye sandviçi…  

        Suriye sandviçi…  
        0:00 / 0:00

        BAŞÖRTÜSÜNÜN bir ucunu ağzına yapıştırmış halde havada giden iki kırmızı noktaya bakıyor.

        Bir ıslık sesi ile Halep’e doğru ilerleyen iki ışık huzmesi ilerlerken, yanındaki muhtemelen oğlu bir şeyler söylüyor.

        Kadının endişesi daha da artıyor, gözleri irileşirken, yemenisinin ucunu gözleri korkuyla açılmış halde eşarbını ısırıp, endişeli birkaç cümle söylüyor.

        Kısa süre sonra Esad rejiminin haber ajansı SANA’nın askeri kaynaklara dayandırdığını belirttiği haberi televizyon ekranında beliriyor:

        “Yerel saatte 20.00 civarında Halep Havaalanı’na düşman İsrail tarafından füze saldırısı düzenlendi…”

        Haberde, füzenin Halep Havaalanı’nın doğu noktasını vurduğu da ayrıntılı olarak belirtiliyor.

        Bu kadar detayın neden verildiği, batılı ajanslardan gelen haberlerden anlaşılıyor.

        Haberde yer alan bölgede İran destekli gruplar ile Hizbullah güçlerinin bulunduğuna vurgu yapılıyor.

        İsrail aynen 22 Temmuz’da Şam yakınlarına, 14 Ağustos’ta Tartus’ta Rusların bulunduğu üs yakınlarına, 25 Ağustos’ta da Hama’ya düzenlediği saldırılardaki tutumunu değiştirmiyor.

        İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin (İHGE) açıklamasında ise Şam ve Tartus yakınlarındaki saldırıların hedefi daha net konuluyor.

        Her ne kadar Abu Afsa bölgesindeki saldırının hedefi Şam yönetimine ait askeri hava savunma üssü gibi görünse de İ.H.G.E bu bölgede İran destekli milislerin yerleşkesinin bulunduğunu kayda geçiriyor.

        Doğrudan söylemese de hedefin Şam ve Rusya olmadığını belirtmiş oluyor.

        ESAD MEMNUN MU?

        Yukarıda aktardığım olayın üzerinden de öyle çok zaman geçmedi...

        Yemenisini burnunu kapsayacak şekilde sağ eli ile ağzına sıkıca bastırıp hayretler içinde ıslık çalarak havada iki kırmızı nokta halinde ilerleyen İsrail füzelerinin Halep yakınlarındaki havaalanını vurmasının tarihi 31 Ağustos…

        Şam yönetimi buna bir karşılık verdi mi derseniz; orası meçhul...

        Peki, Şam yönetiminin başında bulunan Başar Esad bu saldırı karşısında öfkeli midir, yoksa içinden memnuniyet mi duymaktadır?

        Suriye üzerinde çalışan ve Şam’ın ruhunu bilen kime sorduysam aynı yanıtla karşılaştım:

        “Oldukça memnundur…”

        Eğer Ortadoğu’da yaşıyorsanız bu yanıta şaşmamanız gerekir, çünkü ilişkilerin ne denli çapraşık, anlam verilemez, o süreçte kimin kimden ne kazanç sağlayacağına odaklı ağ yapısına sahip olduğunu bilirsiniz.

        ESAD’IN HİZBULLAH RİSKİ

        Suriye sahasından yeni dönen Prof. Dr. Serhat Erkmen de bu görüşte olanlardan.

        “Esad, başlangıçta kendisine karşı olanları bastırmak için kullandığı Hizbullah’a artık tehdit olarak bakıyor. Hizbullah da Esad’ın yerine kim gelecek diye Şam sokaklarında arayışını sürdürüyor.”

        Mersin Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden Dr. Kaan Ataç’a göre de bundan sadece Şam değil, aynı zamanda Moskova da memnundur.

        Nedeni de uzun süredir İran destekli milis güçlerinin Suriye sahasındaki hareketlerinden Suriye’deki Rus ordusu hoşnut değil…

        Dr. Ataç, “Suriye sahası, ikili ilişkinin ötesinde çok katmanlı, lego yapısındaki sürecin içine girdi” deyip şu kuramı anımsattı:

        “Açık ve yakın tehdit altında olan hangisi ise doğal olarak yok edilmesi gereken risk de odur…”

        Sadece Moskova ve Şam değil, büyük olasılık Türkiye de bu durumdan hoşnuttur.

        Çünkü İdlib ve Tel Rifat bölgesinde karşılaştığı sorunların temelinde olan grupların kim olduğunu öteden beri biliyor.

        Hatta Tel Rifat bölgesindeki Türkiye’ye yönelik terör faaliyetlerinin kimlerin desteğinde gerçekleştiğine ilişkin de elinde güçlü veriler bulunuyor.

        Ankara bölgede yaşanan gelişmeleri izlerken, önceki gün Büyükelçi atamasıyla İsrail ile olan diplomatik ilişkilerini de düzene sokmuş olmanın rahatlığını sürüyor.

        BAŞKA YOLU YOK

        Yıllardır Şam ile ilişkilerin yoluna konulması gerektiğini ısrarla söyleyen, Altınbaş Üniversitesi Rektörü ve Cumhurbaşkanlığı Dış Politika Kurulu üyesi Prof. Dr. Çağrı Erhan’ın da dünkü sohbetimizde altını çizdiği gibi bölgede yeni bir dönemin kapısı aralanmış bulunuyor.

        Prof. Dr. Erhan, “Şam ile görüşmenin modeli ne olur bilmem, ama bir milyon Suriyeliyi geri gönderebilmenin tek yolu Esad ile anlaşmadan geçiyor; bunun da vakti geldi…” diyerek meselenin bir diğer boyutuna da işaret etti.

        Peki, bütün bunların olması bu denli kolay mı?

        BÖLGEDE ASLALARA YER YOK

        Başta da belirttiğim gibi eğer Ortadoğu’da yaşıyorsanız, bazı kolay şeylerin bir anda ne denli zorlaştığına, bazı zor şeylerin de ne denli basitleştiğine tanıklık edersiniz…

        Bu coğrafyanın “aslalara” yeri yoktur…

        Hele bir de işin içinde Rusya söz konusuysa…

        Unutulmamalı ki Moskova, Ukrayna nedeniyle oldukça sıkıştı ve Türkiye üzerinden dünyaya açılmanın rahatlığını sürüyor.

        YPG ŞAM’IN DA SORUNU

        Peki, Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı Hakan Fidan ve Şam yönetiminin İstihbarat Başkanı Ali Memlük arasında bir süredir devam eden görüşmeler, iki ülkenin ortak rahatsızlık unsuru YPG açısından bir sonuç üretir mi?

        Dr. Ataç, YPG aynen Hizbullah gibi gelinen noktada Şam için de sorun olduğuna işaret etti.

        Bunun ileride iki tarafın ortak operasyonu ile bir “Suriye sandviçine” dönüşme ihtimalinin bulunduğunu dile getirdi.

        Haksız da değil, bir örneğini geçmişte IŞİD’e karşı iki tarafın ortak operasyonunda gördük.

        Al Bab bölgesinin altında kalan alanın IŞİD’den temizlenmesinde etkili de oldu.

        Her iki taraf da önceden belirledikleri gibi duracakları yerin ilerisine de o günden bu yana gitmedi.

        Bunun olabilirliği nedir denilirse, zamana ihtiyaç olduğu açık.

        Ancak 10 yıl aradan sonra konuşuluyor olmak veya uyarma amaçlı söylenmiş de olsa yüz yüze gelip konuşabilmeye hazır olmak önemli bir aşamaya gelindiği gösteriyor…

        Bölgede sıcaklık düşerken, farklı bir zemine gidiliyor…

        Diğer Yazılar