'Çıtkırıldım' siyaset
Anadolu’da bir olaydan çabuk etkilenen için 'çıtkırıldım' denir.
Bedenen zayıf, çelimsiz kişiler için kullanıldığı gibi, olumsuz gelişme karşısında hemen etkilenen, alınganlık sergileyen, tepki veren, rahatsızlananlar için de aynı sıfat kullanılır.
Son dönem Türkiye’de sosyal yaşamdan tutun da ekonomiye kadar her alanda görülen durum tam da bu sıfata uygun gelişiyor.
Üstelik politikada pik yaptı; Türkiye tam anlamıyla ‘çıtkırıldım siyasete’ tanıklık ediyor.
Bunu yazmamın nedeni MHP lideri Devlet Bahçeli’nin dün üst solunum yolları rahatsızlığı nedeniyle hastaneye gitmesi sonucu yaşanan birkaç saatlik tufan…
Öncelikle, MHP lideri Bahçeli’nin Türkiye açısından ne denli önemli siyasetçi olduğunu ortaya koydu.
Meydana gelebilecek en küçük sağlık olumsuzluğunun, Türkiye’deki siyasi dengeleri, dolayısıyla da ekonomiyi hangi oranda etkileyebileceğini sergiledi.
KIYMETİNİ GÖSTERDİ
Dikkat çeken ise dün konuştuğum AK Parti, MHP, CHP, İYİ Partili siyasetçilerin hemen hepsinin yaşanan gelişme karşısında aynı cümleyi tekrar etmesiydi:
“Önemi inkar edilemez, ama siyaset için kıymetini gösterdi…”
Haksız değiller, çünkü en küçük soğuk algınlığı bile, ne denli etkili olduğunu göstermeye yetti.
Dikkat çeken ise hastalık sürecinin gelişimi ve bu aşamada yaşananlar.
Bahçeli sabah MHP Genel Merkezi’ne geldiğinde biraz vücut kırgınlığı içinde olduğunu belirtmiş.
Bir süre sonra da ateşi yükselip midesi bulanmış.
Bunun üzerine hastaneye gidip bir kontrolden geçmesinin yararlı olacağı önerilince kabul etmiş.
Herhangi ağırlaşma olmamış, yapılan tetkikler ve verilen ilaçlar rahatlatmış.
HASTANEDEN PARTİYE
Başkent Hastanesi Kurucusu Prof. Dr. Mehmet Haberal ve Başhekim Prof. Dr. Ali Haberal bir gece daha kalıp dinlenmesinin faydalı olacağını belirtmiş.
Ancak Bahçeli hastanede kalmayı arzu etmemiş.
Bu durumda evinde dinlenmesinin yararlı olacağı belirtilerek taburcu edilmiş.
Dikkat çeken de bundan sonrası...
Bahçeli, hastaneden çıktıktan sonra ev yerine MHP Genel Merkezi’ne gitti ve sabah hastaneye gitmesi nedeniyle eksik bıraktığı çalışmalarını tamamladı.
Bu tutumu ortaya atılan bir sürü zırva iddianın da çökmesine yetti.
Şurası unutulmamalı ki Bahçeli liderler arasında siyasetin duayeni ve ev yerine partiye gitmesi de bunun en önemli göstergesi.
Eve gitseydi dedikodu çarkı dönmeye devam edecekti; partiye gidince her şey normale döndü.
Dedim ya siyaset çoğu zaman tecrübe işidir…
***
“Seçim olacağından değil, olmayacağı için görüştüm”
Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu geçen hafta Cumhurbaşkanı ve CHP lideri ile görüşünce siyaset hareketlendi.
Politika harmanında, “Seçim mi geliyor?” sorusunu havalandırdı.
Karamollaoğlu önceki gün aradığında bu algıyı kendisine de sordum.
Öncelikle bir noktanın altını çizdi:
“Ben seçim olmadığı bir dönemi yakaladığımız için bu görüşmeleri yapıyorum…”
Cümlesinin açılımını da konuşmasının devamında kendisi getirdi:
“Türkiye’nin bir an önce çözülmesi gereken önemli problemleri var. Seçimler nedeniyle bu sorunlar çözülmedi ve birikti. Şu an ortada seçim olmadığı için rahat bir zeminde çözüm bekleyen bu meselelerin çözümü konusunda bizim önerilerimizi sunmak ve başkalarının da fikirleri hakkında bilgi sahibi olmak istedim.”
Amacının bunun ötesinde bir arayış olmadığını da kayda geçirdi.
Bu hafta içinde İYİ Parti lideri Akşener ile görüşeceğini, bunu diğer partilerin izleyeceğini, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan ile de görüşmesi olacağını açıkladı.
BAHÇELİ NEDEN YOK?
Bu aşamada dikkatimi çekti, “Görüşeceğiniz kişiler arasında MHP lideri Bahçeli’yi saymadınız” dedim.
Bir an duraksadı, devamında Karamollaoğlu aynen şunları getirdi:
“Sayın Bahçeli ile henüz o noktada bir görüşme imkanı olur mu bunu pek kestiremiyorum. Çünkü, keskin ifadeleri çekindiğim; kendisi gibi düşünmeyenleri vatan haini gibi görünce, bizim görüşme arzumuz da biraz zorlanıyor. Ama Bahçeli ile de görüşmemiz lazım tabii ki…”
Bu aşamada bir noktaya dikkat çekmeliyim.
Önceki günkü yazımda Karamollaoğlu'nun KHK ile atılanların işe dönüşünün sağlanması için de çaba gösterdiğini vurgularken, SP yetkililerine dayanarak "Kendilerine KHK ile atılan sayısının 200 bini aştığının iletildiğini" belirtmiştim.
Bir yanlış anlaşılmadan kaynaklanmış olsa gerek.
Çünkü OHAL Komisyonu verilerine göre KHK ile atıldığı için işe iade için başvuran sayısı 126 bin...
***
Yılmaz: IMF ile görüşmemin koordinasyonunu Hazine yaptı
Muhalefetin IMF heyeti ile Ankara’da görüşmesi dün siyasetin önemli meselesi haline getirildi.
Anlaşılmaz olan ise bu görüşmelerin bugüne kadar her yıl yapılıyor olması…
Yani ilk kez olan bir durum değil.
Eğer bir yenilik aranıyorsa gelen heyetin içinde bu kez Avrupa Direktörü Poul Thomsen’in de bulunuyor olması.
Ne önemi var derseniz, görüşmeye katıldığı için eleştiri okları üzerine çevrilen eski Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz’ın da dünkü sohbetimizde altını çizdiği gibi bu kişinin IMF karar alma mekanizmasında ikinci sırada bulunan kişi olması.
Dolayısıyla Türkiye ile ilgili bir karar alınacak veya bir durum belirlenecekse, karar mekanizmasının en üstünde bulunan bir kişi bunu yerinde görüp karara bağlamak istemiş.
GİZLİ GÖRÜŞME Mİ?
Gelelim "gizli” denilen görüşmeye…
Durmuş Yılmaz “Görüşme talebinin IMF’in Türkiye ofisi tarafından iletildiğini” belirtti.
Aktardığına göre her yıl üye ülkelerle görüşme yapılması kuralını içeren “Dördüncü Madde Konsültasyonu” çerçevesinde IMF heyeti Türkiye’ye gelmiş.
Nitekim Hazine ve Maliye Bakanlığı da dün akşam saatlerinde bunu açıkladı.
Dolayısıyla kendi koordinasyonlarında gerçekleşmiş.
Durmuş Yılmaz da bu duruma dikkat çekip ekledi:
“Üyelerinden biri olan Türkiye’deki ekonominin genel durumunu tespit edip üyesi olan 186 ülkeyle paylaşmayı hedefliyor. Sadece bizimle değil, hükümetin resmi makamları, ekonomi politikasından sorumlu yetkilileri, bürokratları, yöneticileri ile de görüşüyor. Bunun gizlisi saklısı yok ki, rutin her yıl olan bir görüşme trafiği. Niye büyüttüler anlamadım”
RUTİN UYGULAMA
Dikkatimi çeken ise Türkiye Direktörü Raci Kaya’nın gösterdiği şu tepki:
“Heyetle yapılan toplantılar boyunca böyle bir görüşme niyetinden dahi söz edilmemiştir. Buna rağmen böylesi saklanan, meşruiyet dışı bu toplantı, Türkiye’ye karşı farklı bir ajandanın varlığının göstergesidir.”
Görüldüğü gibi IMF Türkiye Direktörü bu görüşmeyi “meşruiyet dışı” olarak tanımlıyor.
Buradaki paradoks IMF’in bu tür ziyaretlerinde sivil toplum örgütleri, muhalefet partileri, gerektiğinde gazeteciler ile görüşme yapmasının rutin olması.
Bugüne kadar da bunun yapılagelmesi.
Belki IMF Türkiye’de şeytanlaştırılmış bir yapı gibi gösterildiği için politik bir davranış olarak tepki veriliyor olabilir.
Ama unutulmamalı ki Yılmaz’ın da belirttiği gibi o randevular Türkiye’nin de üyeleri arasında bulunduğu IMF Türkiye Bürosu tarafından alındı.
KAYA BİLMEYEBİLİR Mİ?
Kaya’nın tepkisine gelince…
IMF Direktörü demek, hükümet tarafından Türkiye’yi temsil etmek üzere atanan kişidir.
Hazine Bakanlığı’nda 2018 tarihine kadar Müsteşar Yardımcısı olarak görev yapan Recai Kaya, Bakanlık adına bazı kuruluşlarda da görev üstlendi.
Kaya, bu görevinin yanı sıra Vakıfbank Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini de yürüttü.
IMF İcra Direktörlüğüne atandığı da Bakan Albayrak tarafından twitter'dan duyurulan Kaya bu tarihten itibaren de bankadaki görevini bıraktı.
Acaba Türkiye Direktörü Kaya, IMF’in görüşmelerini hangi şekilde yürüttüğünü bilmiyor olabilir mi?
Her neyse…
Ben hâlâ heyetin içinde Avrupa Direktörü Poul Thomsen’in neden yer aldığının peşindeyim.