Cumhuriyet için
Hangisi daha demokratik zemine sahipti?
Savaş 60 kilometre yakınında devam eden ilk Cumhuriyet Meclis’i mi?..
Yoksa bugünkü Meclis mi? Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla gazetelerin, sosyal platformların 1920’ye ait makalelerini okuyorum...
Başbakan Davutoğlu’nun da dün 23 Nisan özel oturumunda değindiği gibi hepsinde yapıcı eleştiri ve buna karşı gösterilen hoşgörü var.
Bugün bu zemini bulmak olası mı?
Hakaret etmeden “yapıcı eleştiri” tonu var mı?
Ya da yapıcı eleştiriye tahammül gösteren, tenkidi öğreti kabul eden anlayış mevcut mu?
Oysa politika, belli bir toplumda çatışma halinde olan çıkarları uzlaştırma faaliyetidir; uzlaşı da ancak yönetim erkinin elde tutulmasıyla olasıdır.
Yönetimin başarısı da yapıcı eleştiriyle başarıya kavuşur.
DEMOKRASİNİN ÖZÜ
Haydi gelin son dönem yaşananlara bakalım; bırakın öteki partileri, aynı parti içindeki farklı görüşlerin dahi birbirlerinin eleştirisine tahammülü yok.
Oysa toplum bilimci Theodor Adorno’nun toplum üzerine yazılarından biri olan “Eleştiri...” kitabında vurguladığı gibi:
“Bütün demokrasilerin özünde eleştiri vardır... Demokrasi, sadece eleştiri özgürlüğüne ve eleştirel dürtülere ihtiyaç duymakla kalmaz; onu asıl eleştirinin kendisi belirler...”
Yani eleştiri, demokrasinin özüdür...
Bütün demokrasilerin dayandığı “güçler bölüşümünün” can damarı da eleştiriden geçer...
Adorno’nun beğendiğim şu cümleleri de bunu açıklamaya yeter:
“Kontrol ve dengeler sistemi, yürütme organı, yasama ve adalet organları arasındaki karşılıklı kontrol, bu güçlerden birinin ötekini eleştirmesi ve böylece, o eleştiri öğesi olmasa ötekisinin kolayca yönelebileceği keyfiliğin önüne geçilmesi gibi şeyler ifade ediyor...”
Bu noktada da kalmaz, “demokrasi koşulları, reşit olmak ve eleştirinin bir arada var olabildiğine” vurgu yapar.
Çünkü kendi adına konuşan biri rüşt sahibidir; kendi adına düşünür; sadece konuşulanların ardından konuşmuş değildir.
Bu da onu özgürleştirir...
POHPOHÇU KÜLTÜR
Oysa demokrasi koşullarından uzak, başkalarının veliliği; daha doğrusu tahakkümünde hayat bulanlar, eleştiriye karşı tahammülsüzlükle kalmaz, başkalarının pohpolamasıyla en yapıcı öneriye dahi saldırır.
Eleştirmen ise bir anda “birlik tabusuna karşı günah işleyen bölücü, akıl bulandırıcı” damgasını yer ya da toplumda kabul görmeyen, ötelenen kesimin, cemaatin küfürlere sarılmış üyesi yapılır.
Bir süre sonra bu davranış topluma da nükseder, onu akıldan arındırıp kitleye çevirir; “Yapılan yanlıştı” cümlesine dahi tahammül edemez hale getirir.
Sonuçta eleştiriye kapalı toplum, yapıcı eleştiriler üreten sakin muhalif birini dahi en kavgacı insana dönüştürür.
Demokrat olanlar ise eleştiriye güven duyar; eleştirmenin sözlerini hadım etmek, garezle yaklaşmak yerine fayda arar.
Bu, eleştirinin en haksız olanına katlanmak anlamına gelmez.
Tabii ki acımasız olanına karşı yanıt hakkı her daim bakidir.
Ama bu hakkını hiçbir şartta akıl tıkayıcı olarak kullanmaz.
Bütün bunları yazmamın nedeni “herkese mutlu ve kutlu olması” gereken Cumhuriyet ve özü olan demokrasi için...