Hassas günler
AB Parlamentosu’nun Türkiye raporunda 1915’i bu yıl da “soykırım” olarak değerlendirmesi sonrası raporun iadesi, sorunu noktalamayacak.
En azından hazirandaki vize serbestisinin oylamasına kadar “Demokles’in kılıcı” gibi sallanmaya devam edecek.
Ancak her iki taraftaki tepkiler bu yıl, geçmişten farklı zeminde ilerliyor.
İki taraf da temkinlilik içinde hareket ediyor.
Geçen yıl rapor yayınlandığında hükümetten yükselen sert tepkiler arasında TBMM eleştirisi gölgede kalmıştı.
Bu yıl ise tersi yaşanıyor: Hükümetten daha düşük tonda “iade odaklı” açıklama yapılırken, en sert eleştiri Meclis’ten yükseliyor.
Bunun temel nedeni de her iki tarafın da “geri kabul” ve “vize serbestisi” süreçlerinin başına halel getirmemek.
ÇİFTE ZARAR
AB Bakanı Volkan Bozkır’ın izlediğim Viyana temaslarına da yansıdığı gibi, iki taraf da 2012’den sonra ortaya çıkan ilişkileri askıya çıkarma sürecini bir daha yaşamak istemiyor.
Çünkü ilişkilerin askıda kalmasının nasıl zararlar doğurduğunu iki taraf da 3 yılda anladı.
Türkiye, AB ile askıdaki ilişkilerin çevreden insan haklarına, demokratikleşmeden turizme, yabancı yatırımlardan akademik hayata kadar birçok alandaki hareketi nasıl engellediğini gördü.
AB treninin durmasının Türkiye algısının uluslararası arenada ne hale dönüşebildiğini, hareket serbestisini nasıl kısıtladığını deneyimledi.
AB ülkeleri de ilişkilerin kopuşu halinde başına ne işlerin açılabileceğini, mülteci akını ve başkentlerinde patlayan bombaların yarattığı sarsıntılarla yaşadı.
Bundan dolayı her ikisi de birbirine olan tepkisini hassas tonda gösteriyor; birbirinin başını ağrıtacak düzeye çıkarmıyor.
2 gündür Viyana’da da rastladığımız özelllikle AB tarafı, acı eleştirilerini karamele sararak dile getiriyor.
Basın ve ifade özgürlüğü, kişi hürriyeti, yargı ve çözüm süreci konularında AB’deki algıyı kırıcı gelişmeler olmadığı takdirde, karamelin tabakasının inceleceği de bugünden görülüyor.
Bir diplomatın da kayda geçirdiği gibi, AB üyeliğine desteğin ilk kez yüzde 14’ün altına indiği bir dönemde Türkiye’nin AB ülkelerindeki büyükelçileri en zor günlerini yaşıyor.
Çünkü Suriye’den yükselen göç sorunu sadece AB-Türkiye değil, kendi aralarındaki ilişkileri de altüst etmiş bulunuyor.
Örnek mi? Kısa süre önce Ermeni soykırımı tasarısı nedeniyle Türkiye’nin 5 ay büyükelçisini çektiği Avusturya’dan, şimdi de mülteciler dolayısıyla Yunanistan büyükelçisini çekmiş bulunuyor.
AİLEDE OLURSA
Şunu belirtmeliyim ki eğer algıyı düzeltecek adımlar atılmaz ise bu kez ilişkiler askıya da çıkamaz noktaya gelir; zayıflayan bağlar, dolayısıyla kopar.
Yakın geçmişte yaşandığı gibi bu kopuştan sonra ilişkileri yeniden inşa etmek de kısa sürede olmaz.
Bundan dolayı AB Bakanı Bozkır’ın şu cümlesine herkesin dikkat etmesi gerekir:
“Önemli olan Türkiye’nin kendisini AB ailesi içinde hissetmesi. Ancak o zaman göç olayında yaşandığı gibi birlikte sorunlara çözüm formülleri üretilebilir...”
Yoksa her iki taraf için de içinden çıkılmaz hal alır.