İki elin sesi
Duyguları kolaylıkla ifade, bağımsız hareket, uyum, empati, sorunu kolay yoldan çözme, beğenilme, nezaket, saygı, sebat...
Bütün bunlar insan hayatını başarılı kılan unsurlar olarak sıralanır.
Bilim insanları, hayatı doğru yaşayabilmek, başarı ve mutluluğu elde edebilmek için belirli bir IQ’nun yanında, yukarıda sıralananlara, yani EQ’ya; diğer adıyla “duygusal zekâya” da sahip olmak gerektiğini belirtir.
Duygusal zekâsı yüksek olan bireylerin, aile ve sosyal çevrelerinde iyi ilişki kurabilen, başarıyı kolay yakalayan, doğru üreten, iş hayatında başarılı insanlar oldukları, bilimsel araştırmalarla da sergilenir.
Her ne kadar 1990 sonrası “duygusal zekâ” denilmeye başlandıysa da temeli “sosyal zekâ” tanımının yapıldığı 1920’lere ulaşır.
Duygusal zekâ geliştirilip beslenebilir.
Sonuçta duygusal zekâsı gelişen çocuklar bahane üretmez, başarısızlığının nedenini ötekinde aramaz, doğrudan sorun çözmeye odaklanır; hepsini de empati içinde gerçekleştirir.
O nedenle fizik, matematik problemlerini çok daha kolay çözer.
ÇOCUK SENFONİSİ
Bunları bir pazar günü yazmamın tek nedeni, Eskişehir Tepebaşı Çocuk Senfoni Orkestrası... Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç’ın, “10 ay gibi kısa sürede nasıl bir orkestra çıktı gelip görmelisin” daveti üzerine, BM elçisi, flüt virtüözü Şefika Kutluer’e eşlik ettikleri Ankara konserini izledim. Bir senfoni orkestrasında bulunması gereken enstrümanların hepsine sahip, yaşları 7-15 arası muhteşem 100’ü aşkın çocuk.
Hele içlerinden bazıları var ki sandalyeye oturabilmek için boyları yetmiyor; elma yanakları, tombul göbekleri ile henüz bebeklik çağlarındaki görünümleriyle insanın içini gülümsetiyor.
Bu görüntü içinde sahne aldılar...
Şef bagetini kaldırdığı andan itibaren de sanki o sahnede ömürleri geçmiş gibi profesyonelleştiler...
Arka tarafları göremedim, ama öndeki keman, viyola ve viyolonsel arşeleri tek bir uyumsuzluk göstermedi; hepsi aynı notayı bastı, aynı tınıyı çıkardı, benzer enstrümanların yayları aynı yönde gidip geldi.
Bir an olsun gözleri nota sehpasından ayrılmadı, hatta bazıları kahkaha attıracak boyutta kendini notaya kaptırdı.
Üstelik çaldıkları parçaların hepsi de çok sesliydi...
Uyum, senkronizasyon, empati, beğenilme, nezaket, saygı... Müziğin çocukta yaratıp yaşatacağı, duygusal zekânın gelişmesine katkı sağlayan ne varsa sahnedeydi.
BAŞARI MODELİ
Şunu belirtmeliyim ki o çocukların hepsi gelecek hayatlarında çok daha başarılı olacaklar.
Matematik hesaplarını kafadan daha çabuk çözecekler, tahmin konularında çok daha başarılı sonuçlar alacaklar.
Bütün bunların ötesinde onlar ilçelerindeki, illerindeki ve Türkiye’deki diğer çocuklara da örnek olacaklar.
Oysa 10 ay önce yola çıktıklarında bir tek enstrümanları yokmuş; “Bir enstrüman bir çocuk kurtarır” sloganı sayesinde o minik müzik aletlerine kavuşmuşlar.
Dilerim başka illerde de konser verirler ve bilgisayar oyunu peşinde koşan yaşıtlarına rol model olurlar...
Emeğinize, müziğinize, yüreğinize sağlık...