Siyaset arası...
GEÇMİŞ yıllarda seçim dönemi geldi mi Meclis’te işler aksardı.
Sorun olmaz, siyasetin bıraktığı boşluğu kamu kurumlarının tecrübeli bürokratları doldururdu.
Hatta seçim dolayısıyla istifa etmek zorunda kalan Adalet, İçişleri ve Ulaştırma seçim bakanlıklarına da o kurumun üst yöneticilerinden birini, çoğunlukla müsteşarını getirmek de bunun bir göstergesi kabul edilirdi.
Böyle olunca da bürokraside işler aksamaz, siyasetin bıraktığı boşluğu bürokrasi geçici süreyle de olsa doldurur, işlerin yolunda gitmesini sağlardı.
İki gündür bürokrasiden gelen adaylık patlaması gösterdi ki devlet daireleri de bir süreliğine seçim arası verecek.
Hem de bütün dünyanın ekonomiyle ilgili tedbirlerini aldığı, bürokrasisini hızlı çalıştırıp açık vermeme derdine düştüğü en kritik süreçte...
Geçmişten farkı ise bürokrasinin ilk kez bu kadar yoğun bir şekilde siyasete girmeyi arzuluyor olması.
Oysa geçmişte de bürokraside adaylar çıkar, hatta milletvekili seçilir, içinden geldiği kuruma bakan dahi olurdu.
Ancak hiçbir dönemde bürokrasinin siyaset mayası bu kadar kabarmamıştı.
TOPLUMSAL TABAN
Bürokrasiden siyasete olan yüksek teveccüh iki şekilde açıklanabilir.
İlki, mevcut milletvekillerinden 70 kadarının yerinin boşalması dolayısıyla seçilebilir yerlere yerleşme olanağının ortaya çıkmış olması.
Ya da AK Parti’ye dinamik güç veren Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi sonrası bürokratik tabanının gelecek kaygısına kapılması...
Eğer böyle ise o zaman parti kurumsallaşması, siyasal kimlik oluşturması açısından ciddi sorunla yüz yüze demektir.
TABANIN TALEBİ
Gerekçe bu değilse o zaman diğerine bakmak gerekir.
O da bürokratik kadroların belirli bir noktaya ulaştıklarını düşünerek daha fazlasını istemesi...
Yani toplumsal tabanın hızla farklılaşan taleplerinin ortaya çıkmış olması.
Zaten AK Parti açısından gelecekte karşılaşabileceği tehlikelerden biri olarak da bu duruma işaret ediliyordu.
Şöyle ki...
AK Parti toplumsal tabanı için uzun yıllar var olan iktidarını sürdürmek ve onu koruyup kollamak önem arz etti.
Hükümetin elden gitmesi demek, onun için bugüne kadar ulaşmakta zorluk çektiği olanaklardan, partisinin iktidarda olmasının verdiği güvencelerden mahrum kalmaktı.
O nedenle yüksek taleplerde bulunmak yerine, parti varlığının iktidarda sürüyor olmasıyla yetinirdi.
Aradan geçen 12 yıl, AK Parti tabanını sosyolojik olarak dönüştürdü.
Toplumsal tabanın 2002’deki beklentisi ile bugünkü beklentisi artık aynı değil.
O gün şube müdürü olmak bile çok önemliyken, bugün daha üst makamlar bile onu kesmiyor.
Aynı tabanda yer aldığı, kendisinden daha liyakatli görmediği kişilerin bürokratik yükselmelerini bir zamanlar yaptığı gibi imrenerek izlemek yerine, “Ben niye olmuyorum da o oluyor?” sorusunu yüksek sesle sormaya başlıyor.
AK Parti de kadrolar ancak bu kadarına izin verdiği için, toplumsal tabandan gelen talepler karşısında yeni siyaset üretmekte zorlanıyor.
Yani bünyesinde ürettiği siyaset ile tabanının sosyolojik beklentisi arasındaki makas açılıyor.
Ya da kadrolar yorulmuş bulunuyor.