Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Keşfet Resmi İlanlar

Steven Spielberg’in senaryosunu Tony Kushner ile yazdığı ‘Fabelmanlar’ (The Fabelmans), otobiyografik nitelikler taşıyan bir film. Yıllardır kafasında olduğu halde annesi Leah Adler ve babası Arnold Spielberg hayattayken çekmek istememesi dahi filmin önemli oranda gerçeklere dayandığının açık kanıtı. İşte bu yüzden, ‘Fabelmanlar’, çoğu sinemasever için özel nitelik taşıyor.

Aslında, ana hatlarıyla bilinen bir hayat hikâyesi bu… Hem de Spielberg’in ilk sinema filmlerinden bu yana… Genç yaşta birkaç filmle deha ilan edilirseniz, çocukluğunuz ve gençliğinizin merak edilmesi kuşkusuz doğaldır. Üstelik parçalanmış ailenin öne çıktığı filmler çekiyorsanız. O yüzden sinemaseverler ve eleştirmenler, diğer birçok yönetmene oranla Spielberg’in yaşam öyküsüne dair daha fazla şey bilirler. Ama yine de yüzeysel bilgilerdir bunlar…

Fabelmanlar’ çok daha fazlasını vadediyor. Öncelikle bildiklerimizi derinleştiriyor. Spielberg’in birkaç standart cümleyle andığımız çocukluğunu, gençliğini üç boyutlu hale getiriyor. Çocukluğunda 8mm kamera ile yaptığı ilk denemeler; lisede arkadaşlarıyla çektiği konulu kısa filmler ve babasının işi nedeniyle taşındıkları Kuzey California’daki maruz kaldığı ırkçılık ve diğerleriHepsi birer birer karşımıza geliyor.

Öte yandan, başta açılış ve final olmak üzere sürprizler içeren bir film bekliyor bizi. Her şeyin ötesinde, öncelikle annesi Mitzi Fabelman (Michelle Williams), babası Burt Fabelman (Paul Dano) ve kardeşleriyle olan ilişkilerine tanık oluyoruz Anne ve babasının evliliğine belirli bir mesafe ve nesnellikle bakması ise filmin en çarpıcı ve dürüst yanlarından biri… Bu arada, senaryonun bire bir gerçekler üzerine kurulmadığını; Spielberg’in, anne ve babasının evliliğindeki sorunların asıl nedenini filmdeki gibi genç yaşta değil, ancak yıllar sonra öğrendiğini baştan belirtelim. Özetle, ‘Fabelmanlar’ gerçeklerin kurgusal bir versiyonunu sunuyor seyirciye.

Büyük oranda gerçeklerden söz etmesi,Fabelmanlar’ı baştan sona ilgiye değer kılıyor ama bir film olarak asıl değerli yanı, elindeki dramatik malzemeye yaklaşımı. O yüzden, özyaşamsal olmanın ötesine geçiyor; iyi bir film olarak tarihe geçmeyi başarıyor.

Sinema tarihinde ‘400 Darbe’ (1959) başta olmak üzere filmlerle büyüyen çocukların hikâyesini çok seyrettik. ‘Fabelmanlar’ın farkı, kamerayla büyüyen bir çocuğun hikâyesini anlatması… Gördüğü ilk film olan ‘The Greatest Show on Earth’ün (1952) etkisinden bir türlü kurtulamayan, trenin otomobile çarpması sahnesini saplantılı şekilde odasında canlandırmaya çalışan küçük Sammy’nin (Mateo Zoryan) annesi sayesinde kamerayı keşfetmesi, ilgisini başka bir boyuta taşıyor. O noktadan sonra Sammy, kurguyu, kamera açısını ve film dilini keşfetmeye başlıyor.

Çocukluktan çıktıktan sonra da genç Sammy (Gabriel LaBelle) için her şey gördüğü filmlerin benzerlerini çekmekle ilgili… Sıfır bütçe ve yüzde yüz tutkuyla yapılan bu filmlerin çekimleri,Fabelmanlar’ın bence en eğlenceli sahnelerini oluşturuyor. Spielberg’in görüntü yönetmeni Janusz Kaminski ile birlikte çocukluğunda ve gençliğinde çektiği filmleri temel aldığı, hatta onları birebir yeniden çektiğini belirtelim. Daha önce hiçbir set tecrübesi olmayan Sammy’nin bu filmlerdeki en yaratıcı yanlarından biri, kendi başına bulduğu çekim hileleri veya özel efektler. Western filminde oyuncak silahları ‘büyücü gibi’ patlatmayı başaran Sammy’nin savaş filminin finalinde oyunculuğu anlatım aracı olarak öne çıkarmak istediği çekim de unutulmaz…

Tüm bunlar Sammy’nin film dilini keşfettiği ve görüntülerle hikâye anlatmayı öğrendiği sahneler… Ama sinemanın doğası ve gücünü bu filmlerden ziyade ‘belgeseller’le öğreniyor. Bir aile pikniği sırasında çektiği görüntüleri, babasının zorlamasıyla annesi için özel film haline getirmek için kurgu masasının başına geçtiğinde, kamerayla gerçeklik arasındaki ilişkiyi ilk kez keşfediyor. Antonioni’nin Blowup’ (1967) filmini hatırlatan bir sahne bu… Üstelik bu keşfin bedeli ağır oluyor.

Lisedeki mezuniyet gecesi için hazırladığı belgeselde ise sinemanın gerçekliği yeniden şekillendirebilme, insanları etkileyebilme ve değiştirebilme potansiyeline tanık oluyor. İlginç olan, bu belgeseli de kız arkadaşı Monica (Chloe East) ve annesinin zoruyla, daha çok Arriflex 16mm kamera kullanma fırsatı için çektiğini görüyoruz. Her iki belgeselde de ‘kamera’nın hikâye anlatmanın ötesinde gerçeklikle ilişkimizi nasıl yönlendirebileceğini fark ediyor.

Hikâye anlattığı sıfır bütçeli filmlerin setinde babası gibi mühendislik yaptığı söylenebilir ama belgeseller onu annesindeki sanatçı ruha daha çok yakınlaştırıyor. Açılış sahnesinde babasının ve annesinin sinemayı nasıl tarif ettiklerini de unutmamak gerek. Baba bilimsel açıklama getirirken, annesi film – rüya ilişkisinden söz ediyor. Yaptığı işin sanat olduğunu ve sanatın ağır bedelleri olabileceğini ise önce sirklerde, sonra setlerde çalışan eksantrik büyük dayısı Boris’den (Judd Hirsch) öğreniyor. Gerçi Boris’in kendini neden sanatçı olarak gördüğünü pek anlayamıyor ama onun sayesinde annesiyle arasındaki ortak bağı fark ediyor.

Spielberg, tüm filmi Sammy’nin bakış açısından anlatıyor. Diğer karakterlerin cephesine geçmiyor. Annesi Mitzi’yi de genellikle Sammy’nin gözünden görüyoruz. Buna karşılık, Mitzi’nin filmin ikinci ana karakteri olduğunu söylemek gerek.

Fabelmanlar’ın öne çıkan temalarından biri, insanın kendi doğasına, tutkularına ihanet etmemesi gerektiği Konser piyanisti olma şansını yıllar önce kaybeden Mitzi, ailesi için kendi doğasına karşı koymaya çalıştıkça kötüye gidiyor. Annelik özverisinin sınırlarının tartışmaya açıldığı bir film ‘FabelmanlarMitzi’nin psikolojik serüvenini ve yaşadığı değişim sürecini yine Sammy’nin gözünden görüyoruz. Sammy için sinema ve anne sevgisi arasında güçlü bir bağ var. Tam olarak farkında olmasa bile annesiyle ilişkileri sinemayla olan ilişkisini de belirliyor.

Sammy’nin büyüme, olgunlaşma ve kendini bulma hikâyesinin en kritik aşaması, annesine karşı hissettiklerinin değişimiyle geliyor. Asıl karakter değişimini, annesinin duygularına, kararlarına, isteklerine saygı duyduğunda yaşıyor. Kızlar suçlayıcı davransa da babası ve Sammy, Mitzi’nin artık başka alternatifi kalmadığının farkındalar. Babasının, Sammy’nin üniversite eğitimini bırakıp Hollywood’da iş bulma isteğini onaylaması da eşi Mitzi’yi anlamasıyla ilgili…

Fabelmanlar’ın merkezinde yer alan üç karakter de etkili oyunculuklarla geliyorlar karşımıza. Sammy Fabelman’da genç oyuncu Gabriel LaBelle, üstüne düşen ağır sorumluluğun altından başarıyla kalkıyor. Michelle Williams, kariyerinin en iyi performanslarından birini çıkarırken Burt Fabelman’da Paul Dano karakterin kişilik özellikleriyle içine attığı sıkıntılarını dengeli şekilde yorumluyor. Bennie’de Seth Rogen başta olmak üzere diğer oyuncular da başarılı ama Boris dayı rolünde Judd Hirsch’ün adını sanki ayrıca anmak gerekiyor. Aldığı kısa sürede derin iz bırakmayı başarıyor.

Fabelmanlar’, hiç şüphesiz Spielberg’in en kişisel filmi. Eğlence sinemasının parlak ve nitelikli örneklerinin yanı sıra ‘The Sugarland Express’ten (1974) bu yana istediğinde derinlikli dramlar yapabileceğini göstermiş usta bir sinemacı Spielberg. Fabelmanlar’ ile dramatik anlamda uç noktalara gitmeyen, gerçekçi ve sağlam bir filme imza atıyor. Önceki işlerinden en önemli farkı, galiba çok fazla seyirci dostu bir film olmaması… ABD gişelerinde beklenenin altında ilgi görmesi, bunun kanıtı. Buna karşılık, başta Oscar ödülleri olmak üzere ödül sezonunda adı en çok geçen filmlerden biri. Bazı eleştirmenler, sinefiller ve sinemacıların en seveceği Spielberg filmlerinden biri olacağını düşünüyorum.

Sürprizin tadını kaçırmamak için, Sammy’nin finalde karşılaştığı Hollywood efsanesinden veya o efsaneyi kimin oynadığından söz etmeye niyetim yok. Ama filmin son planında Spielberg’in seyircilerin dikkatini kadrajdaki ufuk çizgisine çekerek sinema tarihinin unutulmaz finallerinden birine imza attığını söyleyebilirim.

8/10

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar