Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Keşfet Resmi İlanlar

Yeni milenyum sinemasının karakteristik özelliklerinden biri, seri filmlerin giderek genişleyen ‘hayali evrenler’e dönüşmesi… Temelleri 2018 yapımı ilk ‘Venom’ filminde atılan Sony’nin Örümcek-Adam Evreni (Sony’s Spider-Men Universe), bunlardan biri… Bu arada, kafaları karışanlar için telif hakları Sony’de olan Örümcek-Adam’ın özel bir anlaşmayla iki farklı evren ve iki farklı stüdyo tarafından paylaşıldığını hemen belirtelim.

Sinemalarda bugün gösterime giren ‘Morbius’, söz konusu evrenin geçtiğimiz sonbaharda izlediğimiz ‘Venom: Zehirli Öfke 2’den (Venom: Let There Be Carnage) sonraki üçüncü filmi. Evren, şimdilik kaydıyla, Örümcek-Adam resimli romanındaki muhtelif kötü karakterlerin solo öyküleri üzerinden ilerliyor.

Roy Thomas’ın yazdığı, Gil Kane’in resimlediği Dr. Michael Morbius veya yaygın olarak bilinen adıyla Yaşayan Vampir Morbius (Morbius, the Living Vampire) ilk olarak 1971’de İnanılmaz Örümcek-Adam resimli romanında okurların karşısına çıkan bir Marvel Comics karakteri.

Sinema uyarlaması ilk olarak 2000 yılında gündeme gelmişti. Gerçi ondan önce, ‘Blade’ serisinde yer alması kararlaştırılmış ama türlü terslikler nedeniyle fikir hayata geçirilememişti. Sonunda, 2018’de Columbia Pictures yapımı ‘Venom’un başarısından hemen sonra, karakterin geçmiş öyküsünü anlatan bir filmle Sony’nin Örümcek-Adam Evreni’ne dahil edilmesi kararlaştırıldı.

Bu yıl nihayet solo filmiyle karşımıza çıkan ‘Morbius’, Kosta Rika’daki egzotik, havalı ve ürpertici açılış sahnesinden sonra bizi 20 yıl öncesine, ana karakterin çocukluğuna ve en iyi arkadaşıyla tanıştığı güne götürüyor. Michael ve onun görür görmez Milo diye isim taktığı Lucian, nadir görülen kan hastalığına yakalanan iki üzgün ve çaresiz çocuk olarak Dr. Emil Nichols’un (Jared Harris) hastaları olarak yan yana geliyorlar. Kesin tedavisi olmayan ve yakalananların pençesinden kurtulamadığı bir hastalık bu… Çocuk yaşta süper zekâsıyla dikkat çeken Michael, burslu eğitim görmek için yanından ayrılırken abi gibi sahip çıktığı Milo’ya hastalığın tedavisini bulacağına söz veriyor.

Yıllar sonra Michael (Jared Leto), Nobel Ödül Töreni’nde çıkıyor karşımıza. Bulduğu yapay kanla birçok kişinin hayatını kurtarmasıyla tanınan bir bilim insanı olsa da Milo’ya (Matt Smith) verdiği sözü henüz yerine getiremediğini görüyoruz. Her ikisinin de tedavisi sürüyor. Güçsüz ve zayıflar. Koltuk değnekleri olmadan yürümekte zorluk çekiyorlar.

Milo’nun sağladığı maddi kaynaklarla çalışmalarını ısrarla sürdüren Michael, Kosta Rika’dan getirdiği yarasalar sayesinde beklemediği anda önemli gelişmeler kaydediyor. Bürokrasiden kurtulmak için bilim insanı olan kız arkadaşı Martine Bancroft (Adria Arjona) ile birlikte çalışmalarını uluslararası sularda dolaşan geminin içinde kurduğu laboratuvarda sürdürmeye karar veriyor. Ve sonra, süper kahraman resimli romanlarından aşina olduğumuz malum trajik gelişme gerçekleşiyor: Dr. Michael Morbius, süper güçlere sahip, benzerine pek rastlamadığımız türde bir vampire dönüşüyor.

Buraya kadar sorunsuz bir film ‘Morbius’ ama sonra hikâyenin iyi geliştirebildiğini söylemek imkânsız.

İlk iki ‘Venom’ filmini temel alırsak, Marvel ve DC’nin diğer süper kahraman evrenlerine oranla kuşkusuz daha hafif ve iddiasız hikâyeler çıkıyor karşımıza. Belli ki, bu yeni evrende eleştirmenler ve dramatik derinlik bekleyen sinemaseverlerden ziyade salt seyir zevkine, özel efektlere, aksiyona odaklanan genç seyirciler hedefleniyor. Korku, gerilim ve grafik şiddetin öne çıktığı, görsel olarak kara film duygusunu kullanan filmler bunlar. Hikâyeler, B filmlerinden esinlense de aksiyon ve özel efektlerin kalitesinin en üst seviyede tutulduğunu, asla ‘ucuzluk’ ve basitlik duygusu taşımadığını belirtelim.

‘Morbius’ta da karakterlerin süper güçlerini görsel olarak çok iyi yansıtan, birbirinden iyi tasarlanıp düşünülmüş aksiyon sahneleri var. Gemi sahnesinde, Matrix’in popüler hale getirdiği ‘bullet time’ efektine benzer teknikle açılan ‘özel efekt artı aksiyon şovu’ özellikle şehirde geçen sahnelerde zirveye çıkıyor. Dramatik açıdan çok fazla önemi olmayan, sonu baştan belli ve orijinal fikirlerden yoksun aksiyon sahnelerinden keyif alamayan biri olarak ‘Morbius’un benzer sahnelerinde sıkılmadığımı söyleyebilirim.

Öte yandan, hikâye o kadar düz şekilde gelişiyor ki aksiyon heyecanlı veya eğlenceli olamıyor. ‘Morbius’, iki Venom filmine oranla daha basit bir dramatik yapı üzerinde şekilleniyor.

Venom filmleri en azından iyilikle kötülük arasındaki sınırları muğlaklaştırır. Aynı bedeni paylaşan iki farklı canlının ilişkisi, aralarındaki mücadele ve uzlaşma çabaları kayda değerdir. ‘Morbius’un hikâyesinde kayda değer ne var?’ diye düşündüğümde ise açıkçası aklıma bir şey gelmiyor.

Ana karakterin vampire dönüşmesinin ardından, orta bölümlerine kadar nereye doğru gideceğini merak ettiğiniz, en azından umudunuzu kaybetmediğiniz bir film ‘Morbius’. Ama kötü karakterin hikâyeye ağırlığını koymasıyla ‘her bölüm ayrı öykü anlatan’ eski usul TV dizilerinin basit dramatik şeması çıkıyor karşımıza. Üstelik, kötü karakterin geçirdiği değişimi anlayamıyorsunuz. Hangi ara o noktalara geldi, çözmek zor. Ana karakterin tek hedefi bir an önce kötüyü yenmek olduğundan o aksiyon hengamesinde, iç dünyasında olup bitenler ve yaşadığı çelişkiler öne çıkarılamıyor. Sıradan ve sığ bir iyi – kötü savaşına dönüşüyor her şey.

İki Venom filminin başarılı hasılatına baktığımda, yapımcılar ve yönetmen Daniel Espinosa’yı dramatik yapıdaki bu iddiasızlık nedeniyle suçlayamam belki. Sonuçta, Espinosa’nın sadece tekniğe, özel efektlerin mükemmelliğine ve aksiyon sahnelerinin orijinalliğine odaklandığı; bir zanaatkar olarak kendinden bekleneni verdiği kesin. Beğenen çıkar mı, genç seyircileri tatmin eder mi, bilmiyorum ama hikâye örgüsü vasat. Oysa aynı karakterler, onları karşı karşıya getiren dramatik açmazlar ve iyiyle kötünün birbirine karıştığı bir hikâyeyle çok daha iyi sonuçlar elde edilebilirdi.

Kaldı ki, sırf hikâye ilerlesin diye durup dururken canavarlaşan bir karakter yaratmak, günümüz ana akım sineması için bence biraz demode duruyor. Başta Jared Leto olmak üzere oyuncular ellerinden geleni yapıyorlar ama senaryonun kısıtlı dramatik imkânları belli ki alanlarını çok daraltıyor. Michael Keaton hayranları da umutlanmasın çünkü filmde aldığı süre çok kısa…

Giderseniz aksiyon, özel efektler ve akıp giden kurgudan yana bir şikâyetiniz olmaz. Özellikle, Sony’nin Örümcek-Adam Evreni’nde olup bitenleri takip etmek adına Venom serisini sevenlere tavsiye edilir.

Son jenerik yazıları başladıktan sonra salonu terk etmemenizi öneririm. Jeneriğin ilk yarısında aralıklı olarak iki ayrı sahne bekliyor sizi.

Umarım, ikinci film için daha iyi bir hikâyeyle yola çıkarlar; çünkü Morbius karakteri daha iyisini hak ediyor.

5/10

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar