Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Keşfet Resmi İlanlar

Geçtiğimiz yıl Sony’nin iddialı projelerinden biriydi ‘Ailem Robotlara Karşı’ (The Mitchells vs the Machines)… 10 Ocak 2020’de ABD’de gösterime girmesi planlanırken önce 18 Eylül’e, sonra da pandemi nedeniyle 23 Ekim’e ertelendi. Sinema salonlarında işler yolunda gitmeyince, vizyon şansı bulamadı ve ocak ayında dağıtım hakları, bazı kaynaklara göre 110 milyon dolara Netflix’in eline geçti. 23 Nisan’da kısıtlı sayıda sinema salonunda vizyona giren ‘Ailem Robotlara Karşı’, 30 Nisan’da Netflix içeriğine dahil oldu.

Gravity Falls’ adlı TV dizisiyle tanınan Mike Rianda’nın Jeff Rowe ile yazıp yönettiği ‘Ailem Robotlara Karşı’, birden fazla türü, temayı barındırıyor ve birçok filmden izler taşıyor.

Öncelikle bir aile filmi olduğu söylenebilir. İlk başta, tatil için yolculuğa çıkan tuhaf bir ailenin serüvenlerini anlatması itibarıyla, komedi türündeki National Lampoon serisini akla getiriyor ama sadece bir komedi değil. Dramatik yanlarının en az komedi unsurları kadar iyi kurulduğu kesin.

Pixar’ın ‘İnanılmaz Aile’ (The Incredibles) serisinde olduğu gibi hikâye, çift yönlü olarak ilerliyor. Bir yanda yapay zekâların dünyayı ele geçirme çabasıyla şekillenen bir bilimkurgu hikâyesi var. Diğer yanda ise aile içi sorunlar… Film ilerledikçe aksiyon, komedi, dram iç içe geçiyor; dünyayı kurtarma ve aile meseleleri birbirinden ayrılmaz hale geliyor.

Baba ile kızın ergenlik çağında kopan ilişkisi, en az robotlara karşı verilen mücadele kadar filmi şekillendiren bir konu… Danny McBride’ın seslendirdiği Rick Mitchell, başta akıllı telefonlar olmak üzere teknolojiyle arası hiç iyi olmayan, doğayı, ormanı, kampı, çadırı, tornavidayı seven eski kafalı bir baba… Kızı Katie’nin (Abbi Jacobson) ise tahmin edeceğiniz gibi dijital dünyayla arası gayet iyi. Ama onu ilk tanıdığımız andan itibaren ‘ekranların kölesi’ olmadığını; tam aksine, film çekme tutkusuyla teknolojiyi buluşturmasını bilen, sanatsal anlamda kreatif biri olduğunu görüyoruz. Teknofobisi nedeniyle önyargılarından kurtulamayan baba ise ne yazık ki, kızının yeteneklerinin farkında değil. Aralarında çıkan son tartışmanın ardından, eşi Linda’nın (Maya Rudolph) ‘İşleri düzeltmen gerek’ demesi üzerine baba şöyle bir plan yapıyor. Sinema okuluna gideceği ve yeni arkadaşlarıyla tanışacağı günü iple çeken Katie’nin uçak biletini ona hiç sormadan iptal ediyor. Aralarındaki sorunları çözmek için günlerce sürecek ve köpekleri Monchi’nin de katıldığı ‘aile boyu’ bir otomobil yolculuğu organize ediyor. Dolayısıyla, her şey yol filmi gibi başlıyor ama Mitchell ailesi bir süre sonra robotların yol açtığı bir kıyamet atmosferinin orta yerinde buluyor kendini.

‘Ailem Robotlara Karşı’, dünyayı ele geçirmek için insanlara isyan eden akıllı makineler itibarıyla Terminatör serisini akla getiriyor hiç kuşkusuz. Ama bir kıyamet bilimkurgusu olarak çok iddialı bir öyküye sahip olduğunu iddia edemem. Daha çok alt metinleriyle öne çıkıyor.

Sözgelimi, robotların dünyayı ele geçirme planının gerisinde yatan nedenleri düşündüğümüzde, aslında yine bir çeşit ‘baba – kız sorunu’yla karşı karşıya kaldığımız söylenebilir. Sonuçta, insanlardan duyulan nefretin kökeninde kıskançlık, sevgisizlik ve unutulma korkusu gibi nedenler yatıyor. Dolayısıyla, makineler de duygusal varlıklar olarak çiziliyorlar. Sadece öfkeli ve ‘akıllı’ liderleri değil, Mitchell ailesiyle takılmaya başlayan iki robotun da duygularıyla hareket ettiğini görebiliyoruz. ‘Terminatör’ serisinde olduğu gibi iyi robotların öyküde önemli rol oynadığı kesin… Yeri gelmişken Olivia Colman’ın yapay zekâ PAL seslendirmesiyle filme çok şey kattığını belirtelim. PAL, ‘2001: A Space Odyssey’deki HAL adlı bilgisayarı akla getiriyor hiş kuşkusuz.

Filmin kendine özgü havasını bulduğu sahneler makine – insan savaşıyla inceden dalga geçilen yerler. Sözgelimi, Mitchell ailesinin bir AVM’de çamaşır makinesinden robot süpürgelere kadar her çeşit elektronik beyaz eşyanın saldırısına uğradığı ‘çatışma’ sahnesi, ‘nesnelerin interneti’ çağını akla getiriyor. İnsanların akıllı telefonlarla evdeki her tür elektronik eşyayı uzaktan yönetme hayali kurduğu bir çağ için anlamlı bir sahne… Hayatında en az bir kez Furby oyuncağıyla karşılaşanların tadını daha iyi çıkaracağı sahne de çok eğlenceli.

Bu arada, makinelerin dünyaya egemen olma sürecinde insanların fazlasıyla pasif ve kaderlerine razı bir halde olmaları kuşkusuz dikkat çekici. İnternet ve ekran bağımlılığı, onlar için nerdeyse her şeyin önüne geçmiş durumda. İnsanların ‘bedava wi-fi’ ile kandırılmaları ve herkesin ‘Matrix’ filmini hatırlatan kişisel kozasında kendi ekranıyla baş başa kalmasını unutmayalım.

Film bir yerden sonra baba ile kızın temsil ettiği iki karşıt tezin, dünyayı kurtarmak adına uzlaşması gerektiğinin altını çiziyor. Bir yanda, babanın tornavidası, diğer yanda kızın dijital becerileri var. Sonuçta, insan – makine savaşından ziyade birbirinden kopuk iki kuşağın birbirlerini anlamaya çalıştığı bir film seyrettiğimiz söylenebilir.

Hikâye baştan sona sürprizsiz ve tahmin edilebilir şekilde ilerliyor. Hatta, insanın makinelerden üstün olan yanının sevgi olduğu ironik şekilde en baştan söyleniyor ama filmin yegâne derdi, çok iyi bilinen bu mesajı tekrar etmek değil. Daha hoş fikirler de var. Sözgelimi, ‘mükemmel aile’ yoktur önermesi... Asıl sorunların aşırı korumacılık ve mükemmelliği aramak gibi noktalarda düğümlendiği görülüyor. Film normalliğe karşı tuhaflığın, mükemmellik arayışına karşın kusurlu olmanın tarafını tutuyor. ‘Herkesin kusurları vardır ve makinelere karşı verdiğimiz savaşta en büyük şansımız kusurlarımızdır’ demeye getiriyor film… Tam da bu noktada, makinelerin üstünlüğünü tuhaflığın çökerttiğini not etmek gerek.

‘Ailem Robotlara Karşı’, her şeyiyle tam bir kendini iyi hisset filmi. Duygusal bir aile filmi olduğunu da not etmek gerek. Özellikle, arka jenerikteki aile fotoğraflarına bakarken sizin de aklınızdan kendi aile fotoğraflarınız geçiyor.

İyi bir aile filmi olmanın ötesinde animasyon tekniği ve görsel estetiği açısından da kayda değer bir film olduğunu düşünüyorum. ‘Örümcek-Adam Örümcek Evreninde’de resimli roman estetiğini kâğıdın ve matbaanın dokusuna kadar yansıtma derdi vardı. Bu filmde ise öncelikle bir illüstrasyon kitabının estetiğini yakalama çabası göze çarpıyor.

‘Ailem Robotlara Karşı’, kızın çektiği ‘ev yapımı amatör filmlerin’ naif görselliğinden de izler taşıyor. Katie’nin daha sinema okuluna gitmeden önce evde köpeği, kardeşi, oyuncakları ve en basit, ‘beleş özel efekt’ uygulamalarıyla yaptığı filmler bunlar. Katie, filmlerini tablete, akıllı telefona ve bilgisayara indirebileceğimiz aplikasyonlarla kurguluyor, renklendiriyor ve dijital grafik efektlerle süslüyor. Dolayısıyla, ‘Ailem Robotlara Karşı’ özellikle sosyal medyada sıkça karşımıza çıkan amatör ev filmi trüklerini en ileri teknoloji bilgisayar animasyonuyla birleştiriyor. Sonuçta, her kadrajı yoğun bir görsel işçilikle hazırlanmış baştan sona rengarenk, canlı, çok hareketli, kıpır kıpır bir film bekliyor sizi.

Yönetmen Mike Rianda’nın animasyon filmlerinde görmeye çok alışık olmadığımız bir hızlı kurgu sineması hedeflediğini belirtmem gerek. Belli ki amacı seyirciyi kuşatan bir ‘çağdaş aksiyon filmi kafası’ yakalamak ama ‘çizgi film’ konseptinden de asla kopmamak…

‘Ailem Robotlara Karşı’daki dövüş filmlerine kadar uzanan göndermelerin çetelesini tutmak zor. Öte yandan, öyküsüyle değil belki ama anlatımı ve görselliğiyle kendine özgü, hayli eğlenceli bir film olduğunu düşünüyorum.

7.5/10

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar