Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Bernard Preynat, yıllar boyunca gözetimi ve koruması altındaki çocukları taciz etmiş Katolik bir rahip...

Fransız Katolik Kilisesi, onca yıl boyunca gelen şikâyetlere rağmen Preynat hakkında hiçbir işlem yapmamakta ısrar etmiş. Dahası, onu yine çocuklarla birlikte olacağı ortamlarda görevlendirmeyi sürdürmüş.

Tam da bu noktada, “Peki, ama nasıl?” diye sormuyoruz. Çünkü 2015 yapımı ABD yapımı “Spotlight”da da gördüğümüz gibi Katolik Kilisesi, pedofil rahipleri koruyan, sahiplenen bir kurum... Yerlerini değiştiriyor, dinlendiriyor, bir süre açığa alıyor ama genelde rahiplikten atmıyor...

Çıkan tüm sorunları polis, yargı, devlet kurumları, iş dünyası ve medya üzerindeki nüfuzunu kullanarak çözmeyi tercih ediyor.

Boston'daki taciz olaylarını haber yapan gazetecilerin gerçek hikâyesini anlatan “Spotlight” gibi “Yüzleşme” (Grace a Dieu) de yaşanmış olaylardan yola çıkıyor. Bernard Preynat ve onu yıllarca sistematik olarak koruyan Lyon Kardinali Phillippe Barbarin hakkında açılan davaların öncesini kurbanların gözünden yansıtıyor.

“Spotlight”ın ana karakterleri gazetecilerdi ve film, Kilise'nin toplumun her yanında kendini hissettiren gücüne karşı haberi yayımlama mücadelesine odaklanıyordu.

“Yüzleşme”nin ana karakterleri ise Rahip Bernard Preynat'nın kurbanları... Mücadeleyi bu kez onlar başlatıyor.

Filmin bir sahnesinde kurbanlardan birinin eşi, başka bir kurbana “Üçünüzün de cesaretine hayranım” diyor...

Gerçekten de hayranlık duyulacak bir cesaret bu... Çünkü benzer taciz vakalarının çoğunda kurbanlar konuşmak ve insanların önüne mağdur olarak çıkmak istemiyor. Konuşmak isteyenler ise aileleri ve yakınları tarafından engelleniyor...

“Yüzleşme”nin üç ana karakteri için de taciz kurbanı olarak öne çıkmak kolay değil zaten...

Beş çocuk babası, hali vakti yerinde dindar bir Katolik olan Alexandre Guerin (Melvil Paupoud), medyayı ve yargıyı hiç karıştırmadan Kilise üzerinden çözmek istiyor sorunu... Filmin ilk bölümü, Guerin'in Preynat'yı rahiplikten attırmak için Kilise içinde verdiği mücadele üzerine kurulu... Kardinal Barbarin, aralarında sürüp giden yazılı mesajlaşma trafiği boyunca hep ikiyüzlü bir nezaket ve anlayışla çıkıyor Guerin'in karşısına. Futbol tabiriyle aylarca hiçbir sonuca varmadan “orta sahada top çeviriyor” ve Guerin'in öfkesini sünger gibi emip yok etmek istiyor. Guerin, sonunda diplomatik konuşmasını bilmeyen bir Kilise yetkilisinin ağzından Preynat hakkında hiçbir işlem yapılmayacağını öğrenince son çare olarak bir suç duyurusuyla savcılığa başvuruyor.

Filmin ikinci bölümü, suç duyurusunun ardından savcılığın görevlendirdiği polislerin yıllar önce soruşturulmuş bir başka taciz vakasının peşine düşmesiyle başlıyor. Tanrıtanımaz bir aile babası olan François Debord (Denis Menochet), konunun yeniden gündeme gelmesine önce olumsuz tepki gösteriyor, sinirleniyor ve polise ifade vermeyi dahi reddediyor. Ama Preynat'nın internette çocuklarla çekilmiş fotoğraflarını görünce bir anda nevri dönüyor ve mücadele etmeye karar veriyor. Ama ne mücadele... Öfkeli Debord, Preynat ve Kilise'ye karşı çok yönlü bir “toplu saldırı”nın öncüsü oluyor. Yasal sürecin hızlanması için verdiği çabanın yanı sıra kurbanları bir araya getirerek kampanya başlatıyor. İnternet sitesi açıyor ve olayın medyada haber olmasını sağlıyor.

Üçüncü ana karakter Emmanuel Thomassin (Swann Arlaud), olayın medyaya yansımasıyla sürece dahil oluyor...

Thomassin ile birlikte çocukken yaşanan cinsel tacizin insan hayatı üzerinde ne kadar derin ve kalıcı etkiler bırakabileceğini görüyoruz.

Thomassin, Guerin ve Debord gibi aile babası değil. Çocukları ve düzenli bir hayatı yok. Süper zeki olmasına rağmen hayatını bir türlü toparlayamamış biri... Aynı zamanda, epilepsi hastası... Çocukluğunda yaşadığı taciz travması, ergenlik ve yetişkinlikteki cinsel hayatını da etkilemiş.

Senaryoyuda yazan yönetmen François Ozon, Thomassin ile birlikte filmi karanlık ve trajik hale getirmekten çekinmiyor. Bir çocuk olarak güvendiğiniz ve duygusal olarak bağlandığınız bir insan tarafından taciz edilmenin ne kadar korkunç olabileceğini Thomassin'le birlikte daha iyi anlıyoruz.

Guerin karakteriyle bir Katoliğin çaresizliğini, Debord ile bir ateistin keskin öfkesini yansıtan Ozon, Thomassin ile çocukken yaşanan tacizin dehşetini hissetmemizi sağlıyor.

Filmin belki de en umut verici yanı, Thomassin'in iyileşme sürecine girmesi... Ozon'un altını çizmeye çalıştığı noktalardan biri dayanışmanın önemi... Çünkü soruşturmanın başlaması, Preynat ile Barbarin'in yargılanması kadar mağdurların bir araya gelmesi de önemli... Thomassin, yalnız olmadığını anladıkça ve sorunlarıyla yüzleştikçe manevi olarak kendini daha iyi hissediyor.

Ozon, sadece bu üç karakterle yetinmiyor. İfade vermeyi reddedenler bir yana hayatı boyunca tacize uğradığını kendine saklayacak insanları da tanıyoruz... Anlıyoruz ki Guerin ve Debord gibi öncüler, travmayla en iyi baş edebilmiş olanlar... Baş edemeyenlerin sayısı da azımsanmayacak kadar çok. Öte yandan, filmde bahsi geçen bazı vakalar, Preynat'nın özellikle kendini güvende hissettiği zaman ne kadar ileri gidebileceğini de gösteriyor.

Ozon, Preynat'yı yaptıklarının sonuçlarının farkında olmayan, neredeyse zavallı bir ruh hastası olarak tasvir ediyor... Asıl hedefi ise Barbarin'in ve Kilise'nin Preynat'yı koruyucu tavrı...

Barbarin'in bir basın toplantısında psikanalistlerin dil sürçmeleri konusundaki tezini doğrulayan ve Türkçe altyazıda “Tanrı'nın rahmeti” diye çevrilen, filme adını veren “Grace a Dieu” ifadesi önemli... Barbarin burada Preynat'yı neden koruduğunu anlatırken “Tanrı'ya şükür, zaman aşımı vardı” anlamına gelecek bir laf ediyor... Tam da burada Barbarin'in bilinçdışı açığa çıkıyor; Preynat'yı yıllar boyunca pedofil olduğunu bile bile koruduğunu kabul etmiş oluyor...

Aslına bakarsanız, Ozon'un derdi, Barbarin de değil... Barbarin çocukların taciz edilmesini yeterince önemsemeyen bir zihniyetin temsilcisi... Ozon’un hedefi o sorumsuz zihniyet.

“Yüzleşme” önce bir belgesel olarak planlanmış ama Ozon kurmacada karar kılmış. Bu sayede, dikkatimizi kurbanların psikolojisine odaklıyor... Çünkü asıl mesele, Barbarin gibi yetkililerin kurbanların yaşadıklarını aslında çok da önemsememeleri.. Duyarsız olmasalar, Preynat'yı o mevkide bir gün bile tutmayacakları açık...

Ozon, elindeki konuya tam bir hikâye anlatıcısı tavrıyla yaklaşmış... Duygu sömürüsüne girmeden, duyarlı ve gözlemci bir yaklaşım benimsemiş. Üç karakteri ve onların kişisel dünyalarını farklı görsel yapılarla birbirinden ayırmış. Bu ayrıştırmada karakterlerin ev, aile ve özel hayatlarını kullanmış. Kurbanların bir araya geldiği sahnelerde ise genel çekimlere ağırlık vermiş ve kampanyadaki liderliği nedeniyle Debord'u öne çıkarmış. Preynat'nın çocukları taciz ettiği anları tabi ki göstermemiş; ama o anların öncesini, çocukların çaresizliğini altını çizen kısa ve etkili çekimlerle yansıtmış. Bu sahneleri de renk paleti olarak filmin bütününden ayırmış.

Bu kadar ‘çok karakterli kalabalık’ bir filmde bütün kişilikleri sığlaşmadan ele alabilmek, hepsinin iç dünyasını seyirciye hissettirebilmek, senaryo ve yönetmenlik açısından tam bir ustalıktır… Ozon, üç ana karakter dahil filmdeki bütün karakterlerin arasındaki çelişkileri, gerilimleri, anlaşmazlıkları incelik ve derinlikle anlatmasını başarıyor. Özellikle anne ve babalarla ilişkiye özel bir önem vermis. Çünkü taciz olayına tepki, aileden aileye gerçekten çok değişiyor.

"Yüzleşme"de senaryo ve yönetmenlik kadar oyuncular da çok iyi…

Filmin gösterime girmesinin ardından Kardinal Barbarin’in 6 ay ertelenmiş hapis cezasına çarptırıldığını, Preynat’nın da Kilise Mahkemesi tarafından suçlu bulunarak rahiplikten atıldığını belirtelim. Preynat ayrıca yakında sivil bir mahkemede de yargılanacak…

"Yüzleşme" ise konuyu dürüst, duyarlı bir şekilde ele alan film olarak tarihe geçecek.

7/10

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar