Tüm engelleri aşan 'Şampiyonlar'
Bir ülkenin uygarlık seviyesini ölçmek için engelli yurttaşlarına nasıl davrandığına ve onları topluma nasıl kazandırdığına da bakmak gerekir...
Engellileri topluma kazandırma açısından bakıldığında, “Şampiyonlar” (Campeones) filminin geçtiği İspanya'da durum kötü olmayabilir. Filmde tanıdığımız zihinsel engellilerin çoğunun farklı işlerde çalıştığını, hatta bir kısmının hayatını hiç kimseye muhtaç olmadan tek başına sürdürdüğünü görüyoruz...
Ne var ki, mesele zihinsel engellileri topluma kazandırmayı hedefleyen yasalarla bitmiyor.
Filmde vurgulandığı gibi asıl mesele, diğer insanların zihinsel engellilere bakışındaki problem... “Şampiyonlar”ın ilk sahnesinde Marco (Javier Gutierrez), kendisine park cezası yazan zihinsel engelli görevliyi (Jesus Vidal) küçümseyerek aşağılıyor...
Çok sevdiği eşiyle ayrı yaşıyor çünkü baba olmak istemiyor...
Birlikte yaşadığı annesi ona çocuk gibi davranmak zorunda kalıyor. Çünkü yeterince olgunlaşmadığı açık.
Lig maçı sırasında koçla girdiği tartışma sırasında ise öfke problemi olduğunu anlıyoruz. Marco, tahammülsüz, anlayışsız ve benmerkezci biri...
Dahası, yaptığı hiçbir şey için kendini suçlamıyor...
Sözgelimi, alkollü otomobil kullanırken sağa sola verdiği zararları umursamıyor. Ertesi sabah, gözaltına alındığı karakoldan elini kolunu sallayarak çıkacağını ve tekrar işinin başına döneceğini düşünüyor. Ama önce yargıç karşısına çıkıyor, sonra işinden kovuluyor...
Yargıç, ona iki seçenek sunuyor. Ya cezaevine girecek ya da 90 gün boyunca zihinsel engellilerden oluşan bir basketbol takımının koçluğunu yapacak... Marco elbette koçluğu tercih ediyor. Çünkü bir şekilde bu işten kaytarabileceğini düşünüyor... Ama yargıç işi sıkı tutunca, çaresiz bir şekilde kaderine razı oluyor.
Filmin ayağa kalkıp toparlandığı yer ise kulüp yöneticisi Julio'nun (Juan Margallo), Marco'ya oyuncuların gerçekte kim olduğunu, ne işler yaptıklarını ve hayatlarını nasıl idame ettirdiklerini anlattığı sahne...
Marco burada, çoğu doğum sırasındaki komplikasyonlar nedeniyle sorunlar yaşayan zihinsel engelli oyuncularına belki de ilk kez saygı duymaya ve onları anlamaya başlıyor. Hayatlarını bir şekilde sürdürmeyi başaran bu insanlara güvenmeyi öğreniyor. Ama takım asıl sıçramasını, Marco'nun eşi Sonia'nın (Athenea Mata) gelişiyle yaşıyor... “Kadın dokunuşu” her şeyi değiştiriyor... Hem Marco'yu, hem oyuncuları...
İlki, Marco'nun takıma koçluk yapıp katkı sağlaması bir yana, asıl olarak oyuncuların Marco'yu eğitip, adam etmesi... Marco, başlangıçta küçümsediği zihinsel engellilerle yaşadığı deneyim sırasında kendisiyle ve hayatla ilgili birçok şey öğreniyor... Filmin bir sahnesinde takımın küskün ve en iyi oyuncusu Roman (Roberto Chinchilla), “Marco'yla henüz işimiz bitmedi onu daha iyi biri yapacağız” diyor zaten... Bizim için de aynısı geçerli. Zihinsel engellilerden öğreneceklerimiz var. Kendimizi mükemmel, onları eksik olarak görmenin bir anlamı yok...
İkincisi, Marco'nun takıma koçluk yaparken baba olmanın değerini ve önemini kavraması... Çünkü baba olmak, sadece sorumluluk almak değil. İnsanları hataları, kusurları, zayıflıklarıyla sevmek ve asla mükemmelliyetçi olmamak anlamına geliyor. Marco'nun yardımcı koçluk yaptığı takımda yaşadığı sorun da özünde, mükemmellik arayışını her şeyin önüne geçirmek, ekip duygusunun gerçek anlamını bilmemek değil mi?
Filmi sevmemin üçüncü nedeni ise final maçından sonraki o mükemmel sahne... “Şampiyonlar” bence bu sahneyle birlikte vites yükseltip başka bir klasmana geçiyor... Ayrıntılarına girip sahnenin tadını kaçırmak istemem ama en azından şu kadarını söyleyebilirim: Bu sahne, sporun gerçek anlamını açığa çıkarırken, spor ve rekabet konusunda gerçek “zihinsel engelli”lerin kim olduğunu sorgulamamıza yol açıyor... Sahiden, kimin spora bakışı daha sağlıklı? “Şampiyonlar”ın sadece bu sahnesi itibarıyla bile spor filmleri tarihinde özel bir yere sahip olacağına inanıyorum...
“Şampiyonlar” ise onlarla birçok şeyin mümkün olabileceğini gösteriyor. Hem anlattığı hikâye itibarıyla... Hem de zihinsel engellilerin katkısıyla karşımıza gelen bir film olarak...
Böylelikle film, sadece Marco'nun değil, bizim de önyargılarımızı kırıyor... Bu vesileyle, filmin Türkiye'de gösterime giren dublajlı kopyalarında bir down sendromlunun görev almasıyla bir ilk yaşandığını da hatırlatmak istiyorum.
İspanya Sinema Akademisi'nin verdiği Goya Ödülleri'nde en iyi film seçilen “Şampiyonlar”, benzerine zor rastlayacağınız bir spor filmi... Marco'nun değişimi ve takımla kurduğu uyum itibarıyla Hollywood spor filmi klişelerinin nerdeyse tümünü içinde barındırıyor. Ama klişeleri anlamlı ve doğru bir hedefe yönelik olarak kullanıyor.
Sonuçta ahım şahım bir film değil belki.... Ama duygusal ve sıcak bir yanı var. “Şampiyonlar”ı gönül rahatlığıyla tavsiye ederim. Umarım geniş bir kitleye ulaşır... Başka ülkelerde de benzerleri çekilir.
6.5/10
- Üç film, tek hikâye21 saat önce
- 'Yurt': Baskıyla büyümek…4 gün önce
- Bir rekabet komedisi: 'Çılgın Kahvaltılık'1 hafta önce
- 'Maymunlar Cehennemi' efsanesi sürüyor1 hafta önce
- Yasaları umursamayan ataerkil düzen2 hafta önce
- Aşk ve özyıkım2 hafta önce
- Manastırda gerilim ve dehşet: 'Arınma'3 hafta önce
- Dublörlere yazılmış aşk mektubu3 hafta önce
- 'Gün eksilmesin penceremden'4 hafta önce
- Amerikan 'İç Savaş'ını hayal etmek1 ay önce