Gökten inen meleğin dönüşü
“Mary Poppins”i, İzmir'in Hatay semtinde bir açıkhava sinemasında seyretmiştim. 1970 yazı olmalı... “Gökten İnen Melek” diye gösteriliyordu. 7 yaşındaydım. Filmi sevdiğimi hatırlıyorum. Yıllar boyunca aklımdan çıkaramadığım sahnesi, meleğin elinde şemsiyeyle gökyüzünden süzülerek inişiydi... 1964 tarihli bir Disney yapımı olduğunu, orijinal ismini ve 5 Oscar birden kazandığını çok daha sonra öğrendim.
2014'de bir başka Disney yapımı “Saving Mr. Banks” adlı filmi seyrettikten sonra ise “Mary Poppins”e artık farklı bir gözle bakmaya başladım. Film, kitabın yazarı P. L. Travers'in hikâyesini anlatıyordu. Travers kitabın haklarını Walt Disney'e satmamak için yıllarca direnmiş, senaryo ekibiyle kitabın nasıl uyarlanacağına dair yaptığı müzakereler günlerce sürmüş, penguenlerin dans ettiği animasyon sahnesine tepki göstermişti...
İlk filmde çocuk halini gördüğümüz Michael Banks (Ben Whishaw), yıllar sonra babasıyla aynı kaderi paylaşıyor; ailesine bakmakta zorlanıyor. Üç çocuğu ve kahya Ellen'la (Julie Walters) birlikte Londra'da yaşadığı evini nerdeyse kaybetmek üzere... 1930'larda Büyük Buhran döneminde geçiyor film. Banka acımasız ve anlayışsız...
Mary Poppins (Emily Blunt), işlerin hiç de yolunda gitmediği bulutlu ve rüzgarlı bir günde uçurtma ipine tutunarak iniyor Londra'ya... İki yetişkin kardeş Michael ve Jane Banks (Emily Mortimer) yıllar sonra karşılarına yeniden çıkan dadılarını şaşkınlıkla karşılıyor. Çocuklar ise heyecan ve mutlulukla... Mary Poppins, film boyunca sakin bir gücü temsil ediyor. Telaşsız ve kendine güvenli... Çocukları eğlendirmek dışında sihir kullanmamaya çalışıyor. Olayların akışına kurtarıcı gibi müdahale etmekten ziyade Banks'lerin kendi hayatlarına sahip çıkmalarını, kendi kendilerini kurtarmalarını istediği belli...
Son yıllardaki bütün aile filmleri gibi “Mary Poppins: Sihirli Dadı”, çocuk seyircilere en doğru mesajı vermeye çalışıyor. “Bir aileyi sihir değil, sevgi ve dayanışma kurtarır” demeye getiriyor. Babanın çöpe attığı uçurtma, aileyi bir arada tutan ve kurtaran tüm değerlerin simgesi sanki...
Hikâye tam da beklediğimiz gibi ilerliyor. Zaten filmin güzelliği öyküden değil, beyazperdede bizi alıp götürdüğü hayal dünyasından geliyor. “Mary Poppins: Sihirli Dadı”, Hollywood müzikallerinin altın çağından çıkıp gelmiş bir filmi andırıyor. Tıpkı o filmlerde olduğu gibi gerçeklerden hayallere kaçıyoruz... Banyo küvetinden girilen masmavi bir deniz, deniz altında rengarenk bir dünya, ters dönen eski evler, parkta balonlara tutunarak uçan insanlar... Ayrıca 1964 yapımı ilk filmde olduğu gibi animasyonla gerçek çekimler de bir araya getiriliyor. İlk filmdeki penguenli dans sahnesine selam gönderilmesinin yanı sıra karakterler eski usul bir Disney çizgi filminin içine dahil oluyorlar...
Rob Marshall, “Chicago” (2002) ve “Nine” (2009) gibi daha stilize, modern denilebilecek müzikaller çekmiş bir yönetmen... “Mary Poppins: Sihirli Dadı”da ise Disney tarzıyla eski usul Hollywood müzikallerini bir araya getiriyor. Sanki bugünün sinema teknolojisini alıp 1960'lara gitmiş ve o dönemin filmlerinden birini çekmiş gibi... Çünkü film ruh olarak günümüze değil 1960'lar sinemasına daha yakın. İşte tam da bu nedenle, özellikle Amerikalı seyircilerin seveceği bir film olabilir. Batılı seyirciler, bazen evde televizyon karşısına geçip ailecek o eski duygusal Hollywood filmlerini seyretmeyi severler. “Mary Poppins: Sihirli Dadı” aynı hissi sinema salonunda yaşamalarını sağlamak için çekilmiş bir film... Sıcak bir nostalji duygusu bekliyor seyirciyi.
1930'ların Londra'sı da kuşkusuz nostalji duygusuna önemli bir katkı sağlıyor. Geçmiş, hem de böylesine güzelleştirilmiş bir geçmiş, seyirciler için çoğu zaman bir tür manevi sığınak gibi değil midir?
FİLM TÜRKİYE'DE SADECE TÜRKÇE DUBLAJLA GÖSTERİLİYOR
İlk filmin başrol oyuncusu Dick Van Dyke'ın yanı sıra, Colin Firth, Meryl Streep ve Angela Lansbury gibi deneyimli isimlerin de yan rollerde yer aldığı “Mary Poppins: Sihirli Dadı”yı ben orijinal dilinde seyrettim. Ama filmin Türkiye'de sadece Türkçe dublajlı olarak gösterildiğini hatırlatmak zorundayım. Bu durumun çağın ruhuna aykırı bir uygulama olduğunu düşünüyorum... İngilizce dil eğitiminin nerdeyse 4-5 yaşlarında başladığı bir çağdayız. Dolayısıyla, bütün anne babalar dil öğrenimine katkıda bulunsun diye çocukların altyazılı film seyretmesini teşvik etmeye çalışıyor. Ayrıca Türkiye, yılda neredeyse 70 milyon sinema biletinin satıldığı bir ülke... Türkiye'de yaşayan yabancıları geçiyorum, yeni yıl nedeniyle farklı ülkelerden gelen turistler var ve onlar da film seyrediyor. Animasyonları anlayabilirim. Sonuçta orijinal kopyaları da dublajlı ama “Mary Poppins: Sihirli Dadı” oyuncuların performansına dayalı bir film...
Gerçeklerin farkındayım. Dağıtımcılar, bu konuda işletmecilerden gelen talepleri dikkate alıyor ve son yıllarda seyircilerin bilet alırken Türkçe dublaj sorduğunu çok iyi biliyorum. Türkçe dublaja da karşı değilim. Üstelik Türkiye'de dublajın genellikle özenli ve kaliteli yapıldığını da biliyorum. Seyirci sayısını artıran bir uygulama olarak her filme yapılabilir ama performansa dayalı böylesi bir müzikal filmi Türkiye'de sadece dublajla gösterime girmeyi anlamakta zorlanıyorum.
Sonuçta karar sizin, şarkılar dahil her şeyin Türkçe olduğu dublajlı kopyayı seyretmek istiyorsanız film gösterimde...
Filmin notu: 6.5