En 'güzel' soygu
Hayalet Avcıları’nın ardından Ocean’s serisi de kadın kahramanlarla geliyor. Başrollerinde Sandra Bullock, Cate Blanchett ve Anne Hathaway’in oynadığı “Ocean’s 8”, New York’ta Metropolitan Sanat Müzesi’nde düzenlenen galada gerçekleşen mücevher soygununu anlatıyor
STEVEN Soderbergh’in 2001’de yeni bir bakış açısıyla ele aldığı Ocean’s serisinin temel özellikleri deyince akla galiba önce şunlar gelir: Yıldız oyuncular, renkli karakterler, başta imkânsız gibi görünen soygun planı, kapatılması gereken eski hesaplar, sürprizlerle ilerleyen hikâye ve elbette bütün filme damgasını vuran, abartıdan uzak mizah duygusu... Serinin bir başka özelliği, seyircinin planın ayrıntılarına soygun sırasında tanık olmasıdır.
KADINLAR GERÇEKÇİ...
Tecrübeli yönetmen Gary Ross’un Olivia Milch’le birlikte yazdığı senaryoda bunların hepsi var. Soderbergh’in Ted Griffin’in senaryosundan çektiği “Ocean’s 11”i (2001) dışarıda tutarsak, “Ocean’s 8”in önceki iki filmden eksiği yok. Hatta becerikli, gerçekçi kadınların bayrağı erkeklerden devralması itibarıyla yarışa biraz önde başladığı söylenebilir. Las Vegas kumarhanelerinin şaşaalı ışıltısı ve içi boş gösterişini erkeklere bırakıp, kadınlarla birlikte New York sokaklarının sahiciliğine, Metropolitan Sanat Müzesi’nin ağırbaşlılığına gelmemiz de iyi fikir. Önceki filmlerde erkekler, kötü adamların kirli parasına göz dikerdi.
DEBBIE FİLMİ SÜRÜKLÜYOR
Kadınlarsa son tahlilde sadece sigorta şirketlerinin kaybedeceği bir mücevher soygunu planlıyor. Ancak hikâyenin bunların ötesinde daha hoş ve yaratıcı yanları olduğunu söylemek pek mümkün değil. Ocean’s serisinde uzunca bir süre karakterlerle oyalanır, sonra soyguna dalıp gider, finalde ise sürprizlerle eğleniriz. Dolayısıyla, karakterler önemlidir. Sandra Bullock’un canlandırdığı Debbie Ocean, insanları kandırmakta maharetli, hapiste soygun özlemiyle yaşayan suç bağımlısı olarak filmi sürükleyen bir karakter. Ama eski suç ortağı Lou (Cate Blanchette) için aynı şeyi söylemek zor. Çalıntı mal satışıyla anneliği bir arada yürüten Tammy (Sarah Paulson), aile işinde çalışmaktan gına getirmiş Arnita (Mindy Kaling), havalı hacker “Nine Ball” (Rihanna), el çabukluğu nedeniyle işe alınan sokak üçkâğıtçısı Constance (Awkwafina) ilgiye değer karakterler ama hikâye gereği biraz geride kalıyorlar. Mesleğinde çöküş dönemine girmiş modacı (Helena Bonham Carter) ve film yıldızı Daphne Kluger (Anne Hathaway) ise daha ön plandalar. Özellikle Hathaway, starlık imajıyla dalga geçerek komedi dozunu yükseltiyor. Filmin zayıf yanı, soygun ve sonrasında olup bitenlerin çok ikna edici olmaması...
KÖTÜ ADAM ETKİSİZ...
Finaldeki “dümen içindeki dümen” sürprizi de önceki filmlere göre daha zayıf. Soygunla birlikte kapatılan “eski hesap” ya da alınan intikam fikri için de aynısını söyleyebilirim. Filmin “kötü adam”ı, yani Richard Armitage’ın oynadığı Claude Becker etkisiz bir karakter. Sigorta müfettişi John Frazier (James Corden) sinizmiyle çok eğlenceli ama onun da “oyunda kaldığı süre” kısa. Sonuçta, Metropolitan’da yapılan çekimleri, metro sahnesinin şık kadrajları ve renkli karakterleriyle hoş bir film “Ocean’s 8”. Sıkılmadan izlenir ama daha fazlasını beklememek gerek...
Filmin Notu: 6
- Üç film, tek hikâye22 saat önce
- 'Yurt': Baskıyla büyümek…4 gün önce
- Bir rekabet komedisi: 'Çılgın Kahvaltılık'1 hafta önce
- 'Maymunlar Cehennemi' efsanesi sürüyor1 hafta önce
- Yasaları umursamayan ataerkil düzen2 hafta önce
- Aşk ve özyıkım2 hafta önce
- Manastırda gerilim ve dehşet: 'Arınma'3 hafta önce
- Dublörlere yazılmış aşk mektubu3 hafta önce
- 'Gün eksilmesin penceremden'4 hafta önce
- Amerikan 'İç Savaş'ını hayal etmek1 ay önce