Bir esaret gerilimi
Başrollerinde Luke Evans ve Kelly Reilly’nin oynadığı ABD yapımı “10x10”, bir kaçırma ve intikam hikâyesi anlatıyor... Suzy Ewing’in yönettiği film, oyuncuların çabalarıyla öne çıkan bir gerilim
AÇILIŞ sahnesinde Lewis’i (Luke Evans) kafede ilk gördüğümüzde gergin, huzursuz, rahatsız bir hali var. Cathy (Kelly Reilly) ise takip edildiğinden habersiz kendi halinde bir kadın... Cathy, bir çiçekçi. Kafede yediği yemeğin ardından yoga kursuna gidiyor. Çapkın arkadaşının yoga hocasıyla ilgili imasını anlamazlıktan geliyor. Bu davranışı, Lewis tarafından kaçırılmadan önce, onun kişiliğiyle ilgili eldeki tek ipucumuz...
SENARYODA ZAAFLAR VAR
Lewis hakkındaki ilk bilgilerimiz ise sahip olduklarından geliyor. Biraz agresif görünümlü, siyah bir otomobili var. Şehir dışındaki modern ve büyük evi, varlıklı, titiz ve zevk sahibi biri olduğunu gösteriyor. Cathy’yi yerleştirdiği, filme adını veren 10 metrekarelik ses geçirmez oda ise olayı uzun süredir planladığının bir başka kanıtı.
Filmin sürprizini ele vermemek adına Lewis’in, Cathy’yi niye kaçırdığını söyleyemem kuşkusuz. Ama filmin gerek fragmanı gerekse ilk bölümü itibarıyla işin içinde cinsel sapkınlıktan ziyade “eski bir hesap” olduğunu kestirmek zor değil. Asıl sorun, filmin bizi Lewis’in intikam için o noktalara geleceğine ikna edemiyor oluşu...
Cathy’nin geçmişte inançları uğruna yaptıkları için de aynısı geçerli. Özetle, Lewis’in Cathy’yi neden kaçırdığını öğrenmemizle birlikte gerilim düşmeye başlıyor. Noel Clarke imzalı senaryo, aslında bir noktaya kadar iyi işliyor. Her iki karakteri de olayların gelişim sürecinde tanıyoruz. Kim olduklarını, geçmişlerini bilmiyoruz. Cathy, saygı duyduğumuz bir hayatta kalma mücadelesi veriyor. Üstelik fiziksel dövüşte Lewis’ten aşağı da kalmıyor, pasif bir kurban gibi davranmıyor. Fakat iyi bir dövüşçü olmasının nedenleri hakkında açık bir ipucu yok.
FİNAL TATMİN ETMİYOR
Lewis’in ise en başından itibaren kendi içinde psikolojik savaş verdiğini ve olayın her anında çok zorlandığını görmek mümkün. Bir kadını kaçırıp hapsetmenin kişiliğine ve hayat tarzına uygun olmadığını hissediyoruz. Yaptığı kaçırma planı da parlak değil. Bunu ilk başta filmin birçok yerinde karşımıza çıkan senaryo zaaflarına bağlıyoruz ama kendi evinde de hatalar yapmaya devam ediyor. Öyle ki yakalanmak ister gibi bir hali olduğu dahi söylenebilir.
Film finale kadar karakterler arasında “iyi-kötü” ayrımı yapmıyor. Dolayısıyla iyi ve kötünün değil, iki insanın mücadelesini izliyoruz. Aslına bakarsanız, her ikisi de kendi önyargıları ve hataları nedeniyle “hapis hayatı” yaşıyor ama film sanki bu durumun farkında değilmiş gibi davranıyor. Belki ilk uzun filmi olması itibarıyla yönetmen Suzi Ewing, elindeki hikâyeyi ve karakterleri iyi işleyip olgunlaştıramıyor.
Karakterlerin kaçırma olayı öncesindeki geçmiş öykülerini, psikolojilerini, gerçek sorunlarını ve çıkmazlarını ortaya koyabilse, aralarındaki çatışma belki daha etkili olabilirdi. Oysa film bu haliyle, sadece bir mücadeleyi anlatıyor. Final de tatmin edici olmaktan çok uzak. Sonuç olarak, bazı ilgiye değer yanları olsa da giderek çöken hikâyesiyle hiçbir şekilde tatmin edici olamıyor. Luke Evans ve Kelly Reilly ise ellerinden geleni yaparak filmi ayakta tutmaya çalışıyor.
Filmin Notu: 5
- Üç film, tek hikâye1 gün önce
- 'Yurt': Baskıyla büyümek…5 gün önce
- Bir rekabet komedisi: 'Çılgın Kahvaltılık'1 hafta önce
- 'Maymunlar Cehennemi' efsanesi sürüyor1 hafta önce
- Yasaları umursamayan ataerkil düzen2 hafta önce
- Aşk ve özyıkım2 hafta önce
- Manastırda gerilim ve dehşet: 'Arınma'3 hafta önce
- Dublörlere yazılmış aşk mektubu3 hafta önce
- 'Gün eksilmesin penceremden'4 hafta önce
- Amerikan 'İç Savaş'ını hayal etmek1 ay önce