Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ernest Cline’ın romanından sinemaya uyarlanan, Steven Spielberg’in yönettiği “Başlat: Ready Player One” (Ready Player One) gösterimde. Yakın gelecekte geçen filmde, insanlar yaşamlarının büyük bölümünü sanal gerçeklik dünyasında geçiriyorlar

        2045 yılında, karanlık bir gelecekteyiz. Ana karakterimiz genç Wade (Tye Sheridan) dahil insanların çoğu, fiziksel ihtiyaçları dışında her şeyi sanal gerçeklik dünyası OASIS’te arıyor. Özellikle de mutluluğu... OASIS’in kurucusu Halliday (Mark Rylance), ölmeden önce sistemin içine gizlediği “paskalya yumurtası”nı ilk bulana OASIS’i vaat ediyor. Ama 3 yıl boyunca oyunun ilk aşamasını kimse geçemiyor. Wade gibi sürekli şansını deneyen kullanıcıların en büyük rakibi, IOI adlı bir şirket. İktidar tutkunu Sorrento’nun (Ben Mendelsohn) yönettiği şirketin amacı OASIS’i ele geçirerek dünyaya hükmetmek...

        ‘CHARLIE’Yİ HATIRLATIYOR

        Sanal gerçeklik üzerine bir film bu, ama gerçek dünyayla bağını koparmıyor. İlk sahnede OASIS’in fiziksel dünyadaki karşılığının “bir odada tek başına hoplamak zıplamak” olduğunun altı çiziliyor. Film boyunca birçok kez OASIS’in gerçekliğin yerini tutamayacağı da vurgulanıyor. Ama sonuçta gerçek dünyaya hükmetmenin yolu OASIS’e sahip olmaktan geçiyor. Bu yüzden, filmin sanal gerçekliğe karşı olduğu söylenemez. Sonuçta bütün hikâye, herkesin OASIS’e sahip olmak istemesi üzerine. Hatta bu yanıyla “Charlie’nin Çikolata Fabrikası”nı hatırlatan bir yanı var... OASIS de çikolata fabrikası gibi emin ellere teslim edilmesi ve hep yaşaması gereken bir değer.

        Romana oranla filmin en zayıf yanı, OASIS dışındaki gerçek dünyanın yeterince ayrıntılı anlatılmaması... Gerçek dünya, filmde belirsiz, silik, hatta gerçek dışı bir hale gelmiş. Oysa OASIS’in o noktaya gelmesinin nedeni gerçek dünyadaki umutsuzluk... Dolayısıyla, “gerçekten vazgeçmeyelim” mesajı bence Wade ile Art3mis’in (Olivia Cooke) duygusal ilişkisi dışında biraz boşlukta kalıyor. Spielberg’in tercihini düşünsel derinlikten ziyade hafif, eğlenceli ve genç işi bir aksiyon filminden yana kullandığı belli. Baştan sona bilgisayar oyununa benzeyen bir film için doğru karar olabilir ama senaryo romana göre yüzeysel kaçıyor.

        1980’LER NOSTALJİSİ…

        Halliday’in avatarı Anorak’ın bir tür Gollum’a dönüştüğü bilgisayar oyunuyla yer yer fantezi türüne de yaklaşan “Ready Player One”, bilimkurgu türlerinin harmanı niteliğinde. Distopya ve siberpunk gibi alt türler, video oyunu estetiğiyle buluşuyor. Bütün film, kişisel bilgisayarların ve video oyunlarının hayatımıza girdiği 1980’li yılların popüler kültürüne bir saygı duruşu... Gerçi filmde pek iyi vurgulanmıyor ama kurucusu Halliday’in ‘80’ler takıntısı nedeniyle sadece OASIS değil tüm dünya 1980’ler nostaljisiyle yaşıyor.

        “Ready Player One”da çizilen geleceğe çok uzak değiliz. Savaşların, terörizmin, yoksulluğun, eşitsizliğin, adaletsizliğin giderek arttığı bir dünyada insanların gerçeklikten yana umutlarını yitirmeleri ve mutluluğu sanal gerçeklik dünyalarında aramaları şaşırtıcı değil. Filmin en çarpıcı yanı bize bir ayna tutması galiba. Bu yüzden eğlendirici olduğu kadar uyarıcı bir yanı da var.

        Son olarak, Spielberg’in işin aksiyon kısmını çok sağlam tuttuğunu ve filmin dur durak bilmeyen hızlı bir tempoda su gibi akıp gittiğini söyleyebilirim ama “Ready Player One” bence yönetmenin en iyileri arasında değil.

        Filmin Notu: 6.5

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar