Annabelle'in doğuşu
“Korku Seansı” (2013) ve “Annabelle” (2014) filmlerinin “tüyler ürpertici starı” oyuncak bebek Annabelle yeni bir öyküyle karşımızda. “Annabelle: Kötülüğün Doğuşu” (Annabelle: Creation), bizi her şeyin başladığı eve götürüyor.
İlk olarak “Korku Seansı”nda (The Conjuring - 2013) karşımıza çıkmıştı Annabelle. Kötülük taşıyan nesnelerin saklandığı Warren Müzesi’nin en ürpertici parçasıydı. 2014’te kendi adını taşı- yan ilk “solo filmi”nde kötü bir güç tarafından nasıl ele geçirildiğini öğrenmek üzere 1960’lı yıllara kadar gitmiştik. Bu kez daha eskilere, oyuncağın yapıldığı günlere kadar uzanıyor ve daha ilk sahnede Annabelle’in tamamlanıp kutusuna konmasına tanık oluyoruz. Annabelle, henüz masum bir oyuncak bebek. Şehir dışında büyük bir evde yaşayan oyuncakçı Samuel Mullins (Anthony Lapaglia) ve Esther Mullins (Miranda Otto) de küçük kızları Bee ile mutlu bir hayat sürdürüyorlar. Ta ki, Bee bir kaza sonucunda hayatını kaybedene kadar...
Olaydan 12 yıl sonra aynı eve, 6 yetim kız ve bir rahibeyle birlikte giriyoruz. Samuel Mullins, evi yetimlerin kalacağı şekilde düzenlemiş durumda. Kızların gözünden baktığımızda Samuel sessiz, garip bir adam. Eşi ise odasından çıkmayan gizemli ve yatalak bir kadın. Bir de kaybettikleri küçük kızın kilitli odası var... Peki ya Annabelle? Önceleri ortalıkta görünmese de bir süre sonra varlığını hissettirmeye başlıyor.
“Korku Seansı”yla başlayan seri, kötü güçler tarafından ele geçirilen nesneler ya da insanları konu alı- yor. Kötü ruhlar, gerçek dünyaya zayıf inançlı insanları kullanarak sızıyor. Bu filmin hikâyesi de ölümü kabul etmeyen Hıristiyanların kötü ruh tarafından kandırılmasıyla şekilleniyor. Öte yandan, rahibenin dediği gibi küçük Janice güçlü bir inanca sahip olsa, hedef haline gelmeyecek ve Annabelle tarafından kandırılamayacak. Bu filmde de Katolik Kilisesi ve rahipler, kötülüğün karşısındaki en büyük güç olarak konumlanıyor...
Özellikle ilk filmde James Wan’ın parlak bir örneğini verdiği eski usul gerilim sineması, üslup olarak burada da karşımıza çıkıyor. “Işıklar Sönünce”den (Lights Out- 2016) tanıdığımız yönetmen David F. Sandberg, özellikle ilk bölümde karakterleri hacimsiz figürler olarak genel plan kadrajların içine yerleştirerek karanlık, loş, tekinsiz bir atmosfer kuruyor. Ama öykü, ilk iki filme oranla korku gerilim açısından çok parlak fikirler içermiyor. En korkutucu sahne, Annabelle’in alt ranzada belirmesi galiba. Ama onun da hakkı verilmiyor. “Daha önce böyle bir şey görmedim” dediğiniz türde gerilim numaralarına rastlamak zor.
İlk iki filmde olduğu gibi, kötü ruh güç kazanıp fiziksel tehditlerini artırdıkça gerilim seviyesi düşüyor ve film bir korku şovuna dönüşüyor. Yine de kendi adıma sonuna kadar sıkılmadan izlediğimi söylemeliyim. Bunda prodüksiyon kalitesi, görüntü ve sanat yönetimi kadar öykünün sırlarının finale kadar saklanmasının da büyük payı var. Açılış sahnesinden sonra Mullins’lere yetim kızların gözünden bakmamız ve evdeki tekinsizliğin kaynağını sürekli sorgulamamız, gerilimi ayakta tutuyor. Özellikle final sahnesinin “Annabelle”in açılı- şını hatırlayan seyircilere çok daha farklı bir keyif vereceği kesin...
Çok parlak ve özgün yanları olmasa da “Annabelle: Kötülüğün Doğuşu”nun, korku-gerilim sevenlerin ilgisini çekecek bir film oldu- ğunu düşünüyorum.