'Oyun' içinde oyun
Yasa dışı bir internet oyununda yaşananları anlatan “Oyun” (Nerve), akıllı telefon ve sosyal medya çağının tehlikelerine dikkat çekiyor. Filmin başrolünde Julia Roberts’ın yeğeni Emma Roberts var
Jeanne Ryan’ın romanından Jessica Sharzer’in senaryolaştırdığı “Oyun”un öyküsü, isteyen herkesin akıllı telefonlarıyla katılabildiği “Nerve” adlı hayali bir internet oyunu etrafında şekilleniyor. Amerikan gençliğinin yabancısı olmadığı “gerçek ya da cesaret” oyununun sadece “cesaret” kısmını temel alan bir oyun bu... Oyuncular, kendilerine verilen görevleri yaparak para kazanırken, Gözcüler de para ödeyerek onları seyrediyor. Oyuncuların amacı Gözcü sayılarını artırmak. Yabancı biriyle öpüşmek, sokaklarda iç çamaşırlarıyla dolaşmak gibi zorlayıcı görevler giderek ciddileşiyor ve tehlikeli bir hal almaya başlıyor... Erkeklere yaklaşmak konusunda özgüven sorunları olan çekingen Vee (Emma Roberts), kız arkadaşı Sydney’in (Emily Meade) etkisiyle girdiği oyunda hoşlandığı bir erkekle (Dave Franco) tanışıyor ve kısa sürede Gözcü sayısını artırarak yükseliyor. Asıl mesele, Virginia Woolf’un “Deniz Feneri” adlı romanına hayran, sanat okuluna kabul edilmiş aklı başında bir genç kız olmasına rağmen Vee’nin dahi oyunun içinde kontrolünü kaybediyor oluşu...
Yeni rekabet kavramları
“Oyun” da zaten “kontrolün kaybedilmesi” üzerine bir film. Yeni kuşakların içine doğduğu sanal dünya, onları sağlam bir gerçeklik zemininden uzak tutuyor. “Oyun” da buradan yola çıkarak başarı ölçüsünün “tıklanmak”, “like almak” ya da “takipçi sayısını artırmak” gibi yeni rekabet kavramları çevresinde şekillendiği bir dünyanın tehlikelerine çekiyor dikkatimizi. Oyuncunun artık bir mâhkuma dönüştüğü, imajların ahlâki değerlerin önüne geçtiği, röntgenciliğin ve teşhirciliğin eğlenceye dönüştüğü, herkesin sahte isimlerle var olduğu bu dünyanın tekinsizliği ve insani değerleri yok eden yanları, bir noktadan sonra filmin asıl meselesi oluyor. Belki çok abartılı ama finaldeki “gladyatör – oyuncu”, “arenadaki seyirci-takipçi” benzetmelerinin ve maskeli seyircilerin, günümüz sosyal medya çağının acımasız ruhunu isabetli biçimde yansıttığını düşünüyorum.
ÇAĞDAŞ GÖRSEL ESTETİK
“Oyun”, geçtiğimiz hafta “Viral” filmlerini seyrettiğimiz Ariel Schulman ve Henry Joost’un imzasını taşıyor. Mizahi bir tonla başlayan öyküyü karanlık bir noktaya taşımakta başarılı olan ikili, filmi sosyal medya ve sanal oyunların görsel estetiğine uygun olarak çekmişler. Akıllı telefon ekranındaki yazıların kadraj içindeki kullanımını daha önce çok gördük ama “Oyun”da hikâye anlatımına direkt katkısı olan daha yaratıcı, işlevsel bir yaklaşım var. Senaryonun akıcılığından destek alan kurgu ve popüler şarkılara yer veren soundtrack de filmin seyir keyfini yükseltiyor.
HAFİF AMA SÜRÜKLEYİCİ
“Oyun”, karakterlerin psikolojisinde derinleşmeyen, hafif ama sürükleyici bir film. Öykünün belirli bir noktadan sonra inandırıcı ya da sahici olduğunu söylemek zor ama ele aldığı meselelerde doğru tespitler yaptığını düşünüyorum.
- Üç film, tek hikâye12 saat önce
- 'Yurt': Baskıyla büyümek…4 gün önce
- Bir rekabet komedisi: 'Çılgın Kahvaltılık'1 hafta önce
- 'Maymunlar Cehennemi' efsanesi sürüyor1 hafta önce
- Yasaları umursamayan ataerkil düzen2 hafta önce
- Aşk ve özyıkım2 hafta önce
- Manastırda gerilim ve dehşet: 'Arınma'3 hafta önce
- Dublörlere yazılmış aşk mektubu3 hafta önce
- 'Gün eksilmesin penceremden'4 hafta önce
- Amerikan 'İç Savaş'ını hayal etmek1 ay önce