'Geceler Bizim'e gitmeyin!
Herhalde üçüncü dünya ülkeleri dışında bir yerde, bir Avrupa filminin İngilizce dublajlı vizyona girdiğini göremeyiz. Ancak ilginçtir Alman vampir filmi “Geceler Bizim”, ‘Türkiye’de korku filmi İngilizce olunca izleniyor’ görüşündeki antik çağdan kalma fikirli dağıtım şirketimiz yüzünden İngilizce dublajlı versiyonuyla 10 Haziran’da (dün) kendine 25 sinema salonu ayırtmış. Adama sormazlar mı, ‘o zaman niye Amerikan korku filmi almadınız?’ diye. İşin ilginci ya da beklenen sonucu, bu durumun müsebbibinin yine geçen sene bu tarihlerde ‘korsan tetikçisi şirket’ adıyla andığımız şirket olması. Peki o zaman halen 30 sene önceki reklam politikaları, sektör görüşü ve yerel motivasyonla Türk sinemasının bile gerisinde kalan bu kuruluşun yönetimini eleştirmek hakkımız değil mi? Genç yapımcı ve dağıtımcıların aradan sıyrılıp bu köklü şirketi devirmesi an meselesi! Bir film için ‘gitmeyin’ demek doğru değil aslında. Ama ikinci sınıf video filmlerinin İngilizce dublaj teknolojisiyle yoğrulmuş ses skalasıyla “Geceler Bizim”i izlemek adeta bir kıyım! Bu yapılanın ‘korsan tetikçiliği’nden başka bir açıklaması olabilir mi? İşin iyi tarafı korsan tetikçisi şirketin bizi yanıltmayarak işlevlerine devam etmesi. Bakalım sırada neler var? Merakla bekliyoruz...
TIKLAYINIZ...İlginçtir ‘eleştirmenlere basın gösterimi yaparak filme gelir getirme’ gayesine sahip eserlerden bihaber olan bu birimin vukuatlarına yeni bir halka da bu hafta içinde eklendi. Yanılmadığımız için sevinelim mi, üzülelim mi bilemiyoruz!
Türk sinemasının durumundan daha trajik
Aslında bu şirketin köklerinin 30-40 yıl öncesine dayanması ve birazcık ‘geri’ kalmış olması; yıllar geçtikçe böylesi detayları çoğaltacak gibi gözüküyor. Zira halen hali hazırdaki kökenini ve bakış açısını değiştirmek için herhangi bir sebep görmediği ortada. Buna şaşırmadığımızı da unutmadan söyleyelim. Bu şirket piyasada varlığını sürdürdükçe ‘genç’ ve ‘kendini geliştiren’ diğer şirket sahibi ve çalışanlarının önünde durumu, Türk sinemasının düştüğü vaziyet kadar acınası ve eski kafalı olacaktır.
Zira bir Alman filminin İngilizce dublaj ile Türkiye’de vizyona girmesi nasıl bir dayanakla açıklanabilir? Hadi Türkçe dublaj olsa anlayacağız. Kendi ülkesinde oranın yerel dilinde filmler izlemeye alışık izleyiciler var. Ancak burada gerçek anlamda bir ‘dıdının dıdısının dıdısı’ durumu söz konusu.
“Parlayan Hançerler”in Fransızca vizyona girip battığını da biliyoruz
Böylesi bir bakış açısının ‘korku filmleri İngilizce olunca daha çok çalışıyor’ veya ‘altı üstü vampir filmi, hangi dilde olduğu ne fark eder’ gibi 40 sene önceden kalma şirket politikalarıyla devreye girmesi daha da bir enteresan. Aklımıza da Türk sineması sektörünün ‘şerefli mağlubiyet’ günleri gelmiyor değil. Zaten o dönemin sinemasını hatırlatan yerli filmlerin halen sektörde barınmasını ve böylesi üçüncü sınıf dublaj teknolojilerinin varlığını destekleyen de bu şirket aslında.
Bu yabancı filme ‘yabancı’lık konusunda son 10 senelik sürece baktığımızda bir örnek daha var. Onun da yine bir başka kökleri geçmişe dayanan şirkete ait olduğunu söylemeye bile gerek yok. Çin-Hong Kong ortak yapımı “Parlayan Hançerler”in (“Shi mian mai fu”, 2004) Fransızca versiyonuyla sinemalarımıza uğradığını ve gişe beklentisini karşılayamadığını biliyoruz. Zira artık izleyici uyandı. Devir ‘kendi yağında kavrulma’ ve ‘küçük hesaplar’ devri değil. İnternet çağı bile kapanmak üzereyken hala TV’nin ilk yayınını yaptığı yılların stratejisini benimsemek üzücü.
Filmle ilgili yorumumu DVD çıktığında yapacağım
Bunun akla yatkın olmama sebeplerini masaya yatırınca karşımıza ilk çıkan detay şu oluyor. Dennis Gansel imzalı “Geceler Bizim” (“Wir sind die Nacht”, 2010), 27 Mayıs 2011’de ABD’de IFC Films’in katkılarıyla Almanca ana dilinde ve İngilizce altyazılı versiyonuyla vizyona girdi. Yani yurt dışına uygun uluslararası bir durum da yok hali hazırda. Olan ise Türk sineması sektörüne, ulusal seyirciye, eserin yaratıcısına ve filmleri ‘sanat’ olarak gören bizim gibi küçük kitlelere oluyor.
“Tehlikeli Oyun” (“Die Welle”, 2008) ile Nazi motivasyonlu bir gençlik filmi üreten Gansel’in ana akım anlatı diline hakimiyetini “Geceler Bizim”de de sergileyip ortaya vampir filminin içinde eli yüzü düzgün bir eser çıkardığını öngörebiliriz. Ancak bunu Alman oyuncuların ağzından ikinci sınıf video filmlerinde gördüğümüz İngilizce dublajla izleyince böylesi bir sonuç çıkaramıyoruz. Bu noktada film hakkında yorum yapmak da doğru değil. Bu görüşümü “Geceler Bizim”in DVD’sinin çıktığı zamana, yani filmi orijinal dilinde izleyeceğim döneme bıraktığımı da ekleyeyim bu noktada.
Film kıyım makinesi mi, korsan tetikçisi şirket mi?
Dennis Gansel’in eserini bir kenara bırakıp korsan tetikçisi şirketin, ‘film kıyımcısı şirket’ olarak da işlev verdiğini sorgulamak şart aslında. Zaten bütün dünyada festivallerde açılış yapan “Monsters” filmini “İstila” adıyla adeta bir “2012”ymiş (2009) gibi pazarlayan ve 25 kopyadan 20.000 civarı geri dönüş alabilen şirket de bu. Festivallerden kazanabileceği belli bir getiriyle bütçeyi kurtarabilecekken bu şansı, ‘ödemeyi son günlere bıraktık, veremiyoruz filmi’ tümcesiyle geri çevirdiğini de biliyoruz kurumun.
Aynı zamanda müstehcen (ya da hafif cinsel içerikli) Alman animasyonu “Prenses Lissi ve Karadamı Yeti”yi (“Lissi und der wilde Kaiser”, 2007) ‘çocuklara uygun’muş gibi sömestrda Türkçe dublajlı dağıtan da yine bu şirket! Türk izleyicisinin ya da aile yapısının akıl ve ruh sağlığına yaptıkları da ortada yani sözü geçen kuruluşun!
O zaman yabancı filmlerin Türk piyasasındaki yerini bilmeyen ya da ‘ahbap-çavuş ilişkisi’, ‘veresiye’ gibi tüccar düşünceleriyle yürüyen bir oluşumdan başka ne beklenebilir ki? Geri çekilip genç yapımcı ve dağıtımcıların başarılarının böylesi kuruluşların önüne geçmesini gözlemlemekten başka çare yok şu aşamada. “Geceler Bizim”e vizyonda gitmemek de bu noktada yapılabileceklerin sadece bir tanesi. Zira filmi bu versiyonuyla izleseniz bile karşınıza çıkan şeyin sizi korsana yönlendirmesi ihtimaller dahilinde! O noktada da sektör dolaylı yoldan derin bir darbe alıyor.
keremakca@haberturk.com