Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kur savaşları uluslararası arenada 2013'ün en sıcak ve en riskli sorunu haline gelmiş durumda. G-20 maliye bakanları ve merkez bankası başkanları, yılın ilk toplantısını kur savaşı tartışmalarının gölgesinde yaptı. Moskova'da yapılan toplantıya, son dönemde kur savaşlarının önemli aktörleri arasına katılan İsviçre de G-20 üyesi olmamasına rağmen dönem başkanı Rusya tarafından davet edildi.

        Herkesin gözü, dünya ekonomisine yön veren güçlerin bir araya geldiği G-20 toplantısından kur savaşları konusunda çıkacak sonuçtaydı. Kur savaşlarında yeni ve güçlü bir cephe açarak savaşı iyice ateşleyen Japonya'ya karşı nasıl bir tutum alınacağı merakla bekleniyordu. Merakla beklenen sorunun yanıtı, G-20 sonuç bildirisinde şöyle yer buldu:

        "Ekonomik temelleri yansıtan bir döviz kuru esnekliği ve kurların daha fazla piyasaca belirlendiği bir sisteme doğru daha hızlı hareket etme; döviz kurlarındaki mevcut yanlış ayarlamaları ortadan kaldırma taahhütlerimizi tekrarlıyoruz. Finansal akımlardaki aşırı oynaklığın ve döviz kurlarındaki düzensiz hareketlerin, ekonomik ve finansal istikrara ters etkileri olacağını tekrarlıyoruz. Rekabetçi devalüasyonlardan uzak duracağız. Rekabet gayesiyle belirlenmiş bir kur hedeflemeyeceğiz, korumacılığın her biçimine karşı koyacağız ve pazarlarımızı (dışa) açık tutacağız."

        Bildirideki bu laflara bakınca artık kur savaşı diye bir şeyin olmayacağı, dünya devlerinin, istikrar için koordinasyon içinde çaba gösterecekleri kanısına kapılabilirsiniz. Ancak gerçek durum hiç de böyle değil. Çünkü G-20'nin global krizle ilgili toplantılar yapmaya başladığı 2009 yılından beri her bildiride üç aşağı beş yukarı aynı ifadeler zaten yer alıyordu. Ama bugün Japonya'dan Çin'e, ABD'den Brezilya'ya, İngiltere'den İsviçre'ye kadar sayısız ülkenin şu veya bu düzeyde bir kur savaşı içinde olduğunu hepimiz biliyoruz.

        Bu genel lafların altına imza atmak, kur savaşına kalkışan hiçbir ülkeyi bugüne kadar yolundan çeviremedi. Örneğin G-20, son bildiride olduğu gibi her bildirisinde korumacı önlemlere kalkışmama sözü verdi. Ama iş pratiğe gelince tam tersi bir manzara ortaya çıktı. Global Ticaret Uyarısı adlı kuruluşun araştırmasına göre 2009'da tüm dünyadaki korumacı önlemlerin yüzde 60'ından G-20 ülkeleri sorumluydu. Bu oran daha sonraki yıllarda azalmak bir yana 2012'de yüzde 79'a

        fırladı.

        Son toplantıda kur savaşları konusunda yeni hiçbir sözün ortaya çıkmamış olmasının da ötesinde soruna uzak durma eğilimi ağır bastı. G-20 üyelerinin çoğunun bu savaşta bir suçu olduğu için kimse kimseyi açıktan suçlamaya cesaret etmedi. Herkes kendi evinin camdan olduğunu bildiği için, kimse karşı tarafın evine taş atmaya kalkışmadı.

        Kur savaşlarını önleyecek adımlar atamayan G-20 üyeleri, yaşananların "kur savaşı olmadığını" iddia etme yoluna yöneldiler. Buna göre Japonya'nın parasının değerini eylülden bu yana yüzde 20 düşürecek şekilde bir politika izlemeye başlaması, ABD'nin dizginsiz bir şekilde para pompalaması, parasının değerini düşürerek rekabet avantajı elde etme amacı taşımıyormuş. Bunlar sadece iç ekonomiyi canlandırmak için tamamen içe dönük politika araçlarıymış!

        Moskova toplantısında şiddetli eleştirilerle karşılaşacağı sanılan Japonya bile toplantı sonrasında, G-20'nin izledikleri politikaları onayladığını söyleyecek kadar rahattı. G-20 üyelerinin üzerinde anlaştığı tek bir nokta var. Bu nokta kapalı kapılar arkasında konuşuldu ama bildiriye girmedi. G-20 üyeleri döviz kurları konusunda fazla konuşmama konusunda söz birliği ettiler. Bu sözlerinde bile durup duramayacaklarını zaman gösterecek.

        Kur savaşlarını görmezden gelen ve olanlara "Bunlara savaş denmez, olağan şeyler" diye geçiştirmeye çalışan yaklaşım, süregiden kur savaşanı yatıştırmayacak, tam tersine savaşın aktörlerinin cepheye yeni silahlar sürmesini kolaylaştıracaktır.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar