Yaparken yıkmak, onarırken bozmak...
MİLLET olarak tuhaf bazı alışkanlıklarımız var.
Bir şeyleri yaparken bir şeyleri yıkmak, bir şeyleri onarırken bir daha tamir edilemez hale getirmek gibi. Çok sık yaptığımız, bununla da gururlandığımız garip bir durum.
Bunu en çok iktidar-muhalefet ilişkisinde ve icraatlarda görüyoruz.
İktidarda olan hükümet, kendine göre, kendini iktidara taşıyan kitleye göre doğru olduğunu düşündüğü birtakım adımlar atar, yatırımlar yapar.
Artık iktidardır ya başka kimselere sorma gereği de duymaz.
Ardından gelen iktidar, kendinden önce yapılanı bir çırpıda yok sayar, farklı adımlar atar.
Yapılan yatırımlar, daha önce atılan adımlar boşa çıkarılır.
Ya da sonradan gelen, kendine göre yanlış olanı düzeltmek ister ama başaramaz.
Örnek mi? O kadar çok ki... Hangi birini sayalım?
En göze çarpanı "Görmeyen kördür, yuh yani" denecek bir misal. Doğanbey...
Hadi düzeltin düzeltebilirseniz.
Peki neden böyle olmuş? Yapan kendinden olanın dışında kimseye sormamış. "Ben yaptım oldu" mantığıyla hareket etmiş de ondan.
Peki yanlış mı?
Evet ortak kanıya göre yanlış. Gören tüm gözlere göre, hatta yapanların bir bölüme göre de yanlış.
Peki düzeltilebilir mi? Çok ama çok zor.
Şimdi benzer bir adım daha atılmak üzere.
Otomotiv Test Merkezi...
Yanlış anlaşılmasın. Bu yatırımın Bursa'ya yapılmasını en çok isteyenlerdenim.
Karşı çıkışım, verimli topraklar üzerine 130 milyon Euro'luk bir yatırım yapılmasına...
Zaten yapılmak istenen bölgeden başından beri sesler yükseliyor.
İyi de kimse kulak veriyor mu?
Veriyor. Veriyor ama kulak verenlerin duyması, gündeme taşıması yetmiyor ki.
Dedim ya, "Yaptım oldu", ya da "Yapıyoruz olacak" anlayışı hâkim....
2 bin 600 dönümlük arazinin, köylerinin merası olduğunu söyleyen, binlerce hayvanı bu merada otlattıklarını haykıran, devletin kısa süre önce kendilerini teşvik edip kredi vererek hayvan aldırdığını söyleyen iki köyün muhtarı var.
"Burası hâlâ mera. Hayvancılık kötüye gittiğinde bize gelip hayvan aldırdılar. Yazıktır, kâğıt üzerinde mera vasfından çıkarmayın. Biz bu hayvanları ne yaparız?" diye yalvaran iki köyün ahalisi var.
Onlara ses olan CHP Bursa Milletvekili Turhan Tayan ile bazı çevreci gruplar var.
Ama arazi yola yakın, havaalanına iki adım.
Yani test merkezi için çok uygun. Öyleyse isterse dünyanın en verimli toprağı olsun.
Kim karşı çıkarsa çıksın arazi bir çırpıda mera vasfından çıkarılır, dosya Başbakan'ın önüne konulur. Öyle de oldu.
Temennim odur ki, Başbakan onaylamasın.
"Bursa'da başka yer mi yok?" desin. Ama diyemez.
Çünkü dosya öyle ayarlanmıştır ki sanırsın orada tek bir ot yok.
Benzer olayı dağ yöresi yaşamıyor mu?
Binlerce kiraz ağacının kesilip termik santral yapılması için çabalayanlar ve buna karşı duran, çevreye, köylerine, doğal dengeye vereceği zararı haykıranlar, Ankara'ya kadar gidip eylem yapanlar var.
Ama yapanların da "Kamu yararı ya da yaratacağı katma değer çok yüksek" gibi dayanak noktaları var.
İki örnekte de bir daha geri adım atılamayacağı malum.
Olacak, ya da olacak... Başka yolu yok.
Dedim ya millet olarak bir şeyleri yaparken bir şeyleri yıkmak, bir şeyleri yaparken ya da onarırken bir daha tamir edilemez hale getirmek ve bununla gurur duymak gibi garip bir huyumuz var.
Peki bu durum değişir mi? Hiç sanmıyorum.
Ne demişler? Can çıkar huy çıkmaz...