Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Rusya’nın Avrupa’ya doğalgaz tedarik ettiği en önemli boru hattının Ukrayna-Rusya savaşı esnasında dışardan yapılan müdahale ile zarar görerek devre dışı kalması halen daha açıklığa kavuşturulmuş değil. Rusya’nın bu hattan gaz vermeyi azalttığı bir dönemde sabotaj olduğu için Batı, Rusya’ya suçlamıştı. Rusya da ABD’yi işaret etmişti.

        “Boru hattının devre dışı kalmasından kim fayda sağlıyorsa, arkasında o vardır” yaklaşımıyla da mevzu aydınlatılamamıştı. Ben de o tarihlerde bunun daha çok Batı’nın veya ona destek verenlerin işi olabileceği şeklinde bir tahmin yürütmüştüm.

        Almanya’nın Kuzey Akım Boru Hattı’na yönelik sabotajda ordu ile bağlantılı olması muhtemel bir Ukraynalının dahli olup olmadığını araştırdığını açıklaması, tartışmalara yeni boyut kazandırdı. Şüphelenilen kişi 20'li yaşların ortasında Ukraynalı bir erkek. Şüphelinin, Eylül 2022’de sahte pasaportla yat kiraladığı ve Baltık Denizi’nin altından geçen Kuzey Akım Boru Hattı’na patlayıcı yerleştiren altı kişi arasında yer aldığı değerlendiriliyor.

        Kuzey Akım Boru Hattı’na sabotaj yapıldığı dönemde Rusya çok fazla eleştirilmiş, anlaşmalara aykırı duruma düşmeden gaz vermemek için bu eylemi yaptığı ileri sürülmüştü. Fatura Ukraynalı bir isme kesilirse bakalım konu nasıl bir boyut kazanacak?

        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00
        Yazı Boyutu

        Güneşe ne yatırıyoruz?

        Güneşe ne yatırıyoruz?
        0:00 / 0:00

        Türkiye’de şu an 30 civarında Güneş Enerji Santrali (GES) için güneş paneli üreten şirket var. Güneş panellerinin özünü, teknolojinin en hassas noktasını üreten sadece iki tane yerli şirketimiz olduğuna özellikle dikkat çekmek istiyorum. Türkiye’de üretilen güneş panelleri hem yurtiçindeki GES yatırımlarında kullanılıyor hem de ihraç ediliyor.

        Kalyon Holding’in Kalyon PV şirketi ve MIT’de Nükleer Mühendislik lisans eğitimi alan Çiğdem Besen'in kurduğu GTC Güneş Sanayi AŞ, GES’lerin en hassas yerlerini kendi geliştirdiği teknolojiyle üretiyor. Kalyon ve GTC’nin teknolojik ürünleri ancak kendi ürettikleri güneş panellerine yetiyor. Kalyon PV, ürettiği güneş panellerini Kalyon Karapınar Güneş Enerjisi Santrali’nde kullanıyor. Buradaki yatırım bitince ihracata geçilecek.

        GTC ise rakiplerine göre üstün özellikleri bulunan, daha uzun ömürlü ve daha verimli, cam-cam, çerçevesiz, transparan çift yönlü güneş panellerinin önemli kısmını ihraç ediyor. Temmuz’dan itibaren ise üretimlerinin üçte ikisini ABD’ye ihraç etmeye hazırlanıyor.

        Netice itibariyle ülkemizde güneş paneli üretenlerin büyük çoğunluğu işin özünde, teknolojisinde yoklar. Bu tarafa yatırım yapılması için strateji geliştirmelidir. Türkiye’deki iş gücünün ucuzluğundan istifade ederek güneş paneli üretilmesinin bir üst seviyeye çıkarılması şart.

        REKLAM

        Bilindiği üzere güneş paneli üretimi; ingot (kütük), wafer (dilim), hücre ve panel olmak üzere dört farklı aşamadan oluşuyor. Son aşaması olan panel kısmının üretiminde olan şirketlerimizin diğer aşamalara yönlendirilmesi lazım. Ancak bu şekilde verimlilik, ihracatta katma değer yakalanabilir.

        Bu 4 aşamalı üretimi Kalyon PV, tek çatı altında yapmayı başarmışsa diğerlerinin de teşvik edilmesi gerekmez mi? Güç birliği yapıp bir aşama kaydedebilmeleri için ilgili bakanlıkların “Milli Teknoloji Hamlesi” kapsamında destekleri şart.

        Türkiye’nin güneş paneli üretiminde Avrupa’da lider olduğu doğru, ama işin en kıymetli ve en pahalı teknolojisini ithal ediyoruz. Ne kazanıyoruz? Cam, çerçeve işinin ötesine geçilmesi için zaman kaybedilmemeli…

        Yenilebilir enerji kaynağı GES’lere dünyanın ilgisi çok yüksek. Adeta güneşe yatırım yarışı var. Türkiye’deki şirketlerin birçoğu da 2023’te üreteceği ürünlerin büyük kısmını satmış durumda. Ülke olarak işin teknolojisine odaklanmada geç kalmamalıyız.

        Danıştay, E-Ticaret kararıyla algıların önünü kesti!

        Danıştay, E-Ticaret kararıyla algıların önünü kesti!
        0:00 / 0:00

        E-Ticaret Kanunu’nda yapılan değişikliklerle dünyanın hiçbir yerinde olmayan uygulamalar getirildiğini, tüketiciyi, küçük işletmeleri, müteşebbisleri ve reklamların kesilmesi sebebiyle medyayı da etkileyeceğini ilk defa bu köşeden Türkiye’nin gündemine getirdim. Ülkemiz için iyiye işaret olmadığını, yabancı yatırımcı tarafında da endişelere sebep olacağını defalarca yazdım.

        İnternet üzerinden alışverişin tadını kaçıracak düzenlemenin iş dünyasında tartışmaları başlatacağını, rekabeti ortadan kaldıracağını ve ülkemizin ekonomik gelişmesine de ciddi anlamda darbe vuracağını özellikle vurguladım. İlgili çevrelerden uyarılarıma tek bir satır açıklama gelmedi. Netice itibariyle benim bir gazeteci kimliğimle ortaya koyduğum gerekçeler çerçevesinde bu husus çok tartışılırken, kısa süre önce Danıştay 10. Dairesi E-Ticaret Yasası’nın hayata geçirilmesine dair çıkarılan “Yönetmeliğin” durdurulmasına karar verdi.

        Rekabet hukukunda yeri olmayan Türkiye’ye özgü garip bir “Net İşlem Hacmi” kavramı icat edilerek, belli bir hacmi geçenlere uygulanan reklam yasağı ile medya özgürlüğüne ve sözleşme özgürlüğüne ölçüsüz müdahale yapılmış, medyaya reklam sınırlaması getirilmiştir. Nitekim yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak belli firmaların medyaya reklam akışı sıfırlanmıştır. Bu sebeple Danıştay 10. Dairesinin kararı medya özgürlüğü açısından büyük bir rahatlama sağlayacaktır.

        Zaten “E-Ticaret Yasası” ile medyaya reklam sınırlaması getirilmesi başlı başına garip bir durumdu. Eğer bu bir metot olarak benimsenirse istenen her sektörde sözde rekabeti düzenleme adı altında medyaya reklam sınırlaması getirilmesinin önü açılacak ve medya özgürlüğü ekonomik yolla tamamen çökertilebilecektir.

        Danıştay’ın kararı Türkiye’nin yabancı yatırımcılar nezdinde imajına da çok ciddi katkı sağlayacaktır. Düzenleme sebebiyle oluşan negatif havayı dağıtacaktır. Türkiye’ye doğrudan yatırım gelmesi, KOBİ'lerin ihracat yapması ve tüketici haklarının önünün açılması bakımından olumsuzlukları ortadan kaldıracaktır. Sektör büyümeye devam edecektir.

        Yasa 1 Ocak’ta yürürlüğe girdiğinden bu yana sektöre doğrudan yabancı yatırım gelmesinin önü kesilmiş, döviz girişleri engellendiği için de daha önce yatırım yapmış sermaye grupları yurt dışına kaçmanın yollarını aramaya başlamıştı. Danıştay’ın kararı Türkiye aleyhine oluşan tüm risklerin ortadan kalkmasına, olumsuz algıların giderilmesine vesile olacaktır.

        Şimdi gözler Danıştay Genel Kurulu ve Anayasa Mahkemesi'nde. Umarım buralarda da özellikle yukarıda belirttiğim hususlardaki haklara ve özgürlüklere ölçüsüz müdahale getiren sınırlamalar, Danıştay 10. Dairesi kararı çerçevesinde ele alınır.

        Roketsan'ın Mete ve Tayfun'u…

        Roketsan'ın Mete ve Tayfun'u…
        0:00 / 0:00

        Savunma sanayi sektörümüz o kadar ivme kazanmış durumda ki her hafta yeni bir haberle mutlaka karşılaşıyoruz. Fakat Roketsan'ın seri üretim hazırlıkları yaptığı lazer güdümlü füzesi Mete’ye özel bir başlık açmak gerekiyor.

        PAVO Group tarafından geliştirilen Gök Alp dron sistemi ile ateşlenen Mete, bu alanda ülkemizi farklı bir noktaya taşıyacaktır. Çünkü benzer çalışmalar dünyada da hararetle yapılıyor. Ülkemizde Roketsan dışında başka şirketlerimizin de lazeri savunma sektörüne kazandıracak projeler var.

        Yeni nesil 40 milimetre bomba-atar silahlar kullanılarak atılabilen Mete, mevcut konvansiyonel ürünlerin çok ötesinde olacak. Hafif ve küçük boyutuyla hava, kara ve deniz olmak üzere tüm insansız araçlarda kullanılabilecek bir füze olacak.

        Öte yandan Roketsan’ın kısa menzilli balistik füzesi Tayfun’un yeni test atışı da gerçekleştirildi. Bu ikinci testten sonra büyük ihtimalle seri üretim aşaması başlayacak. Kısa süre önce de Cenk balistik füzeye ait görüntüler paylaşılmıştı. Peş peşe ortaya çıkan Bora, Tayfun ve Cenk balistik füze ailesi Türkiye’nin bu konuda kaydettiği başarıyı gösteriyor. İşin özü çözülmüş, katmanlarına geçilmiş.

        Diğer Yazılar