A be utanmaz!
FREEDOM House'un raporu yayınlandı.
"Türkiye'de medya özgür değil" dedi.
Son 15 yılın en kötü tablosu ortaya çıktı.
Pek çok gazete ve gazeteci bu tabloyu eleştirdi. Ben dahil.
"Burada notun düşmesi, ekonomide notun düşmesinden daha utanç vericidir" dedim.
Başta Dışişleri Bakanı Davutoğlu olmak üzere AK Partililer ise "Bu rapor doğru değil. Türkiye'de medya özgür" dediler.
Siyasetçiyi anlarım, elbette "Biz medyaya baskı yapmıyoruz" der.
Bazıları gerçekten de yapmıyor olabilir.
Önemli olan birilerinin kendini baskı altında hissetmesidir. Birileri eğer kendini baskı altında hissediyorsa ve bunu ortaya koyan somut olaylar da varsa, baskı vardır.
Mesela, Türkiye'de İslamcılar yıllarca baskıdan şikâyet ettiler.
Buna karşın laik devletin sözcüleri, "Yok böyle bir baskı. İbadetinizi rahatça yapıyorsunuz, namazınıza niyazınıza karışan mı var!" dediler.
Bir taraf için "normal" olan, diğer taraf için baskı anlamına geliyordu oysa.
Bugün de durum bundan çok farklı değil.
İktidar, "Baskı yok" diyor, gazeteciler ise "Baskı altındayız" diyor.
Emin olun iktidarı anlıyorum.
"Baskı yapıyoruz" diyecek halleri yok.
Ama "Baskı yok" diyen gazetecileri gerçekten anlamıyorum.
Dün gazeteci demeye dilimin varmayacağı birisi, "Baskı falan yok. Ne baskısı" demiş.
A be dangalak, iktidarın yaptığı her şeyi översen, Suriye politikasını bile doğru göstermek için çırpınırsan, iktidar sözcülerinin bile savunmakta zorlandığı hataları canla başla savunursan, ileride Başbakan'a "başdanışman" olacak kadar cansiperane bir tavır takınırsan sana tabii ki baskı yok.
Sen baskıcıdan yana olursan, kim senin neyine baskı yapsın.
O zaman sorayım bu "başdanışman" adayına veya adaylarına:
- Çok değil 5 sene önce çuval dolusu parayla transfer edilebilecek gazetecilerin büyük bölümü, normalde alacakları maaşın dörtte birine niye tek bir gazetenin çatısı altına sığınmak zorunda kaldılar.
- Fazla okunmasa bile varlığıyla bulunduğu gazeteye prestij kazandıran Hasan Cemal veya benzeri yazarlar niye bilabedel internet sitelerinde yazmak zorunda kaldılar.
- Yüz binlerce dolara bir kanaldan diğerine geçen televizyonların çok önemli isimleri, niye maaş bile ödeyemeyen televizyonlarda program yapıyorlar.
- Niye "Alo"lar var.
- Niye uçaklarda, otobüslerde, iç ve dış gezilerde akreditasyonlar var.
- Niye kürsülerde medyaya ağır hakaretler ediliyor.
Bu yazdıklarıma yanıt vermek için "Ama bak, her şeyi yazanlar var" diyecektir başdanışman adayları.
Yazılıyor da ne pahasına yazılıyor biliyor musun?
Hadi bunların hiçbirinin farkında değilsin, çevrende, etrafında olan biteni de görmüyorsun diyelim.
Yahu senin varlığın bile başlı başına baskının emaresi.
O baskı olmasa, sana değil bir gazetede, el ilanında köşe yazdırırlar mı, aynaya bakmıyor musun!
YAŞ'ya yine şerh olur mu?
BU yaz toplanacak Yüksek Askeri Şûra'yı merakla bekliyorum.
Diyeceksiniz ki, "Sana ne Yüksek Askeri Şûra'dan".
Haklısınız. Ben de hep onu savundum.
Bana ne Yüksek Askeri Şûra'dan, askerlerin kendi aralarındaki atama meseleleri beni niye ilgilendirsin.
Rahmetli anneannemden öğrenmiştim.
Takşak Paşa'nın görev süresini uzatacaktı Tansu Çiller.
Ben de anneanneme fikrini sormuştum, "Uzatsınlar mı?" diye.
O da "Hepsi bizim askerimiz. İster uzatırlar, ister uzatmazlar. Uzatmazlarsa yerine gelecek olan da bizim paşamız değil mi?" demişti.
Anneannemin o lafından sonra YAŞ kararları hiç ilgimi çekmedi.
Ama YAŞ, Türkiye'de hep mesele oldu.
Özellikle de "ordudan ihraçlar" konusunda.
TSK, ordu içinde örgütlenmeye çalışan cemaatlere yönelik çok hassas davranmaya gayret etti.
Yakaladığını attı.
TSK, ordu içinde bir "yapılanmaya" müsaade etmezken, bugünkü iktidarın sahipleri hep TSK'nın bu tavrıyla çatıştılar.
TSK'yı hep suçladılar.
Zaten iktidar olduktan sonra da TSK'nın YAŞ'ta aldığı ihraç kararlarının altına "şerh" koydular.
İhraç edilenlere TSK'ya dönüş yolunu ve yargı yolunu açtılar.
Bu sene yapılacak yaz şûrasını bu yüzden merak ediyorum.
Bakalım bu yıl da TSK'dan uzaklaştırılacak "Cemaat" mensupları için şerh koyacaklar mı?
Yoksa bu kez hükümet kanadı, YAŞ'a elinde listeyle gelip ihraç isterken bu kez de generaller mi ihraçlara şerh koyacak.
Gerçekten merak ediyorum.
Hayırsever, vergi sevmez
VERGİ rekortmenleri açıklandı.
Öyle ucuzculuğa kaçıp "Şu işadamı niye yok, bu işadamı niye yok?" demeyeceğim.
"Makbul işadamları vergi ödemiyor mu?" diye sormayacağım.
Yatırımdadır, öyle veya böyle aldığı ihaleyi daha bitirememiştir, kâr tahakkuk etmemiştir, şudur budur.
Bu yıl yüksek vergi ödeyememiş olabilir.
Onlara bir diyeceğim yok.
Tabii şimdilik.
Ama bir kişiyi gerçekten o listede görmediğim için şaşkınım.
Dizi oyuncularının, komedi starlarının bile 2-3 milyon TL vergiyle girdiği listede Reza Zarrab isimli 29 yaşındaki hayırsever işadamı niyeyse yine listelerde yok.
Bildiğim kadarıyla bir yatırımı falan yok.
Altın alıp satıyor.
Kendi ifadesiyle 25 milyar dolarlık ticaret yapmış.
Bu ticaretten
- Yüzde 10 kazansa 2.5 milyar dolar...
- Yüzde 1 kazansa 250 milyon dolar...
- Binde bir kazansa 25 milyon dolar kazanç elde etmiş olması lazım.
Dağıttığı iddia edilen rüşvetler bile 50-60 milyon dolar ya da Euro'yu bulduğuna göre kendisi de en azından bir o kadar kazanmıştır herhalde.
Zaten uçaklar, yatlar, atlar, yalılar, villalar kazandığını da gösteriyor.
İyi de bunun vergisi nerede?
Yoksa bu ülkede "hayırsever" işadamlarına vergi muafiyeti mi var!
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Bazılarıyla aynı havayı solumak zorunda kalmadığımız zaman.