Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        PİSLİĞİ temizlemek iğrenç bir iştir.

        Yapışmadığını ve yakışmadığını bilirsin ama yine de temizlerken eline bulaşır.

        Hele etrafta kubur fareleri varsa, ciyak ciyak bağırırlar pislik görmenin hevesiyle. Çok şükür 30 yılı aşan gazeteciliğimde, ne verilemeyecek hesabım oldu, ne de meslek adına utanç verecek bir eylemim.

        Gün geldi, kendime yakışmayacak bir tavırla karşılaştım, herkesin "Orda olmak için can attığı" yeri terk ettim, gittim.

        Gün geldi, her şeyimi aldılar, sıfırdan yenisini kurmak için yola baş koydum.

        Her şeyle baş edebilirim.

        İftira ve karalamayla baş etmek ise en zoru, insanın elini kirletenidir.

        İnternete verilen bir "konuşma kaydı" ile leke sürmek istediler.

        Üç ayrı konuşmadan alınan parçalarla, bütün anlamı değişmiş yepyeni bir konuşma yaratarak 5 yıldır yaptığımız anketlerde "manipülasyon" yaptığımız intibaını uyandırmaya çalıştılar.

        Oysa rakamlar ortada.

        Neymiş, bana verilen "talimatla" anket sonuçlarını manipüle etmişim, MHP'nin oylarını azaltıp BDP'nin oylarını fazla göstermişim.

        Ses kaydı montajlanınca, benim böyle bir şeyi kabul ettiğim algısı yaratılmaya çalışılıyor.

        Oysa anket kabak gibi görünüyor.

        MHP'nin oyu üç ay içinde yüzde 25 civarında bir artış göstererek 12.8'den 15.3'e çıkmış.

        Aynı sürede BDP'nin oyu yüzde 6.4'ten yine yüzde 25 civarında bir düşüşle 5'e düşmüş.

        Montaj bantta söylenilenlere inanırsan biz MHP'den 3.5 puan alıp BDP'ye eklemişiz.

        Soruyorum size BDP'nin oyu 1.5 oldu da, biz mi bunu 5 yaptık?

        Mümkün mü?

        Aynı günlerde Metropoll araştırma şirketi de bir anket yayınlamış.

        O ankette de BDP'nin oyu kararsızlar dağıtıldıktan sonra yüzde 4.8 çıkıyor.

        Ne manipülasyonu, hani, nerede, kim yapmış?

        Büyük ihtimalle o günlerde başkalarının elinde de anket sonuçları var.

        Çıkıp göstersinler.

        Bugün buraya 2009 seçimlerinden bu yana Habertürk'ün Konsensus işbirliğiyle yaptığı tüm anketlerin sonuçlarını koyuyorum.

        Bakın, Konsensus'un bizim yayınladığımız tahminleri neymiş, seçim sonuçları ne olmuş?

        Aradaki farklar kıl kadar. Standart sapma oranından bile düşük farklar var, hatta pek çok anketimiz yüzde 99 doğru sonuç vermiş.

        Bu mu manipülatif anketler!

        TALEPLER VAR

        "Hükümet tarafı talepte bulunmuş" diyorlar.

        Bulunurlar elbet.

        Sadece hükümet değil ki, gazeteden herkes talepte bulunur.

        Ünlü birisi biriyle yakalanır, araya birini sokar "Aman bunu yayınlamayın" der.

        İşadamı arar talep eder, siyasetçi arar talep eder.

        Önemli olan şudur, "Bu talep yerine getirilmiş mi".

        İktidarlar dahil herkes gücüyle orantılı taleplerde bulunur, tehdit eder, yapmamızı veya yapmamamızı ister.

        Tüm gazetelerden ve tüm gazetecilerden.

        Dürüst gazeteler ve gazeteciler ise bildiğini okur, yürür gider, sonra bedelini öder.

        Bazen siyasetçi kovulmamızı talep eder, bazen işadamı ya da bir güç odağı.

        Bunu çok yaşadım.

        Gazetenin sahibi durursa arkanda, kovulmazsın, durmazsa kovulursun.

        Ayıp mıdır kovulmak?

        Asla.

        Kovulmamak, dayanmak ayıp mıdır?

        Siz söyleyin.

        BİR GÜN O'CU,BİR GÜN BU'CU

        Hep diyorum ya, bu gazete taraf olmamanın bedelini ödüyor diye.

        Geçen hafta konuşulanları hatırlayın.

        Bu yayın grubuna "Cemaatçi yaftası" yapıştırılıyordu yine internet üzerinden, birtakım yasadışı kayıtlarla, üçüncü şahısların konuşmalarına dayandırılarak.

        Mail'ler yağıyordu "Cemaatçiymişsiniz" diye.

        İki günden beri ise "Hükümet talimatıyla hareket eden" demeye çalışıyorlar.

        Yine mail'ler atıyor bildik isimler bu kez dün söylediklerinin tam tersini söyleyerek.

        Bu pisliği yayan her iki tarafa da sesleniyorum:

        "Bir karar verin hangisi olduğumuza. Cemaatçi miyiz, yoksa hükümetçi mi?"

        Yoksa bu yaftayı yapıştırmaya çalışanların asla anlamayacağı bir şekilde "tarafsız ve bağımsız" olma gayreti içinde, Türkiye'nin bu ortamında, her şeye rağmen "uğraş veren" gazeteciler miyiz!

        Sevgili okurlar, üç gün önce sordum burada.

        "Tecavüze uğrayan mı suçludur, tecavüz eden mi?" diye.

        Siz de tecavüz mağdurunu linç edenlerden misiniz yoksa!

        ÇOK BEDEL ÖDEDİK

        Tarafsız durmaya çalıştığı, kimsenin adamı ve yayını olmamaya çalıştığı için sürekli bedel ödeyen bu gazete ve grup aslında şimdiye dek kimsenin ödemediği bedelleri ödedi de, toplum hafızası ya zayıf, ya da ayıbını unutmaya meyilli.

        Hatırlar mısınız bilmem, 2007 yılında bu grubun 2 gazetesine ve televizyonuna el konuldu.

        1.4 milyar TL bedelle halka açılma arifesindeki Sabah ve ATV bu gruba aitti.

        Sahte bir belgeye dayanılarak el konuldu.

        Yargı "Bu belge sahte, el koyma haksız" dedi.

        Ama sonuç değişmedi.

        Ve o gün kimse sesini çıkarmadı.

        Muhalefet sustu.

        Sivil toplum anlayamadı olan biteni.

        Medya zaten susmuştu.

        Gazeteciler Cemiyeti ve Basın Konseyi "Bu rezalettir" dedi sadece.

        Başka ses eden olmadı.

        Ben o günlerde herkese "Bu yol artık hepiniz için açık" dedim. Haklı çıktım.

        Belki de o gün değişmeye başladı Türkiye'nin vaziyeti.

        Şimdi hâlâ elden ele geziyor o gün bizden yayınlar.

        Biz ise sıfırdan Habertürk'ü yarattık; tarafsız, kendi ayakları üzerinde duran gazeteyi.

        BU GAZETE NE HABERLER YAPTI

        Yoktan var ettiğimiz, elimizden alınanın yerine sıfırdan kurduğumuz bu medya grubunu, bizi bir oradan, bir buradan göstermeye, bir tarafa çekmeye, Türkiye'nin kafası salim ve tarafsız gazetesi olarak yolumuza devam etmemize engel olmaya çalışanlar bir şeyi unutuyorlar;

        "Bu gazetenin haber sicilini".

        Hepsi arşivlerde duruyor.

        En yakın zamanda olanları hatırlatayım da, çok eskileri düşünüp kafanızı yormayayım.

        Bugün hakkında fezlekeler yazılıp davalar açılan ve 17 Aralık Operasyonu'nun en önemli ayaklarından biri olan Bakırköy'de Ali Ağaoğlu'na yapılan imar kıyağını hangi gazete haber yaptı hatırlıyorsunuz değil mi?

        "Böyle bir imar artışı olur mu?" diyerek haksızlığa, usulsüzlüğe, kayırmaya dikkat çekerek...

        Bu gazete yaptı ve başka hiçbir gazete yapmadı, yapamadı.

        1.5 aydır herkes bir Reza Zarrab'ı konuşuyor. 17 Aralık Operasyonu'nun başaktörlerinden biri.

        Reza Zarrab'ın uçağına havalimanında el konulduğunu kim haber yaptı, Reza Zarrab'ın adamlarının "kara para operasyonlarını" kim haber yaptı?

        Bazılarının "Hükümet kontrolünde" diye yaftalamaya çalıştığı bu gazete.

        Hem de bu operasyonlar olmadan çok önce.

        ELİMİZE TUTUŞTURULAN BELGELERİ ASLA YAYINLAMADIK

        Bu işin bir yönü.

        Diğer taraftan Türkiye'yi sarsan ve bugün tartışılmaya başlanan operasyonlarda ve davalarda servis edilen hiçbir belgeyi yayınlamadık.

        Mahkemelerin kabul ettiği iddianamelerden başka hiçbir şeye sayfalarımızda yer vermedik.

        Bu yüzden sıkıntı çekmedik mi?

        Çektik.

        Emniyet Müdürlüğü'ne sokulmadığımız, muhabirlerimizin dışlandığı günler oldu.

        O "sözde" haberleri kullanmadığımız için, gerçek haberlere ulaşmamızın engellendiği zamanları yaşadık.

        Ama kimseye kendimizi kullandırmadık.

        Zorlandık. sıkıntı çektik, horlandık, uzaklaştırıldık ama başımızı eğmedik.

        Kayıplarımız oldu, kurbanlarımız oldu ama yolumuz dürüstlük yolu diye direndik.

        NİYE YOKUM?

        Montaj banda inanırsanız, ben hükümet lehine manipülasyon yapan gazeteci pozisyonuna düşürülüyorum.

        Peki bu yüzden mi, Başbakan tarafından kürsülerde defalarca eleştirildim.

        Yutkundum, moda tabiriyle diklenmeden dik durdum.

        Gazetemi ve buradaki arkadaşlarımı korumaya çalıştım, her şeyi göğüsledim.

        Bir bakın bakalım, bu dönemde Başbakan'ın uçağına en az alınan gazeteci kim?

        Son aylarda "yasaklı" ve hatta "vetolu" yayın yönetmeni kim?

        Hükümetin emirlerini dinlediğim için mi o uçakta yokum?

        Ya da Başbakan'ın gazetecilerle yaptığı hiçbir toplantıya davet edilmiyorum?

        Daha önce yazdım, bunları da hiç takmam.

        Gazeteci olarak giderim, çağrıldım diye mutlu olmam, işimdir.

        Çağrılmadım diye üzülmem, takmam. Orada olan biten neyse hiçbir komplekse kapılmadan okura ulaştırmanın yollarını ararım.

        Söylemek istediğim şudur:

        30 yılı aşkın zamandır bu işi "haysiyetimizle" yaptık.

        Hâlâ da, tüm güçlüklere, sıkıntılara, zorluklara rağmen yapmaya çalışıyoruz.

        Aslında bunca lafa da gerek yok.

        Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.

        Bu gazetenin haberleri ortada.

        Yazdıklarımız, yayınladıklarımız ortada.

        En sevmediğim şeydir kendimizi anlatmak zorunda kalmak.

        Ama bazen mecbur kalıyoruz böyle.

        Etraf o kadar kirli ki, bulaşmasanız bile kokusu üzerinize siniyor.

        Sadece bizim değil, tüm medyanın...

        Ama şunu da ekleyeyim, biz bir anketi asla değiştirmeyiz, değiştirmektense o anketi yayınlamamayı tercih ederiz.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar