Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TÜRKİYE'deki siyasi gelişmelere bakınca aklıma çok basit bir şey geliyor.

        "Sıra teorisi."

        Türkiye'de bir dönem Atatürkçü laikler iktidar oldu.

        Ancak bir süre sonra Atatürkçülük tavsadı.

        Yönetimler keyfileşti.

        İlkeler unutuldu.

        Geniş halk kesimleriyle bağlantılar zayıfladı.

        Üstüne bir de yolsuzluk, hırsızlık, adam kayırma ve kötü yönetimler gelince Atatürkçü laikler iktidarı kaybetti.

        Atatürkçü laik yönetimlerin zıvanadan çıktığı dönemde İslamcılar kendilerini dışlanmış ve ezilmiş hissettiler. Sistemden dışlanmışlardı, yönetimin ve sistemin nimetlerinden faydalanamıyorlardı.

        Dışlanma psikolojisi ve ezilme tehlikesine karşı safları sıklaştırdılar.

        Gençlerini eğittiler. Siyasi bilinçlerini yükselttiler. İçlerinde eğitimli, bilinçili bir elit yarattılar.

        İş dünyasında birbirlerine yakınlaştılar.

        Tüm bunların sonucunda uzun uğraşlarla iktidarı ele geçirdiler.

        Bunların olduğu her iki dönemde de bir başka grup, Kürtler sıkıntı çektiler.

        Sistemin kendilerini dışladığını, kimliklerini tanımadığını, eşitsizlikle karşı karşıya olduklarını düşündüler. Bazıları silaha sarıldı, bazıları kitaba.

        Bunun sonucunda onlar da safları sıklaştırdılar. Siyasi bilinci yaydılar. Eğitimli bir elit oluşturdular. Uluslararası bir ilişkiler ağı oluşturdular.

        Bunun sonucunda benim gördüğüm şudur.

        Eğer laiklerin düştüğü hatalara düşerse, ki eninde sonunda düşmesi kaçınılmaz, İslamcı muhafazakârlar iktidarı Kürtlere devredecekler.

        Bu arada da Atatürkçü laikler, geçmişte İslamcıların yaşadıklarını yaşayacak, onların deneyimlerinden faydalanarak örgütlenecek, çalışacak, siyasi bilinçlerini artıracaklar ve daha sonra bir gün de onlar yeniden iktidar olacaklar.

        Anladığım kadarıyla bu böyle sürüp gidecek.

        Üzücü bir durum

        ENTELEKTÜEL, aydın, sıkı CHP'li, gerçek milliyetçi, ulusalcı, ünlü ressam, koyu Fenerbahçeli, eski dostum Bedri Baykam'ın 125 bin dolar karşılığı değişimini yazdım dün.

        Aman aman ne çok örnek varmış bunun gibi meğerse.

        Atınca mangalda kül bırakmayanların, ani dönüşleriyle ilgili onlarca hikâye geldi.

        Benzer hikâyeler her yerde var ama durum "sanat camiasında" hayli yaygınmış meğer.

        Bu arada, Murat Ülker'e "Bu tabloyu 200 bin dolara bana sat" diyen bir işadamından bahsetmiştim dünkü yazımda.

        Murat Ülker, ortak bir dostumuzla haber yolladı.

        "Bana kimse 'Bu tabloyu bana sat' demedi. Ben de kimseye böyle bir şeyden bahsetmedim. Fatih Bey'e bunu anlatan her kimse herhalde içinden geçeni söylemiş. Ama bu tabloyu satın almamla ilgili epey bir laf söylendi. Ben de bana bu konuda söylenenlere karşılık 'İyi ki çerçeve boş. Yoksa ne yorumlar yapardınız' dedim. Fatih Bey'e bu tabloyu satın almak istediğini söyleyen her kimse, bunu yakışıksız bir benzetmeyle yapması da açıkçası üzücü" diyor Murat Ülker.

        Bana sorarsanız hiçbir şey, düne kadar "siyasi tavır" nedeniyle Ülker ürünleri yemeyip, 125 bin dolara tablo satınca Ülker'in lezzetini fark eden Bedri Baykam'ın durumu kadar üzücü olamaz.

        Kanatlarını kırın ki uçmasın

        BİR kuşku, bir histi ama somut değildi.

        Futbol Federasyonu'nun ve tabii ki hakemlerin, Galatasaray'a karşı bir tavır içinde olduklarını düşünüyordum ama kesin bir şey de söylemem mümkün değildi.

        Fakat artık hiçbir kuşkum yok.

        Türkiye Futbol Federasyonu, Galatasaray'ın önünü kesmek için her şeyi yapıyor.

        Galatasaray şampiyon olmasın diye her şeyi.

        Önce hocasının üzerine gidiliyor Galatasaray'ın.

        Adam zıvanadan çıkarılıyor.

        Çıkınca aranan bahane bulunuyor ve ağır bir ceza geçiriliyor.

        Galatasaray itiraz ediyor, Tahkim'e gidiyor.

        Tahkim dediğinin başkanı "fanatik Fenerbahçeli".

        Cezada bir indirim yapılmıyor.

        Hakem raporuna güvenmeyip işine gelince "Hakemler yalancıdır" diyen Tahkim, Terim'in cezasında en küçük bir indirim yapmıyor. Diyorum ki, "Herhalde yaptıklarından utandılar. Artık biraz ar ve hayâ sahibiymiş gibi davranacaklar".

        Yanılıyorum tabii.

        Aynı Tahkim, Orduspor'a verilen seyircisiz oynama cezasını kaldırıyor.

        Galatasaray cumaları genelde puan kaybediyor ya...

        Maçı yine cumaya veriliyor.

        Maç oynanıyor.

        Gole giden Melo düşürülüyor. Aynen Danny'nin rakibini düşürdüğü gibi.

        Danny'ye çıkan kırmızı kart, Galatasaraylı futbolcuyu düşüren rakibe çıkmıyor.

        Bırakın kırmızıyı, sarı bile çıkmıyor.

        Çünkü hakem ve tüm hakemler biliyor ki, Federasyon Galatasaray'ı sevmiyor, istemiyor.

        Galatasaray'ın önünü ne kadar keserse, kendi önü o kadar açılacak.

        Ona göre davranıyor.

        Dahası Federasyon üyesi Yemen Ekşioğlu, Habertürk TV'de "tavrını açıkça" ortaya koyuyor.

        "Federasyon üyesisiniz, dikkatli olun" uyarılarını bile dinlemiyor. Fütursuzca anlatıyor.

        Galatasaraylı futbolcular ve teknik heyet bilmeli ki, Federasyon'u da yenerek şampiyon olmak zorundalar.

        Not: Bu durumun nedenini merak ediyorsanız söyleyeyim. Galatasaray yine gazı aldı gidiyor. Böyle giderse Türkiye'yi aşacak. Bu yüzden 2002'li yıllarda uygulanan senaryo yeniden sahnede. Galatasaray uçmamalı. Gerekirse kanatları kırılarak.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Yapamayacağımız işe soyunmadığımız zaman.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar