Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SON günlerde giderek artan terör olayları sonrasında herkesin sorduğu soru şu:

        "Ne oldu da terör azdı? Terörün hedefi ne?"

        En başından söyleyeyim.

        Terörün tek bir hedefi var.

        Başbakan Recep Tayyip Erdoğan.

        PKK'nın şiddeti tırmandırmasındaki tek amaç, Erdoğan'ın karizmasını çizmek.

        Yoksa PKK sizden de, benden de iyi biliyor ki, "Türkiye'yi bu yolla bölemez, parçalayamaz, oralarda özerk devlet veya devletçikler kuramaz".

        Bunu hepimizden iyi biliyor; çünkü kendi gücünü de biliyor, karşısındaki devletin ve ordusunun gücünü de.

        Ama Erdoğan'ı hedef alıyor.

        Niye mi?

        Anlatayım.

        PKK'yı teröre başladığı 1984 yılından beri yakından izleyen biri olarak, ilk kez meydana gelen bir durum var.

        Terör örgütü yakın zamana kadar asla ve asla bir Başbakan'ı doğrudan hedef almadı. PKK'nın hedefi her zaman "Tece"ydi.

        Kimin başta olduğuna bakmaksızın "Tece"yi hedef alıyorlardı. Bir parti veya bir başbakana yönelik bir tavırları asla olmadı.

        Bu durum 2007'ye kadar fazla değişmedi.

        Ancak PKK, 2007 yılından itibaren önce AK Parti'yi, sonrasında da Başbakan Erdoğan'ı doğrudan hedef olarak görmeye başladı.

        Çünkü PKK bir şeyin farkına vardı.

        Gelmiş geçmiş tüm başbakanlardan farklı olarak Erdoğan'ın ve partisinin PKK'nın kendi tabanı olarak gördüğü Kürt kitlesi üzerinde çok güçlü bir etkisi, çok önemli bir tabanı vardı.

        Hem Doğu ve Güneydoğu'da, hem de ülkenin batısındaki Kürtler, Başbakan ve AK Parti'de önemli bir yer tutuyor, Başbakan'ın Kürtler arasındaki popülaritesi giderek yükseliyordu.

        PKK, AK Parti'nin Kürtler üzerindeki etkisini, kendisine çok önemli bir tehdit olarak görmeye başladı.

        Erdoğan'ın bu popülaritesini kırmanın tek yolu vardı.

        "Terör."

        Terörü giderek tırmandırarak, bir taşla birkaç kuş vurmak istiyorlardı.

        Hem Erdoğan'ı ve hükümetini "iş yapamaz" hale getirmek ve zaaf içinde göstermek, hem de teröre tepki göstermesi kaçınılmaz olan Başbakan'ı daha milliyetçi bir çizgiye iterek Kürtler arasındaki popülaritesini azaltmak.

        Bu yüzden de terörün gazına bastı PKK.

        Ve PKK bu stratejiyi geliştirirken, konjonktür de onun lehine gelişti.

        Türkiye'nin komşularıyla arası bozuldu.

        İran ve Suriye, PKK'ya yeniden aleni destek vermeye başladılar.

        Körün istediği bir göz, Allah verdi iki göz durumu oluştu PKK açısından.

        Tabii buna Erdoğan'ı istemeyen bölgedeki diğer ülkeleri de katarsanız, PKK'nın "anti Erdoğan" stratejisi bir anda hem PKK'nın hem de bölgedeki diğer ülkelerin ortak stratejisi haline geldi.

        Terörün tırmanma nedeni büyük oranda budur.

        Dış politikadaki hatalarımız, terörün ekmeğine sadece yağ sürmüştür.

        Petraeus'la görüşülür mü?

        CIA Başkanı General Petraeus, Türkiye'ye ani bir ziyarette bulundu.

        Bakalım kimler görüşecek diye bekledim.

        Türkiye söylendiği gibi bir "büyük devlet" olsaydı eğer, Petraeus'la değil görüşmek, herhangi bir kamu binasına girişine izin vermezdi.

        Bırakın kamu binasına falan girmeyi, Türkiye'ye sokmazdı.

        Petreaus kim biliyorsunuz.

        Bu şerefli Amerikan generali, bir süre öncesine kadar Irak'ta görevliydi.

        Irak'ta görevli olmak suç değil elbet.

        Asker bu, devleti nereye gönderirse gidecek. Ama bu Petraeus, Irak'a görevli gelmekle kalmadı.

        Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ve haliyle Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tarihteki en büyük utançlarından birinin karşı taraftaki mimarı oldu.

        Petraeus isimli bu Amerikan generali, Kuzey Irak'ta Türk askerlerini esir aldı.

        Esir almakla yetinmedi.

        Bir de başlarına çuval geçirttirdi.

        Çuval geçirtmekle kalmadı.

        Bir de askerlerimize hakaret etti, aşağıladı.

        Onların "müttefik bir ordunun askerleri olduğunu bile bile" bu haltı yedi.

        Sonra da görevini tamamladı, ülkesine döndü.

        Yediği bu halttan ötürü ülkesi özür falan da dilemedi.

        Petraeus'un bu b.ku kendi kendine yemediği de açık.

        Çünkü döner dönmez terfi üzerine terfi etti.

        Sonunda da Merkezi Haberalma Teşkilatı CIA'nın başına geçirildi.

        Çünkü Petraeus, Türk askerinin başına çuvalı geçirirken bir hata, bir salaklık, bir eşeklik etmemişti.

        Ülkesinin politikasını uyguluyor, Türkiye'ye kendi yönetiminin mesajını veriyordu.

        Üstelik o gün Cumhuriyetçiler iktidardı, bugün "kardeşimiz" Demokrat Obama iktidar.

        Ama Petraeus yine gözde, Petraeus yine iktidar.

        Ve askerimizin başına çuval geçiren adam havaalanından özel kapıdan çıkıyor. Canının çektiği herkesle görüşüyor.

        Sonra da gidiyor.

        Normal şartlarda bir Türk'ün selam bile vermemesi gereken adamla görüşmek niye?

        Bu kadar mı aciziz.

        Bu adamın Türkiye'yi sevmediği, Türkiye'nin iyiliğini istemeyeceği açıkça ortadayken, bu itibar niye?

        Bakanla iki saat

        MİLLİ Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, gündemdeki konuları anlatmak için buluşalım teklifini ilettiği zaman "Evet" dememiz kaçınılmazdı.

        Bakan Dinçer'le dün öğle yemeğinde bir araya geldik.

        Zaman'dan Ekrem Dumanlı, Sabah'tan Erdal Şafak, Milliyet'ten Tayfun Devecioğlu ve ben.

        Hürriyet'ten Enis Berberoğlu son dakikada çıkan bir işi nedeniyle gelemedi.

        Biz de Bakan Dinçer'le iki saati aşkın bir sohbet ettik.

        Bu görüşmenin detaylarını yarın yazacağım.

        Ama şu kadarını söylemek isterim, Ömer Dinçer'le iki saat konuştuktan sonra 4x3 eğitim sistemi ve diğer konularla ilgili kafamdaki soru işaretleri ve kaygılar hayli azaldı.

        Nedenlerini yarın uzun uzun, rakamlarla yazacağım.

        Okumanızı tavsiye ediyorum.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Özgürlük savaşçısı olduğunu iddia edenler özgürlüklere taş koymadıkları zaman.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar