Rahatsız oldunuz değil mi?
Manşetteki "sırtından bıçaklanmış kadının" fotoğrafı.
Çok sarsıldınız değil mi?
Bize sövdünüz.
Bana sövdünüz.
Eleştirdiniz beni.
"Ahlaksız, vicdansız herif" dediniz değil mi?
"Bu fotoğraf basılır mı gazeteye" dediniz.
"Bu ne rezalet" dediniz.
Bana söverek, Habertürk'e söverek vicdanlarınızı rahatlattınız değil mi?
Biliyor musunuz, böyle yapacağınızdan en küçük kuşkum yoktu.
Ne tepkiler alacağımı, nasıl kızacağınızı, nasıl kükreyerek üzerimize saldıracağınızı biliyordum.
En küçük bir şüphem yoktu olacaklardan.
Çünkü bir gün önce yazı işleri toplantısında da aynı durum oluştu.
Yazı işlerimizin hemen hemen tamamı, "Bu fotoğraf basılır mı" dediler.
Normal, sıradan, ahlaklı görünmekten başka bir derdi olmayan insanlar bu fotoğrafı basmazdı biliyorum.
Ama ben basarım.
O fotoğrafı niye bastım biliyor musunuz?
Bu tepkiler için.
Sizin içinizi acıtmak için. Yüreğinizi dağlamak için. Kızmanız için, köpürmeniz için.
Çünkü "kadına şiddet" denilen "rezilliğin", gözü morarmış bir kadından ibaret olmadığını gözünüze sokmak için.
Aylardır Ayşe Paşalı'nın fotoğrafını koyuyoruz gazeteye.
Ayşe Paşalı'nın ve Ayşe Paşalı'ların.
"Sözde" çok üzülüyor, sözde "çok büyük duyarlılık" gösteriyorsunuz.
Ama ne duyarlılık.
Fotoğrafa bakıyor ve geçiyorsunuz. Çünkü kadına şiddet denilen şeyin "morarmış bir gözden ibaret" olduğunu düşünüyorsunuz.
Gerisi umurunuzda değil.
O morarmış gözden sonra olan vahşeti görmüyor, bilmiyor, daha doğrusu bilmek istemiyorsunuz.
İşinize gelmiyor çünkü fazlasını bilmek.
Fazlasını bilmek ve buna rağmen duyarsız kalmak mümkün değil çünkü.
Morarmış göz sizi acıtmıyor. Dolap kapağına çarpsa da morarır o göz.
İlle de erkek şiddetini gösteriyor çünkü.
Ama o "bıçak" sırta saplanmış, o koca bıçak her şeyi gözünüze sokuyor.
Ve siz bunun gözünüze sokulmasından hoşlanmıyorsunuz.
Kendi ölçülerinizi aşıyor çünkü bu gerçek.
Çünkü fazla rahatsız edici.
Vicdanınıza dokunuyor.
O yüzden de vicdanınızda oluşan bu rahatsızlığı bana, bize yüklüyorsunuz. "Bu da basılır mı" diyerek.
Evet basılır.
Kadına şiddet budur. Morarmış bir göz değil, sırta saplanmış bıçaktır.
Ben bu gazeteyi yaparken, her gün arkadaşlarımla tartışıyorum.
Allah şahidimdir ki, pek çok haberde "Bu gazeteyi benim kızım da okuyor" diyorum, ona göre davranıyorum.
Pek çok haberi, "Bu benim yakınım olsaydı" diye makaslıyorum.
Ama o fotoğraf hiç düşünmeden bastım.
Yazı işlerinde yükselen itirazlara, "Bu kez demokrasi yok. Bunu basacağız" diyerek bastım.
Bu fotoğraf annemin fotoğrafı olsaydı da aynen basardım. Hem de daha büyük basardım.
Ona yapılanı herkes görsün diye basardım.
11 yaşındaki kızım görsün diye bastım.
Şimdiden erkek egemen toplumun kadına uyguladığı şiddeti görsün ve bu şiddete karşı sessiz kalanlara tepki göstermeye 11 yaşında başlasın diye bastım.
Yarın yine basacağız böyle fotoğrafları.
Bizim işimiz rahatsız etmek.
Sahte vicdan gösterilerine değil, gerçek vicdanlara ihtiyacımız var bizim.
Dünkü gazetemizi bir kez daha alın elinize.
O manşetteki fotoğrafa bir kez daha bakın.
Kadına şiddet bu işte.
Morarmış bir göz değil.
Sırta saplanmış bir bıçak.
Görmediğiniz şeyler sizi rahatsız etmiyor.
Görün istedim.
Görün ve anlayın.
Görün ve bir şeyler yapın.
Görün ve bu kadınları koruyun istedim.
Görün. Kafanızı çevirmeyin.
Kadınlarımıza yapılanlar bunlar.
Keşke morarmış bir gözle kurtulsalar bu şiddetten.
Ama kurtulamıyorlar.
Farkına varın.
Kızın. Öfkelenin. Sövün, küfredin.
Bana da küfredin.
Ama birisi buna dur desin.
Sahtekâr olmayın.
Bana ettiğiniz küfürler vicdanlarınızı temizlemeye yetecekse ne güzel.
Ama o fotoğraf kafanızda yer etsin.
O fotoğrafı basan, bastıran benim.
Ama nedeni ben değilim.
Nedeni sizlersiniz.
Bana kızmakla bu işin çözüleceğini zannedenler.