Mavi Marmara'nın 2. İsrail Seferi
Mavi Marmara döndü.
Niye bu kadar geç döndü bilmiyorum. Herhalde İsrail detaylı bir arama yaptı gemide.
Geldi ve “resmi” olmasa da törenle karşılandı. Hatta dün bir gazetede, “Gönüllere demir attı” başlığını bile gördüm. Gerçi demir atmamış, limana bağlanmıştı ama olsun.
Yine okuyarak öğreniyorum ki, Mavi Marmara’nın “Gazze macerası” henüz sona ermemiş.
Önümüzdeki aylarda bir kez daha “yardım ve yardımcıları” alıp Gazze’ye doğru yola çıkacakmış.
Okuduklarımdan, ne zaman Gazze’ye doğru yol alacağını öğrenemedim.
Ancak naçizane bir önerim olacak.
Çok acele etmesinler.
Bence hava koşullarının uygun olacağı ilkbaharı beklesinler.
Hatta bahar sonunu.
Mesela mayıs sonunda yola çıksınlar.
Biraz oyalanır, çok da gazlamadan yol alırlarsa haziran ortası gibi İsrail’e yaklaşmış olurlar.
Bu seferde de iki seçenek var.
Ya İsrail yine tarihi tekerrür ettirir ve gemiye saldırır...
Ya da geçen seferden ders almış olur ve geminin geçişine izin verir. Yardımlar Gazze’ye ulaşır.
Böylece ya İsrail’le bir kez daha gerilim yaşanmış olur ya da İsrail’e ders verilmiş olduğu için hedefe ulaşılmış olur.
Bütün bunları haziran ayı içinde yaşarız.
Ve tam da o günlerde yapılacak genel seçimlere bu şekilde “gönül rahatlığı” ile gideriz.
Sizce de zamanlama uygun değil mi!
Nerde çokluk sorunu mu?
U-tan-dım...
Hem de çok...
Neden utandım biliyor musunuz, Galatasaraylı olduğumdan. Ve bundan utanacağım hiç aklıma gelmezdi. (Gerçi basketboldaki sahtecilik olayından da çok utanmıştık ama...)
Pazar günü yaşanan rezalet her Galatasaraylı için ciddi bir utanç vesilesidir.
17 yaşın altında çocuklar maç yapıyor.
Maçın bir yerinde bir gerilim yaşanıyor, çocuklar tartışıyor, belki de kavga ediyor. Önemli değil. Sahadalar, yorgunlar, delikanlılar, ateşliler. Olabilir.
Ama sonrasında olanlar olamaz.
Tribünde oturan bir grup “hayvan”, rakip takımın, yani Fenerbahçe’nin oyuncularına, daha doğrusu çocuklarına saldırıyor.
Dövüyor, kırıyor.
Tartışan çocukları ayıracaklarına, çocukları dövüyor.
Bu gerçekten utançtır.
Tabii sonrasında olanlar da utanç verici.
Galatasaraylı hiçbir yöneticinin çıkıp adam gibi özür dilememesi, konuyu geçiştirmeye çalışması falan da utançtır.
Galatasaraylılar birkaç yıldır övünüp duruyorlar, “En fazla taraftar bizde” diye.
Ben artık bununla övünmüyorum.
Böyle taraftar olacaksa, olmasın.
Biz eski günlerdeki gibi bir avuç taraftar olmaya razıyız.
Biz insan gibi taraftar istiyoruz.
Bunları değil.
Ne zaman kadın oluruz?
Diyanet İşleri Vakfı Kadın Kolları Başkanı Ayşe Sucu, “Örtünmek İslam’ın şartı değildir” deyince görevden alındı.
Dün de onunla birlikte çalışan 28 kadın bastı istifayı çıktı.
Helal olsun.
Türkiye’de hiçbir kurumda, erkeklerden böyle bir davranış görmedik.
Dayanışma budur. Direniş budur. İlkelere sahip çıkma budur.
Kadınların yaptığını görünce şunu düşündüm.
Hani yıllardır bu köşenin altında “Ne zaman adam oluruz?” diye soruyorum ya.
Aslında o soruyu cinsiyetten bağımsız olarak düşündüm hep.
Fakat acaba bundan böyle“Ne zaman kadın oluruz?” diye sormak mı lazım diye düşünüyorum.
Hiçbir erkek onlar kadar adam olamıyor çünkü.
Ne zaman adam oluruz?
Boyu ne kadar uzun olursa olsun kökü olmayan ağacın kolay devrildiğini unutmadığımız zaman.