İstanbul'a 1987 kışı geliyor dendiğinde
-15 gün evlere kapandığımız aklıma geliyor.
-15 gün gözümüzün sadece beyaz gördüğü aklıma geliyor.
-Soba geliyor.
-Hatta soba tütmesi geliyor.
-Yetişmeyen odun, kömür geliyor.
-Eve sürekli gelen odun, kömür geliyor. Çünkü evde bebek vardı.
-Ev sıcaklığı, ailenin güzelliği, ev içinde yaşanan aktiviteler geliyor.
-Anne yemekleri mis kokular geliyor.
-Henüz daha bebek olan ilk yeğenim Merve’nin o kırmızı yanakları geliyor.
-Kar oynamaktan bitap düştüğümüz geliyor.
-Hatta ve hatta “kar”dan bıktığımız, sıkıldığımız geliyor.
-İlk aşkım aklıma geliyor.
-İlk heyecan. İlk kalp atış. Uzaktan ilk bakış. Ve hiç konuşamamak aklıma geliyor.
-Okulların 15 gün tatil olduğu aklıma geliyor.
-Günlerce evde kapanmanın vermiş olduğu bıkkınlıkla küçük ev tartışmaları tabii ki aklıma geliyor.
-Ailecek güzel oyunlar aklıma geliyor.
-Babamın eve elleri dolu gelişi aklıma geliyor.
-Evde maddi sıkıntılar geliyor.
-Fakat yine de huzur geliyor.
-Sıcaklık geliyor.
-Mis uykular geliyor.
-10 yaşındaki Esin hiç aklımdan çıkmıyor.
-Kırmızı yanaklarım geliyor.
Ve bu haber bile heyecanlandırmaya yetiyor.
Şu günlerde mırıldandığım üç şarkı
-Akrep Nalan’dan “Karlar düşer, düşer düşer ağlarım”
-Nilüfer’den “Her yerde kar var, kalbim senin bu gece”
-Kerim Tekin’den, “Kar beyazdır ölüm”