Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        MISIR FARKINDA

        ÇOK az rastlanan türden, , tatlı bir özgüven vardır. Kendi kendinin altını çizmeyen, insanın burnuna dayanmayan ama ne dediğini bilen, rahat, insanca bir özgüven. 23 yaşındaki Abdullah Kemal, Kasr Eini Hastanesi'ndeki yatağında öyle bir özgüvenle doğruldu. Ayağındaki merminin hikâyesini anlatması gerekirdi ama tarihin ortasında durduğunun, son hafta içinde yaralanan 3000 "yoldaştan" sadece biri olduğunun farkında olduğu için meseleye "Tahrir perspektifinden" bakıyordu:

        "İnsanlar, kendilerini şaşırtabileceklerini gördüler. Ve bir kez şaşırırsan bunu asla unutmazsın! Kimse unutmayacak!"

        Abdullah yüzlercesi gibi ayağından gerçek bir mermiyle vuruldu. Neden herkes ayağından alıyor mermiyi?

        "Çünkü bir tek onlar açıkta kalıyor. Elimizdeki kalkanların altında yaklaşık 25 santimlik bir boşluk oluyor, askerler de oraya nişan alıyor."

        Bu soruyla birlikte Abdullah, Tahrir savaşlarının ayrıntılarını anlatmaya başlıyor:

        "Onlar itiyor. Sen de itiyorsun. Onların kalkanları, gazları ve mermileri var bizim ise ellerimiz. Ama insanlar kendilerini şaşırtarak geri itiyorlar askerleri. Bir kere yapabildiğini görünce de... Mesele karar vermek! Karar verdikten sonra insan her şeyi yapabilir. Biz bir diktatörü ve bir orduyu yendik ellerimizle. Sadece bu ellerle!"

        Abdullah duruyor, alçıdaki bacağına bakıyor:

        "Mesele karar vermek! Karar verdikten sonra herkes içindeki kahramanla tanışabilir. Tahrir'de olan buydu. Herkes içindeki kahramanla tanıştı. Ve bunu kimse unutmayacak."

        Abdullah'ın babası Kemal Habib, Enver Sedat'a suikasttan 10 yıl hapis yatmış bir İslami Cihat'çı. Kardeşlerinden bazıları İslamcı ve kendisi solcu. Annelerine yalan söyleyerek babalarıyla birlikte Tahrir'e nasıl gittiklerini anlatıyor gülerek.

        SEÇİMLERE BAKAN YOK

        Bugün Tahrir'deki eylemler hâlâ devam ediyor. Mısır'da o kadar insanın umurunda değil ki seçim! İnsanlar hâlâ Tahrir'i konuşuyor. Özellikle bugün meydana gelen yeni "tipleri". Sivil polis olduklarından ve bir provokasyon olabileceğinden şüpheleniyor insanlar. Meydanı görünce bunu kestirmek zor değil. Askeri yönetim bu "karnavalın" daha fazla devam etmesini, özellikle seçim sonuçlarını gölgelemesini istemeyecektir. Anlaşılan Tahrir'de bu karanlık yüzler bu yüzden görünmeye başladı. Oysa Tahrir'de seçimler değil, bundan sonra Tahrir'den ne çıkacağı konuşuluyor, bu karnavalın neye evrileceği. Çünkü tehlikenin hemen herkes farkında... Tahrir'in marjinalize edilebileceğini, Batılı güçlerin özgürlük, eşitlik ve sosyal adalet isteyen bir Mısır'a pek de tahammül edemeyeceğini, daha da önemlisi İsrail meselesine ABD'nin istemediği gibi bakan bir Mısır'ın dünyayı yerinden oynatabileceğini herkes biliyor. Devrimin çok çeşitli hırsızları olduğunu biliyorlar.

        Politik mizah dergisi Toktok'un editörü Muhammed Şenavi'yle bundan söz ediyoruz. Tahrir'deki hemen herkes gibi o da bu sürecin çok uzun olacağını söylüyor. Dolayısıyla Tahrir kazanımlarının korunması için yollar bulunması gerektiğini anlatıyor. "En önemli sonuçlardan biri gençlerin eski kuşağın saygısını kazanmasıydı" diyor Şenavi, "O kadar çok duyuyorum ki babaların oğullarına veya kızlarına 'Artık seni dinlemeliyim' dediğini... Bu Mısır için gerçek bir devrimdir."

        Tahrir'in artık suyu çıkmış bir mesele olduğunu düşünüp düşünmediğini soruyorum:

        "İnsanlar her seferinde böyle düşündü. Her gösteriden önce hep aynı şeyi duyduk. 'Gitmeyin artık. Bir işe yaramaz!' diyorlar. Ama Tahrir'deki her bir gösteriden sonra bir sonuç alındı. Küçük ya da büyük, hepsinden bir sonuç çıktı. Yine çıkar. Biliyoruz bunu."

        FİRAVUNLAR VE DELİLER

        Tahrir Meydanı'nın tam arkasında Mısır Ulusal Müzesi var. Turuncu dev bir bina. Belki hatırlarsınız, gösteriler başladığında bir grup yağmacı girmeye çalışmış, göstericiler Müze Müdürü ile birlikte Müze'nin etrafındaki dev alanda insan zinciri oluşturmuşlardı eserleri korumak için. Gerçi müzeye girince korunacak pek de bir mal kalmadığını görüyorsunuz. Londra'da İngiliz Müzesi'ni gören herkes kabul edecektir, Mısır'ın çalınmış tarihi oradadır aslında. Esraa ile müzeyi geziyoruz. Firavunlar dönemine ait süs eşyalarına bakarken "Deli Mısırlıların yaptığı şeyler!" diyor Esraa. Minnacık boncuklar, taraklar, yüzükler... Koskocaman firavun tabutlarının yanında o kadar önemsiz duruyorlar ki. Tarihin bir kazası sonucu, kimin yaptığı, kimin için yapıldığı bilinmeyen minnacık şeyler binlerce yıl sonrasına kalmış. İnsanlık seçemiyor çünkü, neyin kalacağını. Bir kere daha daha uzun yaşayabiliyor binlerce yıl önce yapılmış bir oyuncak. Müze'nin penceresinden Tahrir Meydanı'ndaki gösteri görünüyor, genç insanlar. Seçimle iş başına gelen, Tahrir'i umursamayanları mı yoksa o meydanda adsız sansız gezinen devrimci gençleri mi? Bunu kimsenin bilemeyeceğini en çok bu müze söylüyor. Onlar da "deli Mısırlılar" neticede. Tıpkı aşkla küçük yüzükler ve kolyeler yapmış olan ve binlerce yıl sonra yaptıklarının görüleceğini bilmeyen ataları gibi. Üstelik garip bir tesadüf eseri bugün yapılan seçimlerde Tahrir'den çıkan devrimci koalisyon listesindeki adayların sembolü piramit. Okuma yazma bilmeyenler için, rastgele dağıtılan binlerce saçma sapan sembol içinde onlara piramidin düşmesi tarihin küçük bir şakası olmalı. Belki de baldırı çıplakların bir gün firavunların yerini alacağına dair küçük bir işaret! Artık bunun sırasının geldiğinin işareti...

        RÖNESANS: İNSANIN KEŞFİ

        Ve Tahrir'den son bir not: Tunus'ta da aynı şeyi düşünmüştüm. Burada daha da fazla... Büyük bir keşmekeşin olduğu, insanların adsız sansız ölüp durduğu Arap dünyasında nasıl oluyor da bir genç adamın kendisini Tunus'ta yakmasıyla devrim başlayabiliyor? Nasıl oluyor da binlerce insanın bir anda ölebildiği Mısır'da birkaç kişinin ayağından yaralanması, bir gözünü kaybetmesi binlerce insanı ayaklandırabiliyor? Türkiye'de kaç kişi kendini yaktı, ne oldu? Ölüm oruçlarını hatırlayın ya da kendini yakan gençleri... Bunu burada konuştuğum neredeyse herkese sordum. Cevapları aynıydı:

        Yeni olan bu zaten! İnsanın, bireyin önemi! Her insanın bir değer olduğunu anlıyor Arap dünyası. Bu yüzden bu kadar tatlı bir özgüvenle konuşuyor herkes.

        İnsanın kıymetini anlayan kalabalıklar artık birbirine başka türlü bakıyor. İnsan gibi. Tahrir'de devrim bu zaten. İnsanın, diktatörler karşısında, zulüm karşısında onurunu koruyabildiğini görmesi, göstermesi ve bunu kafasına kazıması. Herkesin burada olup bitene "devrim" demesinin nedeni bu. Bu büyük keşif, bana öyle geliyor ki Avrupa'daki Rönesans gibi. Bu dediğimi bir kenara yazın. Yıllar sonra bunu konuşuyor olacak Arap dünyası. Bugünü o gün olarak gösterecekler. Araplar için, dünyanın bu tarafı için tarihin, insan algısının değiştiği gün olarak.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar