Matiz
YAĞMUR yağıyordu İstanbul'da. Kadınlara bir şey oluyor yağmur yağınca. İşi gücü bırakıp kahve içmeye koşuyorlar, belki sigara. Kadınlara bir şey oluyor yağmur yağınca, cam kenarlarına koşuyorlar. Yüzleri yıkanıyor yağmur damlalarının telaşlı gölgelerinde. Kadınlar, öyle görünüyor ki yüzlerinin yağmurun değilse bile gölgesinde yıkanmasını seviyorlar. Eğer öncesindeyse yaşları yüzleri gidiveriyor ellilerine, sonrasındaysalar öncesine göçüyor gözleri. Bir zaman bir sevişme vardı... Ferdi Özbeğen'in dediği gibi bir gece "Lafı bile güzeldi"...
Küçük bir serüvenim daha var dünya hakikatleri üzerine, sonra gideyim diyorum. Yeter bu kadar ha, ne dersiniz. Bu yıllık dükkânı kapatalım. Yok, canım sıkkın filan değil. Hatta fena sayılmam seçim sonuçlarıyla ilgili. Uydurup duruyorlar, "Tek derdi AKP'ye karşı olmak" diye. Bunun günah olmadığına inanmakla birlikte niye tek derdim bu olsun ki? Başka işim mi yok?
Baktım şöyle içime fena bile değilim aslında. Yüzde elli beni sarsmadı. Zira bu ülke ne idiyse 11 Haziran 2011'de, 13 Haziran 2011 'de de o, yeni bir keder eklenmedi kederime. Bilakis neşeli bile sayılabilirim. Zira tek derdim, AKP dışında bir siyasi güç olmaması endişesiydi. Şimdi var, rahatım. Gerçi birinin hâlâ Başbakan'a anlatması gerektiğini düşünüyorum:
"Sen elmayı seviyorsun diye..."
Yani bazılarımız onun tarafından sevilmek istemiyor olabilir, bunu kabul etmek zorunda.
OĞULLAR VE KIZLAR
Bana ne gibi geliyor biliyor musunuz? Muhafazakârlık bir insan olsaydı babasının esnaflık işini sürdüren, uysal bir genç adam olurdu diye düşünürüm. Muhalefet ise her şeye karşı koyup, yumruğunu masaya vurup kendi serüveninin peşinden giden genç bir kadındır. İki kardeş gibi düşünün bunları.
Bizim ailede hep babasının tezgâhının başından ayrılmayan o oğlan çocukları kazanıyor. Ne diyeyim? Allah bu oğlan çocukları tarafından sevilen bu ülkeye sabır versin. Macerası olmayan adamın sevgisinden ne olur ki? Hep yaşanmamış bir hayatın hıncı... O yüzden bitmez o adamların hırsı.
Kaldı ki babasının yolundan çıkıp kendi serüveninin peşine düşen insan sayısı sadece bu ülkede değil bütün dünyada azınlıktadır. Bu sebeple seçim sonuçları da, dünyanın hali de, insanlığın durumu da beni çok sarsmıyor artık. İnancını yitirmenin konforlu tarafı bu, canınız sıkılmıyor. İnadımı kaybetmedim çok şükür, o başka! İnsanlara inanma inadım etimle hercümerç, onun tedavisi yok. İnsanlara rağmen insanlara inanma inadı iyidir yine de.
GERÇEKLİK YÜZEYİ
Yağmur yağıyor İstanbul'da. Adamlara bir şey oluyor yağmur yağınca. Unuttukları önemli bir ismi hatırlamaya çalışır gibi bakıyorlar ayakkabılarına. O ismi hatırlasalar ona geri dönecekler, bir kere daha yaşama şansı verilecek sanki onlara.
Gövdeleriyle insanlar geçiyorlar sokaklardan, etlerini taşıya taşıya. Her birini birer resim olarak görüyorum. Biliyorum, kapı açılıyor yine. Her şeyin çekirdeğini gösteren o kapı. Çok uzun süre kalamam buralarda. Gerçeğin kapısı kapandıktan sonra arkandan, düşüyorsun hakikatin sonsuz merdivenlerinden. Tavşansız ve saatsiz ve pek de harikaların olmadığı bir çekirdekler, öz'ler âlemine doğru uçuyor aklın; geri getiremezsin, getirme de zaten, büyük günahtır bana sorarsan. Edebiyatın lütfedip kabul ettiği canlar icabet etmezlerse bu davete bütün kelimeleri ellerinden alınarak cezalandırılacaktır. Bence öyle.
Mabel Matiz'i dinliyorum günlerdir. Mabel'in şarkısından:
Ben matizim, dünya keder!
Başlayınca bu gidiş sanki bütün gerçeklik tek boyutlu resimlere dönüşüyor ve ben sanki suyun üzerinde yürür gibi yürüyüp değdikçe parmaklarım yüzeye halkalar açıyorum o suyumsu resimde. Göz oluyorum, göz. Şimdi göz zamanı. Anlayan anladı.