Öyle kolay değil!
“Vakit geldi, hazırlanın. ‘Yok artık, o kadarını da yapamazlar’ dediğiniz şeyleri yapacaklar. Şakşakçılarına bile ‘Bu kadarı da fazla’ dedirtecek şeyler olacak. Belli oldu, bundan sonra iyi haber gelmez mahkeme kapılarından. Vakit geldi. Şahlandılar. Yöneticilerin bile yönetmediği bir zamana girildi” demiştim Ahmet ile Nedim alındığı gün. Bugün şöyle demek ihtiyacındayım:
Yaptığımız ve komik olduğunu sandığımız bütün şakalar gerçek olacak. “Seni ne zaman alıyorlar abi?”, “Sabah çıkarken yünlülerini giy, kimin ne olacağı belli değil”, “İyi artık Silivri’de görüşürüz” gibi bütün şakalarımız. Öyle ki sadece matrak olsun diye bize bu şakaları yapan herkes kendini suçlu hissedecek. Ciddiye alınamayacak kadar komik olan her şey olacak. Asık suratları ve yapay ciddiyetleriyle yaptıkları bu şaka gibi şeyleri ciddiye almadığımızı gördükçe daha da komikleşecek yaptıkları, biz daha da gülemez hale geleceğiz. Yayınlanmamış bir kitabın, sanki ayaklanmış da kaçıyormuşçasına sabahın köründe, ekipler halinde peşine düşülmesinden daha komik bir şey varsa elbette. Bunu yapıp üzerine bir de “Böyle şey olmaz” diyen devlet bakanlarından daha maytap bir durum varsa elbette...
KORKUNÇ ŞAKALAR
Aydın Engin dün T24’te çok güzel bir yazı yazdı. “Müezzinin Bölüğü” diye bir kitap hazırladığını anlatmış. İnsanı ekşi ekşi güldüren türden bir yazı. Birkaç hafta önce Penguen de bir kapak yapmıştı. Bir bulmaca, sorular şöyle:
Bir şey. 2. Başka bir şey 3. Adını söylemek istemediğimiz bir element. 4. Bu bulmacayı neden çözüyorsunuz? 5. Kaç kişisiniz?
Dün de Erdil Yaşaroğlu, Twitter’da yazmış, “Daha önce çizdim ama şaka yapmıştım” diye. Siyah gözlüklü bir adam, gazetecinin başında dikilir:
“Elin e harfine gider gibi oldu. Ergenekon mu yazacaktın yoksa?”
Gazeteci: Yoo. (Korkmuş)
Siyah gözlüklü adam: “İleri demokrasim var benim. Suç işlemeden anlarım bak. Ona göre.”
Ama şimdi şaka bitti. Artık her şey ciddi! Aydın Engin’i alabilirler, Erdil Yaşaroğlu’nu sorgulayabilirler ve Penguen’i matbaada tutuklayabilirler.
TİTREME ARKADAŞ!
Mesele şu: Ne yapacağız? Elimiz titremeyecek. Delete kapağı yetmez Radikal’e, tavrını koyacak. “Öyle olursa böyle olur. Ama dur bi’ bakalım” gibi tereddütlere zaman yok artık. Bu memlekette demokrasi, adalet, özgürlük gibi sözcüklerin içeriğini bilen sınırlı sayıda insan olarak sözümüzü birleştirmemiz gerekiyor. Yetmez ama evetçiler, hayırcılar, boykotçular, ne kadar mürekkep yalamış adam varsa toplanacak arkadaş.
Kendine yeni kurulan cumhuriyette entel kadrosundan yer edinme gibi kariyer planları yapanlar, bugün bile hâlâ “Ama onlar gazetecilik yaptığı için içeri alınmadı” diyecek kadar utanmaz olanlar, olup biteni görmezden gelecek kadar korkak olanlar... Bunlar gölge etmesin başka ihsan istemez.
Yapılması gereken şey şu: Ahmet’in kitabının altına imzamızı atacağız. Hepimiz bu kitabın yazarı, yayıncısı, sahibi olacağız. Zaten seçimlerden sonra bizim gibiler için ne iş ne de yatacak yer kalacak. Bari giderken bir delikanlılık yapalım. Yani madem düşeceğiz, bari “Biz zaten inecektik” diyelim.
Yok, öyle kolay değil. Söz öyle bitmez. Daha sözün bittiği yerde değiliz. Sessizlikte birbirimizi kaybetmeyelim. Daha söylenecek çok şey var. Hatta belki daha hiçbir şey söylenmedi. Kitaplar baskıdan alınıp yaka paça içeri tıkılıyorsa demek sözün hâlâ bir kıymeti, bir korkutuculuğu var. Öyle kolay değil. Susup oturmadan, pısıp kaçmadan önce yapılacak şeyler var.